19. Bölüm: BİR LUNAPARK MESELESİ:)

127 6 9
                                        

ASİLA SOYER

"Hadi ama, bu kadar korkamazsın!" Omuz silkti. "Fobim var kızım, korkarım." Sızlandım. Onu okuldan sonra lunaparka götürmüştüm ve dönme dolaba binmek istiyordum. Aslında içimdeki şeytan istiyordu çünkü Alper'in yükseklik korkusu vardı. Onun elinden tutup çekiştirmeye başladım. "Kızım git atlı karıncaya bin işte ben beklerim seni." dediğinde gözlerimi devirdim. Buraya onu korkusuyla yüzleştirmeye gelmiştim ancak o, benim eğlenmeye geldiğimi falan sanıyordu. "Hadi, Alper." dedim uzatarak. "Hayır." diyerek kestirip atınca ona kötü kötü baktım. "İddiayı kaybettin, yapmak zorundasın." Sırıttı. "Ben istersem şu an alet bile bozulabilir, sen bana aptal bir iddiadan bahsediyorsun." Evet, zengindi ve istese aleti devre dışı bırakırdı ancak ben seni ona bindiririm koçum! "Alper, vallahi sen iddiayı yok sayıyorsan ben de teklifini kabul etmiş olduğumu yok sayabilirim." dedim ve onu bırakıp dönme dolaba ilerlemeye başladım. Arkamdan geleceğini adım gibi biliyordum. "Of, Asila." dedi ve bana yetişirken. "Kölemsin Alper." dedim ve ona dil çıkardım. Onunla sevgili rolü yapmam epey önemliydi ve bunu her şeyde kullanabilirdim.

Sonunda görevliye otuz iki diş sırıtarak jetonu uzattım ve kabinlerden birine bindim. Alper'e elimle gelmesini işaret ettim. Somurta somurta yanıma oturdu. "Sen benim kalp krizi geçirip ölmemi istiyorsun." Güldüm. "Ya saçmalama salak, tabii ki öyle istiyorum." dediğimde ikimiz de güldük. Herkes yerlerini alınca hareket etmeye başladık. Kabinimiz yavş yavaş yükselirken göz ucuyla Alper'e baktım. Korkuyor ancak bana göstermemeye çalışıyor gibiydi. Gözlerini kapatıp sıkınca bir kahkaha patlattım. Gözlerini açıp bana kötü kötü baktı. "Ben sana öyle mi yaptım namussuz?" diyince daha çok güldüm. O da hafifçe güldü ancak gerildiğini anlayabiliyordum. Kabinimiz yavaşça en üste yaklaşırken Alper'e baktım. İyice korkmuştu. En üste geldiğimizde kabin bir anda durdu. Hasiktir, bunu ben de beklemiyordum! "Asila, n'olur bunun soktuğum bir şaka olduğunu söyle." Dedi bana bakarak. Ona ne demeliydim? Ben de korkuyordum çünkü benim planladığım bir şey değildi bu. Zaten param yok benim, kime rüşvet verip de aleti durdurayım? O an karar verdim. Ona cevap vermeyecektim. Sadece dikkatini dağıtmalıydım.

İnsanlardan çığlıklar yükselirken ve kabinimiz sallanırken bir anda dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Tüm sesler boğuklaştı bir anda. O da öpüşüme karşılık verdi. Sadece ikimiz vardık. Sıcak dudaklarını kurumuş dudaklarımla hapsederken heyecanlanıyordum. Nefesim kesiliyor, onun dudaklarında buluyordum soluğu. Neydi bana böyle hissettiren? Bilmiyordum, sadece dudaklarına dudaklarımı bastırmak geliyordu içimden.

Kabin hareket etmemekte ısrarcı gibiydi. Sanki sonsuza kadar bu anda kalacakmışız gibiydi. Dudaklarımı istemeyerek ondan ayırdım ve kollarımı bedenine sardım. Kulağına yavaşça fısıldadım. " 'Sesin kötü.' dedim ya," dedim ve dudaklarımı yalayıp devam ettim. "Sesin başka bir evrenden gelmiş gibi..." diyerek onu taklit ettim. "Bunlar senin cümlelerin değil, Asila." dedi. Güldüm. "Bunu asla bilemeyeceksin." O da güldü. Sonunda cihaz çalışınca rahatlıkla nefes aldık ve ondan biraz uzaklaştım. Elimi tutarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Elinin titremesini hissettiğim anda pişman oldum onu zorladığıma. "Özür dilerim." diye mırıldandım. Gözlerini kapattı. "Önemli değil." dedi. Vagon hala epey yukarıdaydı ve çok yavaş ilerliyordu. Zaman durmuş gibiydi. Onu öpüşümü düşündüm ve elimi dudaklarıma götürdüm. İyi hissettiriyordu.

Sonunda vagondan indik ve görevliye söven insanları geride bıraktık. "Alper, gel bir su falan alalım sana." dedim. Kendimi kötü hissetmiştim. "Gerek yok." dediğinde ısrar ettim. "Hadi, Alper. Kötü hissettiğini biliyorum." dediğimde göz ucuyla bana baktı. "Pekala, bekle beni. Alıp geliyorum." dedi ve beni atlı karıncanın önünde bıraktı. Su satılan yere doğru ilerlemeye başladı.

Bir anda birisi koluma girince kaşlarımı çattım. Sağıma bakınca Kağan'ı görmeyi beklemiyordum. "N'aber prenses?" Ona tiksinir gibi baktım.Öğrendiklerimden sonra ona asla normal davranamazdım. "Belanı mı arıyorsun, hayırdır?" dedim meydan okurcasına. "Hadi fazla uzatmayayım. Sen de direnmeyip benimle gel." dediğinde bir kahkaha patlattım. Belindeki silahı gösterince gülmem soldu. "Bence buradaki masum insanların zarar görmesini istemezsin, Asila." dediğinde korkmaya başladım. "Ne istiyorsun benden?" dedim. "Bunları sonra konuşalım, prenses. Ah, baban da sana böyle söylerdi değil mi Prenses Asila?" Yumruğumu sıktım. Beni hassas noktamdan, ölmüş babamdan vurmaya çalışıyordu. Bunları nereden bildiğini merak etsem de daha onunla babam hakkında konuşmaycaktım. "Seninle gelmeyeceğim." dedim bastırarak. Güldü. Eliyle uzak bir yere işaret yaptı ve anında 3-5 tane siyah giyinmiş adam bize doğru gelmeye başladı. Adamlardan biri beni kolumdan tutunca "Bırak!" diye bağırdım. Diğeri de diğer kolumu yakaladı. İnsanlar bize bakmaya başlamıştı. "Ne bakıyorsunuz? Yardım etsenize! Polisi arasanıza!" diye bağırdım. Diğer adamlar bellerinden birer silah çıkarıp kalabalığa doğrulttu. Kalabalıktan çığlıklar yükselirken ben kendimi kurtarmak için çırpınıyordum. "Sakın müdahale etmeyin. Kızı alıp gideceğiz.Canını seven karışmasın!" diye bağırdı Kağan. "Ellerinizi Asila'nın üzerinden çekin!" diye bir bağırma gelince sesi duyduğum yöne döndüm. Alper bize doğru geliyordu ancak Kağan gelip silahını şakağıma bastırınca durmak zorunda kaldı. Adamlardan biri de silahını Alper'e doğrulttu. "Akıllı ol, Alper. Eğer yaklaşırsan Asila'yı vuracağım." diye bağırdı Kağan. Gözlerimi kapattım ve silahın soğuk namlusunu hissetmemeye çalıştım. Alper elini temkinli bir şekilde Kağan'a doğrulttu. "Bak Kağan, onun bir suçu yok. Senin derdin benimle. Bırak onu gitsin. Derdini benimle çöz." dedi. Sakin kalmaya çalışıyor gibiydi ancak gözlerindeki endişe farkediliyordu. Kağan adamlarına talimat verdi ve adamlar beni sürüklemeye başladı. Onlara direnmeye çalıştım. Beni götürmelerini engellemeye çalıştım. Bağırıp çağırdım ancak nafileydi. Siyah geniş bir arabanın önünde durduk. Arka kapıyı açıp beni bindirdiler ve kapıyı kapatıp kilitlediler. Camlara vuruyor, beni kurtarmaları için yardım arıyordum ancak kimse beni duymuyordu.

Uzunca bir süre bekledim. Yarım saat kadar geçince sonunda arabanın kapıları açıldı. Kağan gelip yanıma oturunca ona endişeyle baktım. Alper'e ne yapmıştı acaba. Peki benden ne istiyordu? Ben kafamda bu düşünceleri evirip çevirirken o konuştu. "Sakin ol, prenses. Korkma. Prensin seni kurtaracaktır." Alper'den bahsediyordu. Beni kurtaracağını söylediğine göre Alper'e bir şey yapmamıştı. En azından ben öyle düşünüyordum. Kağan'ın talimatıyla araba çalıştı ve hareket etmeye başladı. "Nereye götürüyorsun beni?" diye tısladım dişlerimin arasından. "Attaya attaya." diyerek alay etti. "Senden korkmama gerek yok, Kağan. Çünkü senin şerefin de adamlığın da bir kızı öldürünce bitmiş. Sen vicdanını o kızın ölü bedeniyle bırakmışsın ki zaten." dediğimde öfkeli gözlerini gözlerime dikti. "Hiç bir şey bilmiyorsun." dedi ve kendi kendine tekrar etti. "Alper sana kendi yaptıklarını da anlattı mı? Hah, tabii ki anlatmadı. O çok büyük adam değil mi? Sen beyazsın, Asila. Alper ise karanlık. Seni karanlığında boğacak ama sen bunu farkında değilsin, Asila. O senin hayatında iki günde çok önemli yer edindi ya, zamanla o yer tüm hayatını kaplayacak. Şimdilik senin hayatında bir karanlık leke ama zamanla o karanlık seni hapsedecek. Ve sen çok pişman olacaksın, Asila, çok..." Dedikleri kafamı kurcalamaya başlamıştı. Alper ne yapmış olabilirdi ki? "Karanlık leke" derken neyi kastediyordu? Beni kandırıyordu. Sadece beni Alper'e karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Ama ben izin vermeyecektim. Aklımı karıştıramazdı. "Alper ne yaptı bilmiyorum, doğru. Ancak masum bir genç kızı ölüme sürükleyecek kadar aşağılık değil. Tek bildiğim bu!" Bana sinirle baktı. Bir an beni öldüreceğini düşündüm. "Çok konuşuyorsun, Asila." dedi ve ön koltuğa uzandı. Elinde beyaz bir bezle bana yaklaştı. Bezi ağzıma kapatınca kötü bir koku hissettim. Gözlerim kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. Sonunda büyük bir karanlık beni çekti. Uykuya dalarken aklımdaki sorular da buhar oldu...

KARANLIK LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin