BORA'NIN ANLATIMI
Kıskançlık.
Kıskançlık öyle bir duyguydu ki tüm benliğini sarıyordu. Mantığın devre dışı kalıyor ve bir an için her şeye kendini kapatıyorsun.
Didem'i başka bir Yüzbaşı ile gördüm ama gördüğüm an itibari ile zaten tesadüf olabileceğine emindim.
Sorun o anda bendim.
Kaybetmekten korkmam ve kaybederim diye düşünmem.
Asla Didem'den şüphe etmiyordum. Kısa bir an için farklı farklı senaryo ve olay üreten kıskanç duyguların esiri olmuştum.
Ne o ara Didem'in korkmuş halini fark edebilmiştim ne de eve geri bırakmayı bilinçli yapmıştım.
Kalbini kırmıştım ve şu an keşke küsse, kızsa diyordum. Kendine de suç bulup olayı halının altına süpürmesi daha kötüydü.
Tatil fikri aklımdaydı ve tamir etmem gereken durumlar varken şimdi gitmemiz bize iyi gelecekti.
Didem'in saçlarında olan elimi çektim. Göğsümde uyuyordu. Dayanamayıp yanıma gelmişti. Böyle uyumak ne kadar hoşuma gitse de Didem'in rahat edemeyeceğini biliyordum.
Uyurken kıpır kıpırdı ve bir süre sonra hareket edemediği için uyanacaktı. Yavaşça kalkıp, kucağıma alıp odaya geçtim.
Tatil planımı aynı şekilde erkene çekmem gerekti. Gecenin ikisinde adamı aramam ayıp olacaktı ama yapacak bir şey yok.
"İyi geceler abi. Bu benim planı yarına halledebilir miyiz?" diye hemen konuya girdim.
"İmkanı yok. Bu saatte bile giriş aldım. Yoğun ve dolu burası"
Uzun uğraşlar ve iki katı ödeme sonrası sonunda kabul ettirdim. Baş başa huzurlu bir ortam bize iyi gelecekti.
Yatağa yanına geçtim ve iki saat gibi bir süre uyudum. Planım erken kalkıp bir doktor bulup yolculuk sırasında tutan mide bulantısı, baş dönmesine çözüm isteyecektim. 4-5 saat aralığında yolculuğumuz olacaktı ve Didem'in kötü olmasını istemiyordum.
Didem'in telefonuna sürekli mesaj düşüyordu. Ekranı gördüğümde sırayla Gizem, Çisil ve Zübeyde'nin mesajları yağıyordu ama en çok Gizem'in ki bu da kızların ayakta olduğunu gösterirdi.
Çisil'i aradım. Hemşire olduğu için doktor tanıdıkları olabilirdi ve yanılmamıştım. Zübeyde'de eczacıydı ve daha rica edemeden hallederiz diye telefon kapatıldı.
İlaçta geldiğinde durumun en zor kısmı kaldı. Didem'i uyandırmak. Sabahın köründe onu kaldırdığım için bayağı sinirlenecekti.
Sakin sakin seslendim ve saçlarını severek uyandırmayı denedim. Sonunda başarmış gibiydim "Saat kaç?" dedi ama gözlerini açmadı ve yüzünü boynuma sakladı.
"Beş buçuk"
"İnşallah akşama doğru olan beş buçuktur Bora" ayılmamış haliyle bile öfkesini tam belli etmişti.
"Hayır"
"Beni neden erken uyandırdığını sorabilir miyim?" derken kalkmıştı ve bana bakıyordu.
"Uyuma diye" derken ona bakmadım. Kaşlarını çatmıştı ve şu an sinirli değil sevimli görünüyordu. Her an gülebilir ve öpebilirdim sonra daha çok sinirlenirdi o yüzden bakmamayı tercih ettim.
"Bora bana bak ve düzgün cevap ver yoksa öfkeli koala sözün gerçek olacak" dedi ama zaten hep geçerli değil miydi?
"Kalk hadi güzelim tatile gideceğiz ya" diye ayağa kalktım. Sinirli ve sevimli haline dayanamayıp alnından öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİPER
ChickLitTesadüfler birbirlerinin kaderine yazılı olan iki insanı birleştirmişti. Şırnak'ta görev yapan Yüzbaşı Bora Koçal, Ankara'da okuyan Psikoloji öğrencisi Didem Serdan. Eli boğazlı üstümün kenarlarında dolaştı " Boğazlı giyinmeni sevmiyorum" "Neden?"...