Atlas'ın bana olan hislerini ilk dile getirişinde onu ciddiye almamış hatta kafa travması geçirdiğini kanıtlamak için ona zorla tomografi bile çektirmiştim. Ama şimdi durum bundan çok farklıydı. Onun bana gerçek olamayacak kadar büyük bir şefkatle bakışı kendimi küçük bir kız çocuğuymuşum gibi hissetmeme neden olmuştu. Koca gözlerinin altında içimde ona karşı küçük umutlar filizlendirmeye başladım. Bu filizler büyüyüp koca bir ağaç mı olacaktı yoksa ben onun için kendi içimde ektiğim filizleri yine kendi ellerimle mi sökecektim? İşte bunu bana zaman gösterecekti.
"Bana hala kızgın mısın bebeğim?" diye sordu Atlas çekinerek. Sanki dayak yemekten korkar gibi bir hali vardı. Halbuki şu an düşüncelerimin ve hislerimin yoğun karmaşasından dolayı ona olan kızgınlığımı unuttuğumu bilse acaba ne düşünürdü? Başımı olumsuz anlamda salladım ve bileklerimi tutan ellerinden kendimi kurtarıp gözlüklerimin üzerinden manidar bir bakış attım.
"Eğer beni yalnız bırakmayıp eve kadar yürürsen seni af bile edebilirim. Artık ne kadar yorgun olduğumu sen düşün."
"Sen söylemesen bile ben seni bırakmam bebeğim. Sen nereye ben oraya."
Kıkırdadım. Başımın belası ile birlikte yan yana İstanbul sokaklarını arşınlamaya başladık. Atlas, "Otobüs kurallarını öğrendiğime göre sırada ne var?" diye sordu beklentiyle bana bakarken.
"Sıradaki görevin işe girmek. Çalışmadan, çalışmanın zorluğunu yaşamadan kendi ayaklarının üzerinde tam durmuş sayılmazsın."
"Sen ne zamandan beri çalışıyorsun?"
Düşündüm. Zaman kavramını kaybetmişim de yeniden kazanmaya çalışıyormuş gibi bir süre yürüdüğümüz yola diktim gözlerimi. Sonrasında, "Aslına bakarsan ben kendimi bildim bileli çalışıyorum. Ama resmiyette ilk işime on sekizimde başladım," diye mırıldandım.
"Kendimi bildim bileli derken?" diye sordu Atlas. Konuştuğumuz konu onun bir hayli ilgisini çekmişe benziyordu. Gözlerini bir an bile üzerimden ayırmıyordu. Yutkundum. Kelimeleri kafamda toparladıktan sonra dudaklarımı araladım.
"Küçükken bizimkilerle beraber evdeki boncuklarla kolye ve bileklik yapıp mahallede satardım."
"Bizimkiler?"
"Aslı ve Nil. Onlar benim çocukluk arkadaşım. Tabii bir de Metehan var."
Metehan'ın adını duyunca Atlas'ın yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti. Sanki limon yemiş gibi yüzünü ekşitmiş homurdanmaya başlamıştı. Onun Metehan ile ne alıp veremediğini bir türlü anlayamıyordum. Ne zaman Metehan'ın adı geçse böyle aksi ve huysuz oluyordu. Şen şakrak halinin birden mızmız çocuğa dönüşüyle tek kaşımı kaldırmış şüpheli bakışlarımı ona yöneltmekten geri durmamıştım.
İmayla, "Senin bi modun mu düştü yoksa bana mı öyle geldi?" diye sordum gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmadan hemen önce. Atlas tüm huysuzluğu üzerinde olduğunu belli ederek omuz silkmişti. Bana trip mi attı o?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senle Ben
Literatura FemininaAda büyük bir organizasyon firmasında cinsiyet partilerinin aranan yüzüdür. Onun görevi bebek kostümü giyip cici anne ve baba adaylarının kollarına koşarak bebeklerinin kız olacağını göstermekti. Her zaman yaptığı bu işi kaderin çelmesinin bozacağın...