"Kızım..." Sesini duymak bile daha... Garip hissettirmişti. Benim babam ben daha 6 yaşındayken ölmüştü. Ya da biz öyle sanmıştık çünkü şu an karşımdaki adam sapasağlam duruyordu. Titreyen bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını anlayınca kendimi arkamdaki deri koltuğa bıraktım. Alper endişeyle bana döndü. "Asila, iyi misin?" Ona cevap bile veremeyecek bir durumdaydım. "Kızım, iyi misin?" dedi babam endişeyle ve elini koluma koydu. Kolumu hışımla çektim. Alper gözlerimi silene kadar ağladığımı farkında değildim. Bedenim zangır zangır titriyordu. "Hayır," dedim ancak sesim fısıltıdan ibaretti. "Benim babam yıllar önce öldü..." Gözlerimi ona çevirdim. Karşımda mahcup gözlerle duruyordu. Endişeyle bana bakıyordu. "Sen," dedim. Sesim titrek çıkmıştı. "Sen yıllar önce..." hıçkırığımı tutamadım. "Üzgünüm kızım..." Öfkeyle ona baktım. Derin nefesler alıyordum ancak asla sakinleşemiyordum.
Yıllar önce görevde ölmüştü çünkü şerefli bir polisti benim babam. Ben yıllarca arkasından ağlamıştım. Şimdi karşıma geçip özür mü diliyordu? Başımın döndüğünü hissettim. Midem gerçeklerin etkisiyle bulanırken Alper'in kolunu daha da sıktım. Alper hemen yanıma oturup bana sarıldı. Kulağıma "Sakin ol..." diye mırıldandı. Babam hala karşımda dikiliyordu. "Sen," dedim ve titrek bir nefes aldım. "Yıllarca beni babasız bıraktın!" diye bağırdım. Onun da gözleri dolmuştu. "Özür dilerim..." "Dileme! Özür dileme! Hesap ver bana... Bunca yıl, 12 yıl boyunca sen neredeydin!" Kafedeki herkes bize dönmüştü. "Asila, bunları evde konuşursunuz." dedi Alper ılımlı bir sesle. Ona dönüp başımla onayladım. Babama bir saniye bile bakmadan çıkışa ilerledim.
Arabaya binişimiz, Alper'in evine gelişimiz ve koltuğa oturuşumuz... Bunlar birer film şeridi gibi hızla gerçekleşmişti ve şu anda koltukta oturuyordum. Alper yanımda elimi tutmuştu ve yanımda olduğunu hissettirmek ister gibi sıkıyordu. Babam ise karşıma oturmuş kahvesini yudumlarken bana kaçamak bakışlar atıyordu. "Anlat." dedim. Sesim kesin ve sertti. Ağlamaktan kızaran gözlerim yeniden ağlamak için can atıyordu ancak ben gelen gözyaşlarımı geri itiyordum. Babam sonunda konuşmaya başlayınca dikkatimi ona verdim.
"Biz annenle zoraki bir evlilik yaptık kızım... İkimiz de bir başkasına aşıktık. Benim bir sevgilim vardı, annenin de öyle. Ancak aile zoru işte, evlenmek zorunda kaldık. Annenle mutlu bir evliliğimiz olmadı. İkimiz de sevdiğimiz insanları özlüyorduk. Aramızda sadece saygı vardı. Bir gün bir haber geldi. Annenin sevdiği adam, Murat Asrın, başka bir kadınla evlenmiş. Annen çok üzgündü ama hiçbir zaman belli etmedi bana. Uzun yıllar öylece yaşayıp gittik. Sonra bir gece kapı öyle bir çalındı ki... Biz hemen merakla açtık kapıyı. Songül diye bir kadın. Elinde de yeni doğmuş bir bebek. Meğerse Murat Bey ölmüş, Songül Hanım da bebeğe kendi bakamayacağı korkusuna kapılıp kapımıza gelmiş. Bebeği bize bıraktı. Biz başta kabul etmek istemedik. Sonuçta can bu, bırakılır mı? Bıraktı işte... Annenle uzun uzun düşündük. Bebek de nasıl güzel bir oğlan... Kıyamadık, bakmaya karar verdik. Annen adını "Murat" koydu. Sevdiği adamın ismini... Ben de bir şey demedim. Sonuçta annenin derin bir yarasıydı Murat." Murat mi? Bir dakika, abim... Gözlerim dolarken babamı dinlemeye devam ettim.
"Biz bu çocuğa baktık. Hatta bakarken annenle daha da alıştık birbirimize. Aşk değil de... Dostluk gibiydi. Sonra bir gün düşündük. Bu böyle olmaz diye. Bizi birbirimize bağlayan ailemizin zorundan başka hiçbir şey yoktu. Murat'a istese annen tek de bakabilirdi. Sonra bir çocuk yapmak istedik. Belki bizi birbirimize bağlar diye. Sonra sen doğdun kızım. O kadar güzeldin ki. Yemyeşil gözlerin, bembeyaz tenin vardı. Seninle ve abinle ilgilenelim derken, gerçek bir aile gibi olmuştuk. Sen 2 yaşına girmiştin kızım. Bu arada eski sevgilim, Meliha, geldi. Kucağında 4 yaşında bir çocuk. Bizim çocuğumuz... Hamile kalınca bana söylememiş ve tek başına büyütmeye çalışmış çocuğu. Uzun yıllar ona da bakmaya çalıştım. Sen 6 yaşına geldiğinde gelip her şeyi herkese anlatmakla tehdit etti beni Meliha. Sizi bırakıp ona dönmemi istedi. Sizden kopmak istemedim ama zorundaydım işte. Sonra herkes beni ölü bildi. Annen de dahil. Her gece sizi düşünerek uyudum. Bir an bile aklımdan çıkmadınız. Ama artık seninle yüzleşmemin zamanı geldi sanırım." Babam sonunda anlatmayı bitirip derin bir nefes aldı. Bense hala düşünüyordum. Abim, benim gerçek abim değildi. Birbirlerine delicesine aşık sandığım annem ve babam aslında sadece zoraki bir evlilik yapmışlardı ve birlikte kalmak için bir sebepleri olsun diye beni dünyaya getirmişlerdi. Benden 2 yaş büyük başka bir abin vardı ve belki de benim varlığımdan haberi yoktu. Biz yıllarca babamı ölü bilirken sadece eski sevgilisinin tehdidi yüzünden ayrı kalmıştık. Ben her gece gözyaşlarımı dökerken hep babam için dualar ederdim. Onun bana yüzme ögretmesini, bisikletten düşünce elimden tutup kaldırmasını ve asansörde kalinca bana hikayeler anlatıp beni sakinleştirmesini... Her biri aklımdaydı.
"Sen bunu nasıl yapabildin?" dedim. Sesim iğrenir gibi çıkmıştı. "Hiç mi üzülmedin? Hiç mi vicdanın sızlamadı?" dedim cılız sesimle. Babamın gözünden bir damla yaş aktı. "Özür dilerim kızım, baban için döktüğün her damla yaş için özür dilerim. Babasız geçirdiğin her an için özür dilerim." "Dileyemezsin... Geri versene bana o anları. Ben her doğum günümde ağladım, neden biliyor musun? Yeni bir yaşa babasız girdiğim için. Ben her gece yastığıma bıraktım hıçkırıklarımı. Sen diğer çocuğunu salıncakta sallarken ben o salıncakta öylece bekledim. Beni sallayan bir babam olmadı. Düştüğümde acıyan ellerimi kimse öpmedi. Ben o elleri kendim öpmeyi öğrendim. Düşünce kendim kalkmayı öğrendim. Bağcıklarını bağlayan bir babam yoktu, ben o kör düğümleri ata ata bağcık bağlamayı öğrendim. Şimdi bana babasız geçirdiğim 12 yılımı geri verebilir misin? Diğer arkadaşlarımı babaları okuldan alırken ben eve kendim gittim baba! Beni elimden tutup okuldan aldın mı?" Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. "Git buradan! Bir daha da sakın karşıma çıkma!"
"Kızım böyle yapma. Özür dilerim, tamam, çok pişmanım. Ama zamani geriye alamam. Gerçekten üzgünüm. Ben de üzüldüm kızım. Kahroldum. Seni, sizi bırakmak benim için de kolay olmadı. Şimdi izin ver ben sallayayım seni salıncakta, izin ver ben bağlayayım bağcıklarını, izin ver ben öpeyim ellerini... Bırak yapamadığım her şeyi şimdi yapayım. Geç olmadan sana yaşayamadığın ne varsa yaşatayım. Affet beni kızım, lütfen affet. Çünkü elimden sadece af dilemek geliyor..." "Şimdi değil..." dedim. İyi hissetmiyordum ve daha fazla konuşursak daha sonra pişman olacağım sözler söyleyebilirdim. "Şimdi git. Lütfen git. İyi değilim... Sonra konuşalım. Gerçekten iyi değilim." dedim. Başını salladı. "Tamam, sonra görüşürüz kızım." dedi ve kapıya ilerledi. Bana son bir kez mahcup gözlerle bakıp çıktı.
Kendimi hemen Alper'in kollarinda buldum. Ben hıçkırıklarımı onun göğsüne bırakırken o beni sarmış, saçlarıma öpücükler bırakıyordu. "Tamam, sakin ol. Geçti. Ben yanındayım." Onun yanımda olması bile bana kendimi daha iyi hissettirdi. Alper gün boyu beni mutlu etmek için uğraştı. Film izledik, şarkı söyledik, hatta Alper sırf beni güldürsün diye Baran'ı çağırdı. Baran beni güldürürken fazla cıvıklaşınca Alper onu dövmekle tehdit etti ve Baran kocaman bir çığlık attı. Ona kahkaha atarken bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Sonra gece oldu ve Alper ile derin bir uykuya daldık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK LEKE
Teen FictionAsila markette kendisinden yardım isteyen çocuğun peşinden giderken tüm kaderinin değişeceğini farkında değildir. Ölüme ilk defa tanık olan Asila, yeni bir başlangıca da imzasını atarken onu yakıp kül edecek duygularının peşinde sürüklenir... Tesadü...