İhtiyar aynı ihtiyar, yine sabahın seherinde sabah namazını kılmış elinde tespihi oturduğu sedir üstünde bağdaş kurmuş ve sırtını sert kırlente yaslamış huşu içinde rabıta ediyordu. Bağrını yalayan seher yelinin sarhoşluğunda Allah'ı zikretmek ne büyük lütuf diye düşünürken huşu ile kalbi huzur bulmaya devam etti. Diğer yanda Yekta vardı elbette. " dondum dondum bu ne anasını satayım ! " Yekta pencere dibinde bulunan çekyatta yatmakta iken ihtiyar ahşap pencerenin kanatlarını sonuna kadar açtığı için seher yeli ile üşümüş ve ürpermişti. Uykusu kaçmasın istiyor olsa gerek gözlerini açmadan pencerenin kanatlarını el yordamı ile buldu ve kapattı. " Adam sadist bildiğin sadist böyle bir işkence Çin de bile yok Allah'ıma ! " diye söylenerek tekrardan çarşafı başına çektikten sonra kamburunu çıkartıp yattı.
İhtiyar sadist mi bilinmez ama Yekta için bir lütuf olduğu kesin. Bunu hafızası yerinde olsa anlayabilecek olgunlukta olurdu. lakin, şimdilik Yekta ergen çocuklar gibiydi. Zihninde büyük bir boşluk oluşmuş hayatının anılar kısmının kaydı silinmiş ve olayları çözümleyecek anıları biriktirmeye yeni başlamıştı. Hal böyle olunca ihtiyar ona insaflı davranıyordu. Bu zamanda babası oğluna, oğlu babasına koşulsuz, şartsız yaklaşmazken ihtiyar kaçak yaşadığı hayat içinde risk alarak ona bakıcılık yapıyordu, sırf vicdanının ıstırabını dindirebilmek için. Çünkü o vicdanlı bir adamdı ve Yektayı öldüresiye döven kirli adamlara müdahale edebilseydi o hafızasını yitirmeyecekti. Lakin sayıca üstün olan ve silahları bulunan bu adamlara galip gelmesi zor gözüküyordu. Diğer yanda deşifre olma korkusu da yok değildi. Velhasıl öyle ya da böyle bu günlere gelindi. ihtiyar onun ailesini ve geçmişini bulabilecek durumda mıydı? elbette değildi.
Yaşadığı çevreyi, tanıdığı kişileri bulmadan, onun hatıralarını canlandırmadan geçmişini geri kazandıramayacağını biliyordu. Uzun ve meşakkatli bir işti ve kendisinin odak noktasını kaydırırdı. O Iraktan ve Suriye'den gelecek haberlere ve de direktiflere uygun hazır ve nazır bekliyordu. Çağrıldığı an burada durmasının mümkünü yoktu. Çünkü Türkmen birliklerini organize etme görevi kendisindeydi. Uzun uzun bunu düşünmüştü, 'ola ki ben buradan gidecek olursam Yektaya kim sahip çıkacak ' diye. Zihnini kemiren dertlerden biriside bu olmuştu ama tüm varsayımları, çekinceleri ve de korkuları bir kenara bırakıp Yekta ile ilgili kararını verdi. " sende artık bir savaşçısın ve görelim ne kadar maharetli'sin " bu cümleler onu düşünürken dökülmüştü dilinden ve görünen o ki, Yektayı zorlu bir süreç bekliyordu. Çünkü ihtiyar onu kendine yaver, davasına nefer yapacağa benziyordu.
" Sabahın hayır olsun mübarek insan " , " Sağ ol Yekta gel kahvaltı seni bekliyor " ihtiyar elini yüzünü yıkadıktan sonra masaya oturan Yektayı izliyordu. O sandalyeye oturunca, kendisi de oturduğu sedirden kalktı ve ocakta bulunan çaydanlığı indirip masaya koydu. Çayları bardaklara doldurduktan sonra boşta kalan sandalyeye oturdu ve ellerini çenesinin altında birleştirdi. " bu gün nasılsınız beyzadem ? " diye şaka ile karışık ciddiyetle sordu. Yekta ise, " sağlığınıza duacıyız haşmetli sultanım ! " , " hımm çok hürmetkar gördüm bu gün sizi " , " niye olmasın ki ben saygıda kusur etmeyen bir insanım, severim sayarım ama bazıları beni yok saymaya devam ediyor! " , " kim o densiz söyle hele ? " , " kısaca biz ona ihtiyar diyoruz " Yekta cümlesinin sonunu ihtiyarın gözlerine bakarak ve kelimenin üstüne bastırarak seslice söylemişti. İhtiyar bunun üzerine her zaman göremediğimiz o gırtlaktan kopup gelen kahkahasını ortaya saldı.
" ne gülüyorsun ihtiyar bir kerede bırak ağız tadı ile güzel bir uyku çekelim " , " senin yaşında bir insanın hayata bakış açısı bu kadar ciddiyetsiz olamaz Yekta ! evet kendini ve geçmişini hatırlamıyorsun ve de senin ne çektiğini anlayamam ama biraz gayret göster şu hayata dört elle sarıl ! " , " ne yapayım ha ne yapayım ? yer bilmem, yurt bilmem, yol bilmem , iz bilmem. Seni bile tanımıyorum . Sahi sen kimsin ya sen kimsin ? " , ' Yekta için ıstıraplı günler başlıyor ' diye düşünmeye başlamıştı ihtiyar. Kendisini ve de çevresini sorgulamaya başlaması demek onun saatli bomba gibi kurulması demekti. Çünkü zihninde hiç bir şeyi çözemeyecek ve o hiç bir şeyin hiçliği Yektayı buhrana sürükleyecekti. Sözlerini bitiren Yekta elinde tuttuğu çatalı masaya çarptı ve masadan kalkıp gitti. İhtiyar, " nereye gidiyorsun ? otur bir şeyler ye Yekta ! " dese bile, Yekta kalkıp gitmişti ve arkasından baka kaldı. Ellerini dizine vurdu ve , " Rabbim sen sonumuzu hayır eyle " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BUL !
Action... KGYS merkezi amirlerinden Yekta Tozkoparan sorumlu olduğu bölge kameralarını izleyen ve mesai saatleri içinde asayişin temini için var gücüyle çalışan bir Emniyet amiridir.. Saha da görevli Polis memurları ile koordineli çalışarak iletişim trafi...