19

7.9K 643 164
                                    

Üstümden atamadığım şaşkınlığımla birlikte esnaf lokantamızın içerisine girip kapıyı arkamdan kapattım.

Anlayamadığım çok şey vardı. Sanki bir şeyler vardı da, sanki gözlerimin önünde benden habersiz onca şey olup bitiyordu da, bense bunlara hem sağır hem de kör olmuş gibi ortalıkta öylece dolanıyordum.

Çantamı askılığa astım ve büfenin arkasında duran anneme doğru baktım. Oldukça yorgun görünmesinin yanı sıra, önünde duran bir müşteriye istediği yemekleri doldurmakla meşguldü. Onun dışında, görünürde hiçbir müşteri yoktu.

Nedense bakışlarım Toygar'ı aramıştı son zamanlarda sürekli lokantamıza uğrayıp duruyor diye, fakat o da yoktu.

Üzerime önlüğümü bile giymeden işe koyulup masanın üzerindeki yenmiş tabakları üst üste birbirinin üzerine geçirirken müşterinin tepsisiyle birlikte tabakları iç içe topladığım masaya doğru geldiğini görünce duraksadım. "Kolay gelsin," dedi ve tepsisini üzerine bıraktı.

25 yaşlarında gözüken bu adama doğru üstünkörü bakıp "kusura bakmayın ama bu masa henüz temizlenmedi," deyip doğruldum diğer masaları kastedermiş gibi.

Bana doğru sessizce bakıyor ve hafiften gülümsüyordu. "Kolay gelsin dedim. Teşekkür etmeyi bilmiyorsunuz sanırım."

Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde duraksadığımda adam da alaylı bir ifade sonunda yemeğine odaklanmaya başlamıştı. Gösterişli bir giyinimi vardı, sanırım buydu ona özgüveni veren.

Sabır dilercesine derin bir nefes verdim ve tabakları kucakladığım gibi mutfağın yolunu tuttum bir an olsun arkama bakmadan. Bugünkü tuhaflıkların haddi hesabı yoktu artık.

Tabakları mutfağa bıraktıktan sonra arkamı döndüm ve mutfağa giriş yapan annemle karşılaştım. "Bugün pazar var," dedi ve musluğu açarak ellerini yıkamaya başladı. "Sen lokantaya bakarsın kızım. Kardeşin geldiğinde de bir şeyler yiyiversin."

Her ne kadar görmese de başımı onaylarcasına salladım ve "babam nerede?" diye sordum. Çünkü onu görememiştim.

El havlusuyla ellerini kuruttuktan sonra geri tezgaha bıraktı ve "anlaşabileceğimiz birkaç yer aramaya gidivermiş." Diye cevapladı. "Bir şirket olsun, bir davet olsun, her türlü yemek yapabileceğimiz bir yerle anlaşabilsek bizim için çok iyi olur gerçekten, hadi inşallah."

Her ne kadar bunları söylerken yüzü gülüyor olsa da ben hiç böyle hissetmiyordum. Yüzündeki zoraki gülümseme, o kadar anlaşılabilirdi ki benim için. Sırf biz üzülmeyelim diyeydi tüm bunlar. Hissedebildiğimizden bihaberlerdi.

"İnşallah bulur," ve ben de aynen onun sergilediği gibi bir gülüş sergiledim.

Annem görüş açımdan çıktığında arkama yaslanıp kendimi tezgaha doğru verdim. Gerekirse ben de çalışırdım. Asla ailemin zor durumda kalmasına göz yumamazdım.

Sonunda mutfaktan ayrıldım ve lokantanın içine doğru ilerlemeye başladım. Deminki garip müşteriden eser yoktu şimdi. Ardında bıraktığı boş tabaklara gözüm çarptığı gibi ilerledim ve iç içe sokuşturarak geri mutfağa doğru gittim. Tabakları nasıl olsa birazdan yıkarım diye tezgahın içine doğru bıraktım ve geri lokantanın içine doğru ilerledim.

Masaların üzerini silmek üzere elime bir bez aldığımda içeri giren bir kargocuyla duraksayıp merakla bakmaya başladım. Elinde orta büyüklükte bir kutu vardı ve iki eliyle birlikte ancak tutabiliyordu.

Henüz ıslatmamış bile olduğum bezimi bir kenara bırakıp kargocuya doğru ilerledim ve "buyurun," dedim şaşkın bir ifadeyle. Çünkü bildiğim kadarıyla biz bir şey sipariş etmemiştik ve eğer annemler de sipariş etmiş olsaydı benim bundan haberim olurdu. Hatta gitmeden önce hatırlatırdı.

Adam üstünkörü kutunun üzerine doğru bakmaya çalışırken "Masal Irmak." Deyip sorarcasına bana doğru baktığında direkt atıldım, "o benim." Kutuyu bana doğru uzattı ve teslim aldıktan sonra iyi günler dileğinde bulunarak lokantayı terk etti.

Ne olduğunu anlayamaz bir şekilde, ağırlığı bile sürpriz gelen kutuyu masanın tekinin üzerine bırakıp sabırsızca açmaya başladım. Fakat bu girişimlerim sonuçsuz kalmıştı çünkü parmaklarımla açabileceğim bir kartona benzemiyordu bu.

Hemen büfenin arka tarafına doğru ilerleyip mutfaktan bir bıçak aldıktan sonra hızla geri geldim ve karton kutuyu sökmeye başladım. Nihayetinde tüm karton kutuyu bir kenara ayırdığımda gördüğüm keman çantasıyla ağzım açık kaldı. Oldukça kaliteli bir şeye benziyordu üstelik.

"Yok artık," keman çantasına doğru dokunup çevirdikten sonra ağırlığından dolayı içinde de bir keman olduğunun farkına varınca gözlerim neredeyse yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu.

"Acaba..." diye mırıldandım kendi kendime gösterişli çantayı evirip çevirirken. "Acaba ben yanlışlıkla mı satın aldım?" Bu mümkün müydü ki? Çünkü son zamanlarda benim kemanım biraz eskimiş olduğundan bir yenisi almak istiyordum fakat henüz alabilecek durumda bile değildim.

"Kesin yanlışlıkla satın aldım!" Bıkkın bir nefes verip gözlerimi yumup açtım. "Aferin sana Masal! Afer-" derken keman çantasının üzerinde gördüğüm kilit yuvasıyla olduğum yerde kalakalıp anlamak istercesine gözlerimi kıstım.

Resmen Toygar'ın verdiği anahtarla aç beni, diyordu.

"Tövbe tövbe," kendi kendime söylene söylene lokantaya gelirken astığım çantama doğru yöneldim ve anahtarı alıp geri döndüm. Neyse ki buraya gelmeden önce anahtarı da beraberimde getirmiştim, yoksa benim gibi üşengeç biri asla eve geri dönmek istemeyecekti.

Anahtarı soktuğum gibi uyduğunu görmemle gözlerim kocaman açıldı. Kilidi çevirdim ve tık diye açılmasıyla istemsizce gülümsedim. "Şaka galiba?" Ama değildi!

Kutu şeklindeki çantanın kapağını kaldırdım ve gördüğüm kemanla nefesimi tuttum. Gerçekten de çok güzeldi!

Ellerimi kemanın üzerine doğru götürürken "iyi de neden?" diye sordum kendi kendime. Toygar neden bana bunu hediye etmişti ki? Üstelik 'özür' içindi değil mi bu? Peki, ne özürüydü?

Kafamda binlerce dolaşıp duran soruya verecek tek bir cevabım yoktu. Fakat hızla telefonumu elime aldım ve sınıf grubundan Toygar'ın numarasını aramaya başladım.

Öğrenmek için kesinlikle ona yazmam gerekiyordu.

-
***bolum bekleyen??? Sağ baştan. Şimdi atmamı isterseniz bile salarım. Oy verin bakayım kimler bekliyormus???

CANSIZ YILDIZLAR | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin