O sensin!

513 95 538
                                    

Merkezde yeni güne heyecanlı başlayan Yekta büyük ekranın önünde kollarını bağlamış öylece geziniyordu. Çalışanlar ise teker teker gelmeye başlamıştı. Kimisi elinde içtiği çayı ile geliyor, kimisi de elinde pastahaneden aldığı poğaça ve simitler ile yerine geçiyordu . Yerine geçen ve bir önceki vardiya ile devir teslim yapan memurlar, sisteme kendi kimlikleri ile girerek  mesaiye hazırlık yapmaya başladılar.

Kubilay'ın geldiğini gören Yekta, " Kubilay " diye seslendi. Başı ile salonun merkezinde bulunan masasını işaret etti. Kendisi de büyük ekranın önünden ayrılarak masasının başına geçti. Yekta amirle konuşmadan önce Kubilay  kendi masasına uğrayarak çekmecesinden bir dosya aldı. Onın masasına geldiğinde, " günaydın efendim " dedi. Kısa bir bakışmadan sonra elinde ki dosyayı masaya koydu. Bu iki kişi arasında ki alışverişi kendilerinden başka kimse bilmiyordu. Elbetteki bu alışverişin kilit ismi Sahra'dan başkası değildi.

" Efendim, malum günlerin üzerine odaklanıp geriye dönük kayıtları taradım ve bunun sonucunda yeni bilgi olarak bir araç plakasına ulaştım. Bir de, bir işportacı ile Sahra'nın yaklaşık bir dakikalık görüşmesi var. Dilerseniz plaka kayıtlarını çıkartabilirim ve irtibatlı olduğu şahısla alakalı soruşturma yapabilirim "

Yekta onu, " Hayır " diye kesin bir dille reddetti. "şimdilik gizli kalmalı, üçüncü kişilerin bu işe dahil olmasını istemiyorum. Soruşturma ve araştırma işi dallanıp budaklanma'malı " dedi. " anladım efendim " diyen Kubilay bir yandan da çayını yudumluyordu. Bunu gören Yekta kendi yüzünde temsili olarak işaret parmağıyla dudağının yanını gösterdi. Gülerek, " susam tanesi var " dedi. " Pardon amirim " diyen Kubilay mahcup bir şekilde eliyle ağzını sildi. 

Yekta, " Bu gün sahaya ineceğim kubi " dedi. Ve, " Nasıl yani efendim " diyen Kubilay'ın şaşkınlığına aldırmayarak sözlerine devam etti. " Saat 16:00'da bir mazeret ile merkezden ayrılacağım. Verdiğin bilgiler ile CAM 5'in bulunduğu bölgeye gidip çıplak gözle keşif yapacağım. Sen de beni buradan yönlendirecek'sin ... anlaştık mı ? "

 " tabi ki amirim " diyen Kubilay çekingen bir şekilde, " bu işi fazlaca önemsemiyor musunuz? " diye sözlerine bir soru ekledi. Kubilay'a dikkatlice bakan Yekta haklı soru karşısında bir an düşünmek zorunda kaldı. 

"Gerçekten çok mu önemsiyorum?" bu soruyu kendi kendine sorduğu an da aslında cevabı hazırdı. Kendisine ve Kubilay'a aynı cevabı vermekte bir sakınca görmedi. " Hayır Kubilay bu iş çok uzadı ve ben bunu bir sonuca bağlamalıyım! " dedi. Başıyla Yektayı onaylayan Kubilay'ın sonuca bağlanacak şey hakkında hiçbir fikri yoktu. Yekta'nın, Sahra ile olan bağı nasıl bir bağ idi o bunu hiç bilmiyordu.

Saat, 16:00

Kubilay'ın masasına doğru ilerleyen Yekta onun omzuna dokundu ve " Kolay gelsin " dedi. Yekta  bir maceranın kapısını aralamış oldu. Bir göz kırpış ile onlarca masa ile donatılmış geniş salonun kapısına doğru yöneldi. Evet o kapı bir yola çıkıyordu ve bu yolun artık geri dönüşü yoktu! Kapıya yaklaştıkça omuzları daha bir dikleşen ve kendinden emin hale gelen Yekta'nın dilinden şu dizeler döküldü...

Uçurumun kenarındayım Hızır

Hayal köşküm denize nazır

Med - Cezirler ruhum ile oynaşta

" Yak ve yakıl " bir emre hazır...

" Yak ve Yakıl " yanan belliydi ve yakma emrini veren kaderdi.

Yekta kendini yanmaya hazır hissediyordu. Motivasyonu tam bir Sat komandosu gibi hedefine güdülenmiş ve hedefini bulana kadar da durmayacağa benziyordu.

Nilüfer caddesi ile Barış Manço caddesinin birleştiği noktada, kadırımda koltuğunun altına aldığı dosya ile sivil görünümlü Yekta görünür.

BENİ BUL !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin