13. Bölüm: Kıskançlık Belirtileri

1.1K 70 7
                                    

(Ada'dan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Ada'dan...)

Mezarlıktan çıktıktan sonra kafamı dağıtmak için biraz yürüyüş yapmaya karar vermiştim. Evden bir hayli uzak olmak o an gözümde büyümemiş aksine bu yürümem için bir diğer etken olmuştu. Ağır adımlarla yürürken düşüncelerimin arasında kaybolduğumu hissediyordum. Sanki hislerim silinmeye yüz tutmuş anılarımla birlikte zihnimi kurcalamak için pusuda bekliyormuş gibi hissediyordum. İçimde birikenler gözyaşlarımla kendini dışa vurmayı bekliyordu sanki.

Adımlarımı hangi yöne attığımı bile bilmediğim o anda çantamda titreşip duran telefonumun sesiyle gerçek dünyaya döndüm. Elimi çantama daldırıp uzun uğraşlar sonucu telefonumu buldum. Ekranda yanıp sönen isim başımın belasına aitti. Atlas.

Kendime çeki düzen verdikten sonra sesimin titrememesine özen göstererek, "Atlas," diye mırıldandım. Karşı taraftan, "Ada," diye bir ses duyuldu. Normal şartlarda Atlas Serez bana ismimle hitap etmez doğrudan bebeğim diyerek açardı telefonu. Ama şimdi adımı söylemesini çoktan geçmiş sesinin neden titrediğini düşünürken bulmuştum kendimi.

"Sen iyi misin?" diye sordum dayanamayarak. Telefonun ardında sessizlik hakim oldu. Sadece Atlas'ın nefes alıp verişlerini hayal meyal duyabiliyordum. Onun dışında bir süre hiç konuşmadı. Dudaklarımı aralayıp orada olup olmadığını soracağım sırada, "Seninle bir şey konuşmak istiyorum," dedi boğuklaşan sesiyle.

"Tamam konuşalım," dedim onun bu haline anlam vermeye çalışarak.

"Telefonda olmaz," dedi birden. Sıkıntılı nefeslerine karşılık onunla mezarlığa gitmeden önce Can ile buluştuğum kafeye gelmesini söyledim. O da hiç itiraz etmeden teklifimi kabul etmiş sonrasında telefonu kapatmıştı. Atlas'ın bu hali hiç hayra alamet değildi. Bir sıkıntısı vardı. Ama ne?

Adımlarımı hızlandırıp kafeye doğru yola koyuldum. Birkaç saat önce Can ile karşılıklı oturduğum masaya bu sefer Atlas ile oturacaktım. Kafeden girdiğimde omzumdaki çantayı masanın bir kenarına bırakmış Atlas'ın gelmesini beklemeye başlamıştım. Gözüm telefondaydı. Bir an önce gelse de sıkıntısını öğrensem diye gergin bir bekleyişin içine girmiştim. Şükürler olsun ki çok beklememiştim.

Yunan heykellerinden bozma yakışıklı playboy kafeden girdiğinde beni görebilmesi için elimi havaya kaldırdım. Etrafta gezinen gözleri en sonunda benimkileri buldu. Usulca yanıma gelmiş karşımdaki sandalyeye kurulmuştu. Ona baktım. Kızarmış gözlerine ve gözlerinin altına düşen gölgelere baktım. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Gerçekten sıkıntılı görünüyordu.

"Atlas," dedim içtenlikle gülümseyerek. Sonra da ona güven vermek istercesine uzanıp masanın üzerine yerleştirdiği elini tuttum. Gözleri parmaklarını örten elimin üzerindeydi. Yutkunurken titreşen ademelmasına baktığım sırada beni şaşırtarak elini yavaşça benimkinin altından çekti. Normal şartlarda Atlas Serez böyle bir fırsatı kaçırmaz hatta elimi koparmak suretiyle kendine saklayabilirdi. Ama şimdi o kadar keyifsizdi ki bunu bile yapmak istememişti. İşte şimdi gerçekten endişelenmeye başladım.

Senle Ben Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin