47"Bağ "

39 11 26
                                    


"Lütfen aptalca bir şey yapmaya kalkma." dedim Rose doğru eğilerek.

" Müdahale etmeye kalkarsan onu öldürürüm. Hemde sana izletirim." dedim Rose'nin ağlamaktan şişmiş gözlerinin içine bakarak.

Bu işten sıyrılmanın bir yolunu düşünerek başını sağa sola sallarken nefes alamıyordu. Rose titreyerek hüngür hüngür ağlıyordu.
Mike kendisini tutan Rose'nin kollarında debelendi.

" Seni asla unutmayacağım. Seni seviyorum Rose.".

"Seni seviyorum Mike. Hep sevdim hep seveceğim."

Rose'nin yüzüne eğildim. Hançerimi kalbinin üstüne bastırmadan hemen önce kulağına fısıldadım. "O kadını buldum. Yaşıyor. Mike için onun son isteğini yerine getirip o ikisini evlendireceğim. Sende acılar içinde ölüler aleminden izleyeceksin. Haykırışlarını duymak için sabırsızlanıyorum."

"Hayır." diye haykırdı.

"Durdur şunu." dedi Mike bağırarak. "Ona acı çektirme."

Adım adım kalbine hançeri yaklaştırırken, Rose feryat ediyordu. "O kadın yüzünden bunca yıldır acılar çekiyorum.. Onun için kötünün kötüsü oldum şimdi herşeyi tersine çevirirsen seni asla affetmem. "

"Affına ihtiyacım yok." Bıçağın yarısına kadar kalbine girmesine izin verdim. Sonra bağırdım"Avada Kedavra. "Elimi bıçağın arkasına bastırıp  hançeri kalbine sapladım. Ağzından fışkıran kanlar yüzümü kırmızıya boyadı.

"Hayır, hayır...." diye haykırdı Mike. Ellerimden yere düşen cansız bedene ulaşmak istedi. Duygusuz gözlerle izliyordum. Hareketsiz ellerini tuttu. Yüzünü öptü. Ağladı haykırdı. En sonunda ise şaşıracağım kadar tuhaf bir şey oldu.

Öyleki donup kaldım. Böylesi daha önce görüldü mü?

Mike'ın kalbi durdu ve Rose'nin ölü bedeninin yanına yığıldı. Elini tutmuştu. Rose'nin ardından saniyeler sonra kalp krizi geçirip ölmüştü. Bu kadar çok seviyordu.. Beraber ölecek kadar.

Bende yapardım. Potter ölseydi bende kendimi öldürürdüm. Onsuz yaşayamazdım.

Sonra herşey alt üst oldu. Bedenim yanmaya başladı. Bir ateş ayak uçlarımdan başlayarak kafamdaki saçlarımın diplerine kadar beni yakıyordu.

Hissediyordum ve artık ne olduğunu biliyordum. Bağ kırılıyordu. Ama Zihnim bunu reddediyordu. Ama
kendimi zorladım. Bütün bedenim kemiklerim kırılmış gibi ağrımaya başladı. Nefesimi ne zamandır tuttuğumu bilmiyordum.

Acı her yerimde bir karınca gibi dolanıyor ve sürekli yer değiştiriyordu. Önce kafamın içinde sonra bacaklarımda. Diz kapaklarım kırılmış gibi sesler çıkarınca dizlerimin üzerine çöktüm. Sonra kollarım yanmaya başladı. Gözlerim kan ağlıyordu. Kulaklarım kafamın içinde ve aynı zamanda evrenin her yerinden gelen çığlıklar ile doldu.

Sonra acı kalbime indi. Gökyüzünde birbiri ardına şimşek çaktı ve ormanın dört bir yanına yıldırımlar yağmur gibi yağmaya başladı.

Parmaklarımın uçları kerpetenle koparılıyor gibi acı çekmeye başlamıştım. Saçlarımı yolmak ve o acıları söküp atmak istedim.

Görünmeyen ve ruhsal ola­rak içimi dolduran o bağlayıcı, kuvvetli, korktucu bağ benden ve bizden koparılıyordu.
Benliğimi istila eden ve her bir zerremde dolu dolu yaşayan bu fantastik büyüleyici bağı
yitiriyordum.

Sanki binlerce iğnenin keskin sivri ucunu batırıyorlardı kalbime ve kanata­rak, bağ büyüsünü kazıyorlardı. Acı o kadar şiddetliydiki bayılacağımı düşünmeye başlamıştım.

OLİVİA TOM RİDDLE : ÖLÜLERİN DANSI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin