***
*Tom'un bakış açısı*
O geceyi düşünmek beni duygulandırdı. Havadaki dinginliği, huzuru, sükûneti düşünürken aklıma geldi. Şimdi her nefes, olumsuz duyguların cehennemini solumak gibi, hoş değildi. Hak ettiği dinlenmeyi ne kadar huzurlu geçirdiğini görmek kalbimi çarptırdı. O öyle bir melekti ki huzuru hak ediyordu. Gösteriyle ilgilenen Bill'e döndüm, parmakları hâlâ sessizce onun etrafında kıvrılmıştı. Ayaklarımı uzattım ve onları Bill ve Angelina'nın üstünden kaldırdım. Sırtımı çıtlatırken inleyerek oturdum.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Bill, Georg ve Gustav'ın dikkatini çekerek.
Yürümeyi bıraktım, herkesle düzgün konuşabilmek için arkamı döndüm.
"Sigara içmek için dışarıya gidiyorum." Sıcak bir şekilde gülümseyerek mutfağa yöneldim.
Başlarıyla onayladılar ve dikkatlerini televizyona çevirdiler.
"Tamam." Bill, önce bana sonra Angelina'ya bakarak cevap verdi. Elini sıktı ve diğer elini hafif bir gülümsemeyle atan kalbinin üzerine koydu.
Arkamı dönüp tezgahtan sigara ve çakmağı alıp cebime attım. Güneş batıyordu, gece sessizdi. Komşumuz yoktu ki bu iyi bir şeydi.
Arka bahçemizde çarmıha gerilmiş cesedi kimse göremezdi. Ön kapıyı çekip boş arsalara baktım.
Bill'in kaygan siyah arabasına yaslanıp sigarayı ağzıma attım. Keskin dumanı içime çekerek yaktım. Gözlerimi kapatıp burnumdan üflerken başımı geriye yasladım."13 Haziran 2010." nefes aldım Hangi gün olduğunu bilmiyordum, umurumda da değildi. Yüksek sesle söylemek bana huzur verdi, düşüncelerimi rahatlattı.
Gözlerimi güneşsiz gökyüzündeki soluk yıldızlara doğru açtım. Görüntünün beni alıp götürmesine izin verdim, düşünürken ölümcül duman soludum. Angelina. Yüzünü, saçını, kokusunu düşündüm. Bir parçamın ona aşık olduğunu biliyordum ama kendime asla izin vermeyecektim. O, Bill'in malıydı, bu kesindi. Rüzgarı dumanlı dişlerimde hissederek gülümsedim. Bu mutlu bir gülümseme değildi, daha çok 'düşünmeye çalışan' bir tür gülümsemeydi. Düşünce kafamı işgal etmeye devam etti, beni rahatsız ediyordu. Gözlerimi her kapattığımda, onu ilk ben bulsaydım nasıl olurdu diye düşündüm. Belki o mutlu olurdu, belki ben de. Asla hamile kalmayacaktı, asla iki çocuğunu - yakında üçünü - kaybetmeyecekti. Ölmüş olmayı diledi ve bu beni incitti. Nasıl acı çektiğini görmek bende bunu düzeltme isteği uyandırdı ve onun mutluluğuna olan saplantım, her düşüncemde ona daha çok aşık olmama neden oldu.
Olasılıkları düşünmek beni rahatlatmadı, her şeyi yoluna sokmak istedim. Onun için, bizim için, herkes için iyi olmasını istedim. Ben pek iyi bir insan değildim, sadece Bill'in sahip olduğu dürtülere sahip değildim. Bir can almayı ne önce ne de sonra iki kez düşünmedim ama derilerini takıya dönüştürüp bir ganimet olarak çarmıha asmayı da hiç istemedim. Beni rahatsız ederlerse, hayatlarını aldım.Cinayet, manipülasyon söz konusu olduğunda pişmanlık duymuyordum ama Bill kadar şeytani değildim. Angie haklıydı, profesyonel yardıma ihtiyacı vardı. Kirli spor ayakkabılarıma bakarken sigarayı ağzıma geri koydum ve bir nefes daha aldım. Ellerime, kollarıma, bacaklarıma baktım, sadece kendimi inceliyordum. Utandım, erkek kardeşimin kadınına olan hislerimden utandım. İstisnasız onun kendisine ait olduğunu açıkça belirtti. Orada ne kadar durduğunu bilmiyorum - belki birkaç saat, ama sigarayı tamamen yakmak için yeterince uzundu. İç çektim, agresif bir şekilde onu boş yola fırlattım. Ellerimi kot pantolonumdan çekip kapıya yöneldim. Televizyonun mırıltılarını ve Bill'in yumuşak konuşmasını duydum. Girişten yürüdüm, arkadan birinin kafasıyla karşılaştım.
Angelina'nın kafası."Uyanmışsın." dedim, sesim rahatlamıştı.
Arkasını döndü ve derin gözlerini benimkilere kilitledi. Paniklemiş ve huzursuz görünüyordu. Hala ona bakmakta olan Bill'e baktım. Kızgın değildi, ne olduğunu bilmiyordum.
"Ne oldu?" Alçak sesiyle konuştu. Gevşek buklelerini omzundan silkeledi ve kanlı bacaklarına baktı.
"Yaptım mı ben.." diye mırıldandı, gergindi.
"Söylemeyi düşündüğüm şeyi söylüyorsan, evet." onun için bitirdim Ne olduğunu bildiğim için kalbim onun için acıdı.
Yine kırık bakışlarıyla beni karşıladı, ağzı kederle açılmıştı. Ona yaklaştım, elim uzandı. Gustav, Bill'in arkasında duruyordu, Georg banyodan çıkıyordu. Elim, Bill'in hemen yanında, omzunun yanında buluştu. Bana baktı, onun için endişelendi.
"Bu senin hatan değil Ang." diye fısıldadım ve bana bakmasını sağladım.
"Gerekirse, kıyafetlerimden bazılarını ödünç alabilirsin." Dedim, gözlerinden yere düşen bir damla yaşı izlerken.
"Benimkilerden biraz ödünç alabilir, Zaten muhtemelen ona daha çok yakışır." Georg, elinde bir çift gri
eşofmanla dışarı çıktı.Bizden daha küçüktü, bu da eşyalarını daha uygun hale getiriyordu.
"Teşekkür ederim." Gözlerindeki hüznü sildikten sonra teklifine uzanarak ona baktı.
Etrafına bakındı, etrafını saran herkesle göz teması kurdu.
Gözlerini en uzun süre benimkilerde tuttu, üzerlerine pişmanlık çöktü."Üzgünüm," dedi. Aslında ağzından hiçbir kelime çıkmadı, sadece sıcak dudaklarına yapıştırılmıştı. Onu affettiğimi bildiğinden emin olmak için ona gülümsedim.
Tekrar düşmesi ihtimaline karşı ellerini kaldırarak sessizce arkasından gitti.
Endişeli bakışlarıyla karşılaşan çocuklara döndüm.
"Viski?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.
"Burbon." Georg ellerini ovuşturarak cevap verdi.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satan reincarnate (TR)
Fanfiction⚠︎:Hikaye bana ait değildir sadece çevirdim Liseden yeni çıkmış bir kız. Aslen New York'lu, büyük, küflü Los Angeles şehrine tek başına taşındı. Toxic evinden kaçmak için can atıyordu. Yerleştikten kısa bir süre sonra onunla tanışır.Hayatını, özgüve...