(2 ay sonra...)
Her ne yaşarsak yaşayalım hayat iyi veya kötü bir şekilde devam ediyor. Zaman akıyor. Dünya dönmeye devam ediyor. Gündüzle gecenin döngüsü sonsuz bir ahenkle ilerliyor ve monotonlaşsa da hayatımız aslında geceleri baktığımız yıldızlar bir öncekilerden farklı oluyor. Son iki ayım gökyüzünü izlemekle geçti. Her gece gökyüzünü izledim ve her yıldız kaydığında aynı şeyi diledim. Hiç gerçekleşmeyecek bir dileğe sıkı sıkıya tutunmaya aradan geçen koskoca iki aya rağmen devam etmem yetmezmiş gibi bir de onu hem aklımda hem de kalbimde yaşatmama ne demeli? Kimden bahsettiğimi biliyorsunuz öyle değil mi?
"Ada!"
Annem belki de milyonuncu kez bana seslenmişti. Tabii ben yaptığım şeye o kadar odaklanmıştım ki değil anneme cevap vermek kafamı kaldırma tenezzülünde bile bulunmamıştım. Şimdi bana ne yaptığımı soracaksınız. O halde söyleyeyim. Özellikle şu sıralar kafamı boşaltmak için kendimi yazmaya verdim. Onunla tanıştığımdan bu yana yaşadığım her şeyi bir günlüğe yazmaya başladım. Hislerimi kağıda dökmek biraz da olsa içimi rahatlatıyor. Anılarımın yazdıkça tazelendiği ve o anı yeniden yaşadığımı hissediyorum.
Derin bir iç çektim. Tam kalemimin kapağını kapattığım sırada menzili şaşmaz dolgu topuk anne terliğini kafama yememde bir olmuştu. Anlayacağınız annem aradan geçen koskoca iki aya rağmen performanstan düşmedi. "Kız ben kime diyorum?" diye bağırdı. Bu arada teyzemin portakal bahçesindeki ağacın tepesinde olduğumu ve annemin kafama şu yüksekliğe rağmen terlik fırlattığını söylemeden edemeyeceğim. Kafamı ovuşturup aşağıdan bana delici bakışlar atan anneme baktım.
"Özgür'ü de alıp çarşıya in de yemeklik bir şeyler alıp gelin!"
Özgür'ün adını duyunca gözlerimi devirmeme engel olamadım. Teyzemin zerre kendisine benzemeyen gıcık oğlu ile çarşıya ineceğime kendimi şu an ağacın tepesinden atmayı tercih ederdim. "Özgür'e gerek yok. Ben tek başıma gidebilirim," dedim sıkıntıyla ağaçtan inerken. Annem sözünü ikiletmediğim için epey mutlu olmuşa benziyordu. Gül bakalım anne! Akşam evden firar edince de böyle gülebilecek misin bakalım!
Portakal ağacından dikkatle inip annemin elinden çantamı ve alışveriş listesinin karalandığı kağıdı kaptığım gibi bahçe kapısından çıktım. Tabii saniyeler içinde bit yeniği Özgür'ün kafasını duvardan uzatması da bir olmuştu. "Kuzen tek başına nereye?" diye sordu Özgür sırıtarak. Ona baktım. Gözlerimi kendi ekseni etrafında bir tur çevirip, "Çarşıya," diye mırıldandım. Mırıldanmaz olaydım! Bit yeniği kuzenim kene gibi yapışmış peşime takılmıştı. Gerçi ben onun neden benimle geldiğini biliyordum ya neyse! Kesin çarşıda şu bahsedip durduğu kızla buluşacaktı. En azından ondan kurtulacak olmanın rahatlığı vardı üzerimde.
Birlikte tıpkı küçükken yaz tatillerinde bir araya geldiğimizde de olduğu gibi itişip durarak çarşı yollarını adımlardık. Gelen geçen kazık kadar iki gencin çocuk gibi birbirlerini iteklemesini izliyordu. Haksız da sayılmazlar. Özgür ile çarşıya indiğimizde, "Ben kaçar," dedi az ileriden bize bakan kızı gözleriyle işaret ederken. Şükürler olsun ki onunla fazla muhatap olmama gerek kalmamıştı. Çarşıda kendi başıma özgürce dolaşabilecektim. Iy! Özgür dedim değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senle Ben
ChickLitAda büyük bir organizasyon firmasında cinsiyet partilerinin aranan yüzüdür. Onun görevi bebek kostümü giyip cici anne ve baba adaylarının kollarına koşarak bebeklerinin kız olacağını göstermekti. Her zaman yaptığı bu işi kaderin çelmesinin bozacağın...