26. Bölüm: ÖPERSEN GEÇER

117 8 18
                                    

Iyy, ben ketçap yemem!" Alper gözlerini devirdi. "Aç kal o zaman, bana ne?" Ben de gözlerimi devirdim. "Ispanak getirttirebilirim." dediğinde hemen elimdeki dürüme sekiz yıldır aç kalmış bir ayı misali saldırdım. Isırığımın boyutunu gören Cem, bir kahkaha patlattı. Evet, sonunda Cem, Emre ve Efe de beni ziyaret ediyordu, sonunda! Ağzımdakini bitirip konuştum. "Ne var ya? Açım ben, aç!" dedim somurtarak. Emre ve Efe de sıcak bir tebessümle bizi izliyordu. "Kızım, meteor boyunda ısırdın lan, bu açlık değil başka bir boyut!" dedi Cem gülmelerinin arasından. Ona dil çıkarıp yemeğime daha kibar ısırıklarla devam ettim. Pekala, ketçap bile o çakma sarışın hemşirenin getirdiği sebzelerden -Alper'i kesmesinden- iyiydi.

Yemeğimi sonunda bitirdiğimde Baran'ı görmek istediğimi söyledim. "Asila, Baran uyuyor. Sonra görürüz." dediğinde Alper, yalan söylediğine emindim. Gergin görünüyordu. Zaten ben yemek yerken bir mesaj almıştı ve odandan hızla çıkmıştı. 20 dakika sonra gergin bir yüz ifadesiyle dönmüştü odaya. "Alper, neler oluyor?" Sıkkın bir nefes verdi. Cem, Emre ve Efe'ye bizi yalnız bırakması gerektiğini söyledi. Onlar odadan çıkınca konuştu. "Kağan uyanmış." Söylediği şeyle boğazıma büyük bir yumru oturdu. "Yaşıyor." dediğinde yavaştan terlemeye başladım. Onun yaşamasını istiyordum ama yine de bunu duymak garip gelmişti. Öldüğünü duysam da garip hissederdim ya, neyse. "Onunla görüştün mü?" soruma başını sallayarak cevap verdi...

ALPER KAYALI
(10 dakika önce)

"Demek uyandın..." dedim harfleri uzatarak. Kağan bana sırıtarak baktı. "Geçmiş olsun dileklerini iletmeye mi geldin?" dediğinde alayla, ben de hafifçe güldüm. Yatağına yaklaşıp karnındaki yaraya hafifçe bastırdığımda acıyla inledi. "Asila'ya vururken sana yapacaklarımı düşünmüş müydün?" dedim elimi karnından çekerken. Ben elimi çekince o da rahat bir nefes aldı. "Belli ki düşünmemişsin..." diyerek devam ettim ve elimi tekrar yarasına bastırdım. İki büklüm olurken beni engellemeye çalışsa da başaramadı. Bandajla örtülü yarasından kan gelmeye başlayınca durdum. "Peki bu, Kağan? Bu kan canını acıtır mı?" Asila'ya söylediklerini biliyordum çünkü Asila polise yani abisine ifade verirken ben de onunlaydım. Asila'ya dediğini taklit edince keyfim yerine geldi. "Ben Asila'ya zarar vermek istemezdim. Beni o zorladı!" dediğinde Kağan, öfkeyle soludum. "Ama verdin, Kağan. Ona çok zarar verdin. Ve üzgünüm ki ben olayın nasıl geliştiğine değil, sonucuna bakarım. Sonuçta sen..." dedim ve yarasından akan kana baş parmağımla dokundum. "Asila'ya zarar verdin." Elime bulaşan kanı Kağan'ın çenesine sürerken keyifle gülümsedim. "Ve sen buradan çıkınca ben de sana zarar vereceğim." Onu dinlemeden hızla odadan ayrıldım. Hemen lavaboya yönelip ellerimi yıkadım ve Asila'nın odasına geri döndüm...

ASİLA SOYER

"O iyi mi?" diye sordum. Bunu sorma sebebim Kağan'a değer vermem falan değildi. Tek istediğim şey onun buradan sağ salim çıkıp cezasını çekmesiydi. "İyi, iyi. Fazla iyi pezevenk." diye söylendi Alper. Oflayarak yataktan kalktım. "Ben artık hastanede kalmak istemiyorum." dedim. Maksat konu değişsindi ancak gerçekten de hastane ortamından bıkmıştım. "Hayır, Asila. Henüz iyileşmedin." Ona yaklaşırken sızlanmaya devam ettim. "Ya birkaç yaram var sadece. Ciddi bir sorunum yok ki!" Tam karşısına dikildim ve yüzüne bakabilmek için başımı biraz kaldırdım. Ellerimi de mahalle teyzesi misali belime yerleştirdim. Bu kısaca "sıkıyorsa dediğimi yapma." demekti. "Yaraların iyileşmedi." dedi. Benim inadımdan bir farkı yoktu.

Ona daha da çok yaklaştım ve parmak uçlarımda yükseldim. Dudaklarımızın arasında 1 santim kadar mesafe vardı. "Öpersen geçer." diye fısıldadım. Kaşlarını kaldırdı. "Deneyelim mi?" O da benim gibi fısıldayınca gülümseyerek başımı salladım. Beni bir anda belimden tuttu ve duvara yapıştırıp ellerini yanlarımdan duvara yasladı. Hafifçe bana doğru eğildi. Dudağımın kenarındaki patlamış kısma küçük bir buse bıraktı ve tekrar gözlerini gözlerime çevirerek fısıldadı. "Geçti mi?" Dudaklarıma aptal bir sırıtma hakim olurken başımı salladım. "Geçti." Kaşımın kenarındaki ufak bandajı hafifçe kaldırınca titredim. Kaşımın kenarına da busesini bırakıp bandajı geri yapıştırdı. Kulağıma eğilerek fısıldadı. "Dudaklarım ilaç oluyor mu yaralarına?" Tebessüm ettim ve "Benim ilacım sensin." diye ben de fısıldadım. Gülümseyerek alnımdaki morarmış kısmı okşamaya başladı. Yüzüme düşen saç tutamımı alıp kulağımın arkasına yerleştirirken kalbim neredeyse yerinden çıkacaktı. Çok kibardı, beni öperken bile canımı yakmaktan korkar gibiydi. Öyle narin davranıyordu ki incitmek onun için imkansızdı. Dudaklarımdaki tebessüm genişleyerek büyük bir gülümsemeye dönüştü. O da gülümsedi. Ben de yüzümü onun yüzüne yaklaştırdım ve gülüşlerimiz birbirine değdi. Nefesini dudaklarımda hissederken kalbimin atışı kulaklarımı çınlatıyordu. "Çok güzelsin, Asila." diye fısıldadı. Kalbim sanki mümkünmüş gibi daha da hızlanırken Alper bir kez daha konuşarak kalbimin artık durmasına sebep oldu. "Sevgilim olur musun, Asila?" Gülüşüm soldu ve gözlerime heyecan peydah oldu. Parlayan gözlerimi onun koyu gözlerine çevirdim. "Olurum, Alper. Yaralarımı öperek iyileştirecek misin?" Gözlerime anlamlı bir şekilde baktı. "Sonsuza kadar."

KARANLIK LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin