Arya, kolyesiyle oynarken derin düşüncelere daldı. Ne kadar belli etmese de, ne kadar görmezden gelse de son zamanlarda onu rahatsız eden bir şey vardı. Farkında olmadan gün boyu düşündüğü, aklından hiç çıkmayan, gittikçe büyüsüne daha da kapıldığı bir şey.
Ve tuhaftır ki etrafında her ne varsa bir şekilde onu hatırlıyordu.
Gökyüzü neden bu kadar berraktı? Çiçekler neden bu denli güzel kokuyordu? Sabah erken uyanmak neden zor gelmiyordu artık? Bahçedeki menekşeler neden bu kadar mordu mesela?
Kolyesinin diğer yarısı da mordu.
Girdap gibi kendine çeken o gözler de mordu...
Derin bir nefes aldı. Düşünceleri, adeta ağırlık gibi kalbine çökmüştü. Onu görmeyince huzursuz oluyordu. Kaşlarını çatık görünce kendisi daha çok sinirleniyordu. Olur ya, üzülebileceğini bilse sanki kendisi ondan daha fazla üzülecekti.
Bu hissin adı ne bilmiyordu. Her seferinde, onu görünce içine sığmayan bu duyguların dizginleneceğine inanıyordu ama imkansızdı. Ona böyle bakarken, saçlarıyla böyle oynarken, onun için böyle endişelenirken bu çok imkansızdı. Azalmak bir yana, günden güne artıyordu hisleri. Gözünü açınca aklına ilk o geliyor, yatmadan önce son kez onu düşünüyordu. Bir şey hoşuna gitse ilkin ona göstermek istiyordu.
Eskiden çok çabuk kızardı. Öğrencileri ve asistanları, ona bir şey sormaktan hep imtina ederdi bu yüzden. Yüzü de hep asıktı. Bütün kötülüklerin onu bulacağına dair kehanetleri, hep kendini gerçekleştiriyor gibi hissediyordu. Mutsuzluk adeta bir başka mutsuzluğu beraberinde getiriyordu.
Peki ne değişmişti? Havada uçan kuşları, baharın kokusunu ne zamandan beri fark eder olmuştu? Niye sakindi ki artık? Neden başında bir sürü bela varken umursamıyordu? Fırtınalı denizi ne zaman durulmuştu?
Arel'i göreli bir iki gün olmuştu henüz ama bu zaman, ona yıllar gibi gelmişti. Onu görmek için kendince bahaneler arayıp hiçbirini mantık çerçevesine oturtamadığından içinde bulunduğu hali uzun uzun gözden geçirmesi de tam olarak bu süreye tekabül ediyordu. Yaptığı şey çok çocukçaydı. Öyleydi ama engel olamıyordu kendine. Birazdan evden çıkıp Geron'a, oradan da Diavol'e gitmek yerine Arel'in yanına gidip onunla atışma fikri kulağa daha hoş geliyordu.
- Üf, sus artık sus! Gece uyutmazsın, gündüz iş yaptırmazsın. Düşünme Arel'i. Sana ne ki zaten? Yakında evlenir başkasıyla. Sonra o sağ, ben selamet.
İç sesiyle ettiği kavgada mağlup olmak üzereydi çünkü Arel'in başkasıyla evlenecek olması fikri çok sinir bozucuydu.
- Aşk evliliği miydi acaba?
Bunu sesli dile getirdiği için kendine kızdı ve ellerini saçlarının arasına geçirmişken kafasını hızlıca sağa sola salladı.
- Of, yeter. Gidiyorum ben, tamam mı? Başımda yeterince dert var zaten, bir de kim kimle evlenecek, uğraşamam.
Bunu söyledikten sonra az önce dağıttığı saçlarını düzeltip alt kata inmek için odadan çıktı. Annesi, babası ve Murat birazdan kasabaya gitmek üzere yola koyulacaklardı. Birkaç gün kalıp geri dönmeyi planlıyorlardı, kendisinin de şu anda onları yolcu etmesi gerekiyordu ama alt kata inişi, yoğun düşünceleri yüzünden sekteye uğramıştı. Bir an önce toparlanmalıydı.
Merdivenleri birer birer indikten sonra nihayet ailesinin yanına gelebilmişti.
- Arya, kızım.
Ona seslenen, Kont Andrel'di ve Arya onu görünce gülümsedi.
"Sanırım onun baba figürüne gittikçe daha fazla alışıyorum..."
- Demek bugün yola çıkıyorsunuz. Umarım beni, burada Aktuğ'la çok uzun süre baş başa bırakmadan bir an önce geri dönersiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasiHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?