Küçük penceresi olan yüksek tavanlı köhne oda da, Yekta ile birlikte iki kirli adam ve bir de bedeni kirli adam vardı. İnsanın ruhu kirlenmesin yeter ki; bedeni yıkamakla kir geçerdi de, bu adamların ruhunu nasıl temizlemeliydi. Ailede başlayan eğitimin, milli eğitim marifetiyle de öğretimin ne denli eksik kaldığını, bu kirli adamlara bakarak anlamak mümkündü. Oysa ki bir toplumu fertler oluşturuyor ve kimse içinde bulunduğu cemiyetten bağımsız yaşamıyor. Hayvanlar bile koloniler halinde, gruplar halinde ya da ailecek yaşarken; akıl nimetine sahip olan insanlar neden toplumun yapısını aykırılıklarla, bir başkasının mahremiyet sınırını zorlayarak, müşterek hayat içinde özel hayatı gasp ederek yaşıyordu? Elbette ki herkesin kendince bir hesabı vardı ama unutulmaması gereken, kaderinde bir hesabı vardı ve vakti saati geldiğinde o devreye giriyordu.
Yekta ile bu kirli adamların ortak noktası ne olabilirdi de hepsi bir mekan da toplanmış olsunlar? Kader böyle bir şeydi; alakasız insanları bir araya toplar ve o bireylerden neden bu durumda olduklarını muhasebe etmelerini ister. Yoksa, hiç bitmeyecek bir ömre sahip olduğunu düşünen insanlar gününü gün ederken yaptığı hataları, günahları es geçip hayatına devam etmesini, başka türlü fark ettiremezdi. Elbette ki başı dönen Yekta da, içinde bulunduğu şu duruma anlam veremiyor ve tüm bunları düşünüyordu. Aynı zamanda, karanlık köşede bedeni kirli adamda geçmişini ve geleceğini muhasebe ediyordu. Onun için yatarken okunan dua gibi, her gece yatmadan önce muhakkak yapılması gereken şeydi!
Köhne odanın cılız sarı ışığı, Yektayı aydınlatmaya çabalıyordu. Sanki oda da bulunan diğerlerine," şu adamı göründe haline acıyın " der gibiydi. Lakin diğer kirli adamlar yetersiz ışığın gölgesini fırsat bilerek köşelere sinmişler ve ilerleyen gecenin koynuna kendilerini salıvermişlerdi. Yerde bulunan sünger yatağın kokusuna aldırmadan üzerine gazete sermişler ve üzerine oturup, sırtlarını da duvara vermişlerdi. Bacaklarını uzatmış bu iki kirli adam ayak ayak üstüne atmış kollarını bağlamış yan yana uyukluyorlardı. Başına aldığı darbenin travmasından hala kurtulamamış olan Yekta, kendine gelememişti ve sadece sayıklıyordu. Bir yandan ağzından seli akıyor, diğer yandan," Sahra, Cam5 " diyordu.
Arka Köşede battaniyeye sarılmış ve iki büklüm yatan ihtiyar bu durumdan çok rahatsızdı. Elbette ki rahatsız eden bir tek Yektanın iniltileri değildi; bu kirli adamların vurdumduymazlıklarına ve her haltta buraya adam atmalarına sinir oluyordu. Bu sebepten yine bu gün de uyuyamayacaktı. Çünkü sinirleri gerildiğinde düşünceler kafasında dönüp duruyordu. Olmasa bile kafasında bir şeyler kurup onunla meşgul oluyordu. İhtiyar yattığı yerde doğruldu, sonra o da sırtını duvara verdi. Ayak ayak üstüne attı ve dahi kollarını bağlayıp öylece oturmaya başladı. Anlaşılan gece uzun olacaktı. Yanında bulunan içi dolu poşetin üstüne koyduğu sakızı poşete yapışmıştı. Baş parmağı ve işaret parmağı ile sakızı yapıştığı yerden çıkarttı. Sonra parmakları arasında yuvarladı ve ağzına attı. Önce hafif tuzlu bir tat gelse de sonra bu tat kaybolmuştu. Adam, bedeni kirli adamdı ve haliyle elleri de kirliydi. Lakin o kalbi temiz bir adamdı. Neden mi?
Yekta, Sahralı rüya gördükten sonra irkilip uyanmıştı ama bu hali onu sadece baygınlıktan kurtarmıştı. Tam kendine gelecek derken bu seferde bilinci gitmiş sadece sayıklamaya başlamıştı. Başına kontrolsüz bir darbe alan Yekta kendini bir türlü toparlayamıyordu. Arkasında iki metre açığında yüzüne karanlığı siper etmiş oturan ihtiyar adam yanın da poşetleri karıştırmaya başladı. Poşetlerin hışırtısı odanın diğer ucunda uyuklayan kirli adamları uyandırabilir diye elini ayarlı kullanmaya özen gösteriyordu. Poşetin içinden çıkartıp eline aldığı şey karanlıkta belli olmuyordu ama ağır bir cisim gibiydi. Yoksa ihtiyar eline aldığı ağır cisimle Yektayı oracıkta öldürecekmiydi ?
İhtiyar adamın Yekta yüzünden rahatı bozulmuştu. Onu öldürürse iş başlamadan biterdi ve rahatına yeniden kavuşurdu. Elinde tuttuğu cisim hala seçilemiyordu. Çünkü odanın cılız sarı ışığı sadece Yektayı daire içine almış onu ışıtıyordu. İhtiyar adam elleri ve dizi üzerinde emeklemeye başladı. Emekledikçe ışık huzmelerinin arasından geçiyor ve aydınlığa yaklaşıyordu. Nihayet elinde tuttuğu cismin ne olduğu anlaşıldı. Bir buçuk litrelik pet şişede bulunan su idi. Emekleyerek Yektanın arkasına kadar geldi. Sandalyeden tutunarak ayağa kalktı. Sol elinde bulunan pet şişeyi havaya doğru kaldırdı. Cılız sarı ışık altında havaya kaldırdığı pet şişenin üzerinde ki markanın sloganı okunuyordu ve ilginçti, ' içelim güzelleşelim ' hangi aklı evvelin fikridir bilinmez ama ihtiyar, Yektanın arkasındayken, ışığın vurduğu başına baktı sonra kendi başını kaldırıp havada tuttuğu suya baktı. " Sen benim üç günlük istihkakımdın ama artık yapacak bir şey yok ! " dedi ve aşağı doğru indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BUL !
Action... KGYS merkezi amirlerinden Yekta Tozkoparan sorumlu olduğu bölge kameralarını izleyen ve mesai saatleri içinde asayişin temini için var gücüyle çalışan bir Emniyet amiridir.. Saha da görevli Polis memurları ile koordineli çalışarak iletişim trafi...