Yiğit Cevahir
Duvarda ki yazıyı gördüğüm an kanım dondu. Ancak bu, korkudan ya da bana bir şey olacağı düşüncesinden değil. Kanım dondu çünkü kendi suçu olmamasına rağmen tüm vicdani yükü üzerine almış Elif'in bunun sorumluluğunu da üstlenip kendisini kahredeceği gerçeği vardi ortada. Hemen Elif'in yanına geçerek bana bakmasını sağlamaya çalıştım. Ancak gözyaşlarını durdurmuş sabit gözlerle yazıya bakmaktan başka hiç bir şey yapmayan Elif'i bana çeviremedim. Ne yaparsam yapayım ne dersem diyeyim bir süre bana dönmedi, benim varlığımın bile farkına varmadı. Ben daha ne olduğunu anlamadan arkasını dönmesi ile kitaplıktaki kalan kitapları, fotoğrafları, melek figürlerini duvara fırlatarak ' Senden nefret ediyorum, kendimden nefret ediyorum, ölmek istiyorum' diye bağırmaya başladı. Son cümlesini duymam ile Elif'i kollarım arasına sarıp 'hayır hayır bak ben burdayım Elif sakın' diyerek sarılıp sayıkladım. Elif tekrardan ağlamaya başlarken onu içerideki koltuklardan birinin üzerine kendim ile oturtarak Cem'i arayıp emniyet teşkilatında olan arkadaşımız Mert'i ve Elif'in arkadaşı Dilara'yı alarak Elif'in evine gelmesini söylemek nasıl oldu bilmiyorum ama aklıma geldi. Elif ile tanıştığımdan beri bir çok duyguyu yaşamayı öğrendim. Bunlardan biri ise şu an hissettiğim duygu;Çaresizlik. Elif'in son söylediği cümle ile artık düşünemiyorum. Yavaş yavaş iyileşiyor, iyileşiyoruz derken aslında başladığımız yerde kaldığımızı, hiç ilerleme kaydetmediğimizi görüyorum. Yorulduğumu düşünmeyin sakın, yorulmadım lakin korkuyorum. Bu da Elif ile öğrendiğim ikinci duygu. Elif'i kaybetmekten, kaybedebilme ihtimalinden korkuyorum hem de çok korkuyorum. Şu anda tek yapabildiğim şeyi yapıp Elif'e sadece sarılabiliyorum. Bu sırada gürültüleri ile ve Cem'in yazıyı gördükten sonraki küfürü ile Cem, Dilara, Mert şaşkın gözlerle eve girip bizim yanımıza geldiler. Dilara'nın, Elif'in berbat halini görmesi ile yanına koşup onu kollarının arasına alarak birbirlerine sarılmış vaziyette ağlarken, çocukların yanına dönüp olan biteni anlatıyorum. Mert hemen telefona sarılıp ekip isterken Cem ise koltuğa çökmüş Elif' e bakıyor. Elif'in dinmek bilmez hıçkırıkları artarken yanlarına gidip tek seferde Elif'i kucağıma almak düşünebildiğim ve yapabildiğim tek şey. Elif sanki yerini bilirmiş gibi iyice sığınıyor kollarıma, belki durumdan kendine hak çıkarıyor diye düşünebilirsiniz ama hoşuma giriyor bu aidiyetlik duygusu. Dilara'ya da işaret ederek Mert'i geride bırakıp benim eve doğru geçmek için arabaya yoneliyoruz. Cem arabayı kullanırken Dilara yanında, Elif ile ben arabanın arkasında yola devam edip eve gelince onu kucağımda yatak odama çıkarıyorum. ' Elifim bak şimdi evimdeyiz, sana kıyafetlerimden getireceğim banyo yap sonra da mışıl mışıl uyu olur mu meleğim? Bak banyo şurası' diyerek kolumla odanın sol tarafını işaret etmeme rağmen Elif sessiz hissiz bakıyor gözlerime. Dolaptan eşofman takımını ve temiz havluyu Dilara'ya vererek banyoya götürmesini sağlıyorum. Bu sırada aklıma banyodaki jilet, haplar ve Elif'in 'Ölmek istiyorum' cümlesi gelince Elif'e farkettirmeden onları banyodan çıkarıyorum. Elif ile Dilara'yı odada yalnız bırakıp aşağıya inmem ile Cem'i kafasını eğmiş başını ellerinin arasında görmem bana çaresizliğimi çaresizliğimizi acımasızca hatırlatıyor. 'Anlamıyorum abi, herif kızın ağzına sıçmış zaten, daha kim neyin derdinde anlamıyorum. Daha yeni yeni toparladı derken şimdi başa sarıyoruz. Dilara'nın anlattıklarını bir bilsen eski Elif'i şen şakrak Elif'i şimdi Elif'e bakıyorum... her bakmamda da ölmüş adama sövüyorum. ' diye Cem içindeki rahatsızlık hissini kusarken benim tek yapabildiğim bahçeye ve kış olmasına rağmen boşaltılmasına izin vermediğim havuza bakmak.Merdivenlerde ki adım seslerini duymam ile kafamı, mahvolmuş olarak merdivenden inen Dilara'ya çeviriyorum. Dilara gelip Cem'in yanındaki koltuğa oturturken Cem Dilara'yı kollarının arasına alıyor. Şaşkın bakışlarla onlara bakarken Cem 'güzel şeylerde olmuyor değil dostum' şeklinde noktayı koyuyor umursamazlıkla. Artık en yakın arkadaşımın bile ne durumda olduğunun farkında olmamanın verdiği huzursuzluk olsa da gerçek duygularım ile 'tebrik ederim, adınıza çok ama çok sevindim' diyerek ayaklandım. Cem'e dönerek 'Cem odaları ne yapacağını biliyorsun sen, ayrıca şu herifin kardeşi Mehmet'i araştır bir, ben Elif'in yanındayım' deyip, yatak odama çıkıyorum. Bu kadını her görmemde mi nutkum tutulacak böyle. Her görmemde mi küçükken bana ve ablama dadımızın okuduğu hikayelere gidecek aklım. Yatakta saçları açık olarak uyuyan Elif, şu anda uyuyan güzel prenses, bense hikayeyi hayranlıkla izleyen bir çocuk sadece. Hayallerimde bile yakıştıramıyorum kendimi ona, sadece hikayeyi dinleyen çocuk olabiliyorum ve bununla bile mutluyum. Elif'in yanına yatağa oturarak aylarca özlemle beklediğim saçlarını okşuyorum hasretle. Şu anda başka ne yapmam gerekli bilmiyorum. Karşımda ki kadını düşünüyorum yine, mahkemedeki duruşunu ki kaç duruşmasına gidip gizli gizli izledim hayranlıkla inandığı şey uğruna verdiği savaşı. Kadın hakları için mücadelesini, ihtiyaç dahilindeki kadın ve çocuklar için verdiği mücadelesini her defasında dünyadaki varlığının bu dünyaya armağan olduğunu düşünerek izliyordum. Ama şimdi karşımda sessiz, terk edilmiş ancak ibadeti tamamlayabilmek için mecburi istikamette ki bir mabet sanki. Mecburiyetim benim artık, ibadetim, kabullenişim. O ayakta kaldığı sürece aslolan mücadelem artık. Bildiğim tek yolum,tek istikametim. Uykunun vücuma müdahalesini hissettiğim an, tekli koltuğu yatağın yanına çekerek gözlerimi kapatıyorum,Elif'in huzuru ile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
General FictionBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...