Uygun olan durumlar vardı bir de zıttı olarak düşündüğümüzde uygun olmayan durumlar vardı.
Benim o adamla baştan tanışmam uygun olmayan bir durumdu. Uygunsuz olma durumu da kabalığından geliyordu.
Hayatımın en sinirli bir kaç gününü geçiriyordum. Yüzbaşı durumu ise hala devam ediyordu. Bugün telefonumu kayıtlı olmaya numara aramıştı. Genelde numaraları kayıt eden biri olmadığım için tanıdık biridir diyerek çok pozitif bir şekilde telefonu açmıştım ama karşı tarafın konuşması o şekilde ilerlememişti. Karşı tarafın diyorum çünkü ben hiç konuşamamıştım.
Kendi beni Ahmet olarak düşündü saydı, saydı ve kapattı. Tek kelime ettirmedi. O yüzbaşı yakında karşıma çıkarsa bizi büyük bir kavga bekliyordu. Arayan o olmaması her şeyin suçlusunun o olamadığını göstermiyordu.
Kahve çok tüketen bir insandım ve evde kahve kalmamıştı. Hazırlanıp evden çıktım ve markete doğru yürümeye başladım. Kulaklığı almayı unutmuştum. Yol boyunca sıkılacaktım. Sinirden her şeyi unutmuştum. Numarayı engellemiştim ama hiçbir şey söyleyememenin verdiği o iç kemiren hissi atamıyordum.
Marketin oraya yaklaşırken hem karşılaşmaktan nefret ettiğim hem de karşıma çıksa da kavga etsem dediğim kişiyi çıkardı. Adımlarımı hızlandırdım. Sinir yeterince tepemdeydi ve direkt önüne geçerek konuya daldım "Ahmet değilim diyorum anlamıyor musunuz? Sizi bana sırayla mı yolluyorlar?" diye hızlıca sıraladım.
Rahat ifadesi bozularak "Sorun nedir?" dedi.
Başlangıçta sensin demek istesem de konuyu anlattım "Arkadaşlarınızdan biri galiba daha konuşmama bile izin vermeden telefonda güzel bir sövdü" hararetli ve elimi kolumu kullanarak konuşuyordum. "Bora Yüzbaşıya senin yüzünden rezil olduk. Ahmet böylesin, Ahmet şöylesin diyor. Hayır, bir sussa Ahmet değilim anlayacak."
Her el kol hareketimi takip ediyordu ve arada gözlerimin içine bakıyordu ve " Numara yanlış kaydedilmişti. Düzeltmelerini söylemiştim ama ilgileneceğim" son cümleyi biraz sinirli tonda söylemişti.
"Bir zahmet" dedim. Sonuçta haklıydım ve Ahmet değildim.
"Gelip konuşmana sevindim" dedi. Yüzünde bir tebessüm ifadesi oluşmuştu.
Dünkü 'Ne münasebet' diyerek kapıyı yüzüne kapatmama istinaden dediğini düşünüyordum "Konuyu halledin bir daha sizinle muhatap olmayı düşünmüyorum"
Yüzündeki tebessüm konuşmamla silinmişti " O zaman düzeltmeyi yapmayacağım. Ahmet olarak devam edersin" dedi. Beden dili şu an rahat bir şekle bürünmüştü. Benimle uğraşıyordu.
"Yok artık" dedim şaşırarak ama cidden şaşırmıştım. "Sen şu anda beni yine tehdit ediyorsun. Anladım sen benim sakin yüzüme kandın ama aldanma ve beni sinirlendirme" dedim.
"Sözlerin beni çok korkuttu" dedi dibime doğru yaklaşarak "Hem hiç sakin yüzünü görmedim ve sakin sesini duymadım ki kanayım. Hem kaç yaşındasın sen bu çocukça sinirleri anlamlandıramadım"
"Bebeksi, güzel, naif bir ses tonum varda sen sert tarafımı hak ettin" dedim elimi önünde tehditkarca sallayarak söylemiştim. "Hem 22 yaşındayım ne oldu? Hiç çocukça değil, cevap veremiyorsun diye öyle diyorsun. Hem sen kaç yaşındasın?" diye sonda bir sorgulamaya girdim.
"Merak ettim. 32 yaşındayım" dedi. Arada dediklerimi görmezden gelmişti.
O benimle uğraşıyorsa bende onunla uğraşırdım. Tüm sinirli halim bir anda uçup gitmişti ve "Aaaa" dedim hafif şaşkınlık nidası olarak ve "Şimdi anladım" diyerek kafamı sallamaya başladım.
"Neyi anladın?" dedi.
"Senin yaşın büyük olduğu için bu Ahmet ısrarın. Erkenden bunama mı başladı?" üzülmüş bir ses tonu ile sormuştum ama yüz ifadesinden dolayı gülmek istiyordum.
Başını sağa çevirdi ve sesli bir nefes verdi " Hiç unutmayacaksın dimi bu Ahmet olayını?" dedi.
Geri çekildim ve yavaş yavaş geri adım atmaya başladı" Nasıl unutabilirim? Gencim hafızam taze unutmuyorum" dedim gülerek ve arkamı dönerek markete dönerek yürümeye başladım.
Ardımda sinirli bir Yüzbaşı bıraktığımı düşünüyordum. Hak etmişti. Günlerdir olan sinirimi daha çıkaramamıştım. Bir daha onu göreceğimi düşünmüyordum ama yine karşıma çıkmıştı. Daha karşılaşmazdık veya karşılaşsak bile konuşacak durumumuz yoktu. Bu Ahmet olayının tamamen kapandığını düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİPER
Literatura FemininaTesadüfler birbirlerinin kaderine yazılı olan iki insanı birleştirmişti. Şırnak'ta görev yapan Yüzbaşı Bora Koçal, Ankara'da okuyan Psikoloji öğrencisi Didem Serdan. Eli boğazlı üstümün kenarlarında dolaştı " Boğazlı giyinmeni sevmiyorum" "Neden?"...