Üç Yıl evvel

1.4K 210 549
                                    

3 Yıl önce ...

Ferdi Tayfur'un ılık ılık sesi yayılıyorken loş ortama, o sefil adam oturduğu bar taburesinin üstünde kendinde değil gibiydi.

Bitkin ve yorgun bir haldeyken günlük temizlenip parlatılan kristal aynalarda uzun uzun aksini seyretti. Sıra sıra dizilmiş içki şişelerinin ardında sırlı camlarda farklı bir yüz görmek istercesine ısrarla aynaya bakarken, sefil adam belli ki gerçeklerden kaçamıyordu.

Bilmiyordu ki aynalar gerçekleri gösterirdi. Ardında ki sırrı ise ona bakan gözlere ve gözlerin ardına gizlenmiş zihne bırakırdı. Gözlerinin altı morarmış baygın bakışlı, ölü benizli ve yüzüne düşmüş kakülü ile bu kişi emniyet amiri Yekta Tozkoparandı.

Yekta çıkış yolunu labirent yapmış bilinmezlikte bocalıyor fakat bir yandan da çıkış yolunu bulmak istiyordu. Ama diğer yandan o yolun hiç bulunmaması içinde niyetli görünüyordu .

Oturduğu yerde zamanı öldürmeye ve dar ağacında acılarını asmaya çalışıyorken;".. Dışarıda hafiften yağmurun sesi, gözüm de aşkımın hasret nöbeti.. " Fonda Ferdi Tayfur'un sabahçı kahvesi şarkısı çalıyordu.

Yekta belli belirsiz şarkıyı mırıldanıyor aynı an da ise dışarıda yağmur yağıyordu. Kader onun şarkının tonunda ahenk olmasını istiyor gibiydi. O 'neden, neden' diye başına gelenleri sorguluyorken, ıstırabı içine kan olup akıyordu. Sanki kader onu ağıyla ilmik ilmik örüyordu. Her haliyle acı duyguyu hücrelerinde, ruhunda, zihninde, dürtülerinde hissetsin diye çaba harcıyordu. Evet her yapılan seçimin bir bedeli vardı ve kader bedel ödetmeye hazırdı.

Acı, çığlık çığlık aynalarda yüzüne haykırıyordu. Sesli harfler sessizliğini korurken aynalarda çıldırmış aksini görmek ne demekti..? Özlemek, bir kuru dala dokunurcasına yokluğu hissetmek miydi ? Bu halini aynalarda görmesi ona daha çok acı veriyordu.

Gözleri düşüp dururken bar tezgahına o gayri ihtiyari işaret parmağıyla kupasında ki birayı karıştırıyordu. Sanki onu dalgalandırıp denizin girdabında boğulmak istercesine, yokluğa yelken açan hezeyanlarının kıvranışlarını yüreklendiriyordu. Ve gözleri tekrar tekrar aynaya dikiliyor gördüğü aksine hayıflanırken fark edemediği bir çift göz onu izliyordu!

Barın meşin koltuklarıyla dizayn edilmiş karanlık köşesinde bir çift göz aynanın aksinde kendini seyreden Yekta'yı dikkatle izlerken, baygın bakışlarıyla boşlukta yüzen Yekta ne yapmaya çalışıyordu? Gizemli bir çift göz bunların hiç birini bilmiyordu ama sadece izlemeyi kendine görev edinmiş gibi görünüyordu.

Dışarıda hafiften yağmur yağmaya devam ediyor ve evet Ferdi Tayfur da Sabahçı kahvesini söylemeye devam ediyordu.

Meşin koltukta daha fazla oturamayacağını anlayan gizemli gözlerin sahibi oturduğu yerde hareketlendi. Kalktıktan sonra kendinden emin yürüyüşü ve dik vücudu ile sportif bir yapıya sahip olduğu belli olan bu adam çıkışa doğru yönelmiş gibi gözüküyordu.

Ama barın orta yerine simetrik açılarla yerleştirilmiş masa ve sandalyelerin arasından bar tezgahına doğru yöneldiği daha sonra anlaşıldı. Evet bu gelen Kenan'dan başkası değildi.

Yektanın kadim dostu bu adam, daha otuzuna yeni girmiş, hemen hemen aynı yaşta idiler. Akademiden beraber mezun olduktan sonra aynı Emniyet müdürlüklerinde farklı amirlikler de uzun yıllar beraber çalıştılar ve evet yine beraber olmanın vaktiydi anlaşılan.. Dost kadim olunca zaman ve mekan fark etmiyor, dost dostu buluyordu.

Gizemli gözlerden haberdar olmayan Yekta , ancak yanında ki boş tabureye oturan adamın barmenden bir bardak su istemesiyle onu fark etti...

O anda içtiği biraya gözlerini dikmiş öylece oturuyorken, aşina olduğu bu sesin sahibine bakmak istedi ama istek sadece dürtüseldi oysa hiç bir şey yapası yoktu. Ağır çekime alınmış film şeridi gibi gözlerini; başını sağa doğru çevirirken kaldırdı . Belli ki ayık olmasa da tanımıştı Kenan'ı ve ağzından " hıh " diye alaycı bir ses çıkardı.

Metin bir adam olan Kenan, akıl gideren maddeleri hayatına sokmamış, alkol ve dahi sigara içmeyen bir adamdı.. Sırf dostluğu hatırına bu köhne mekana gelmişti.

Yanında oturan Yektaya uzun uzun baktıktan sonra ,onun yakası açılmış gömleğinin üst düğmesini ilikledi. Bar taburesinin engin arkalığına asılmış montunu eline aldı ve belinin açılmış olduğunu gördü.

Belinde gözüken silahının üstünü örtmeye çalışırken Yekta ani hareketle elini beline attı o an da Kenan'ın elini hissetti.. Alkol almasına ve ayık olmamasına rağmen refleksi yerindeydi. Mesleki bir alışkanlık olsa gerek ya da ata geleneği , ' At, Avrat, Silah namustur ' derlerdi ve kimseye verilmezdi. Zaten Kenan'ın da onun silahını almaya niyeti yoktu.

Kulağına eğildi ve fısıldadı, " avcı, avının en zayıf anını kollar, dikkat et sayın amirim! " dedi .. " hadi kalk gidiyoruz " diye de ekledi.. Nereye diyecek kadar mecali bile olmadığı belli olan Yekta, uzun cümleler kurmaktan kaçınıyor ve bunu engellemek için de elinden gelen çabayı göstereceğe benziyordu." Sen git " dedi ve Barmene dönüp, " pişt " dedi .. usulca dönen barmenin kendisine baktığını görünce de parmağıyla bardağını işaret edip doldur işareti yaptı.

Sabır ne büyük nimetti bunun en güzel örneğine misal Kenan idi. Tahammül ederek saatlerce barın o mayhoş kokulu ortamında sevmediği içecekler ve insanlar arasında zaman geçirmişti. Tüm bunlardan habersiz dostu Yekta ise inat ediyordu...

" Dostum kalk gidelim, sana güzel bir acı kahve yapayım şöyle oturup dertleşelim ha ne dersin ? " dedi .. kendisine doğru yüzünü döndüren Yekta'ya gülen gözleriyle baktı ve göz kırptı.. " Ama arabam ? " dedi Yekta.. Kenan , "dert etme bizim çocuklara aldırırım " dedi ve hesabı ödedi.. Ayakta durmakta zorlanan Yekta için garsondan yardım isteyen Kenan, birlikte onu arabaya kadar götürdüler..

Ve yollara düşüldü.. Kenan, Yekta'nın uyuyakalacağını bildiği için onu arka koltuğa yatırmıştı.. Bir müddet yol gittiler. Dikiz aynasından sık sık arka koltukta yatan Yekta'yı gözleriyle kesen Kenan uyuduğuna kanaat getirince herkesin bilmediği ama kendisinin çok iyi bildiği bir yola saptı.

Çevresi ağaçlarla çevrili olan bu yolun ucu nereye çıkıyor merak edilmeye şayandı. Ve uzun bir yol gidildi. Stabilize bir yol olunca Yekta'nın uyanmaması mucize olurdu. Bunun için Kenan elinden gelen çabayı sarfediyordu..

Nihayet büyük bir kapısı olan, büyük bir yapının önünde durdular. Tahminen üç katlı ve hastane tipi bir yerdi.. Burası neresi idi ? Yekta uyurken bunu soramazdı ama bu karanlık orman içinde bulunan bu yapıyla Kenan'ın ne ilgisi vardı?

BENİ BUL !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin