Hasan GÜÇLÜ
Benim güzel, güçlü kadınıma ne yapmış bu insafsızlar, ne istemişler hayran olduğum kadından. Karşımda yıkılmış, kurtarılması imkânsız bir enkaz bırakmışlar. Aradı beni, hıçkırıkları arasında gel al beni, ihtiyacım var sana dedi ve her şey bitti ben de o an. Nasıl yıllık iznimi aldım, nasıl geldim hatırlamıyorum bile. Çünkü biliyorum, Elif bana gel diyorsa çıkamıyordur işin içinden, uçurumdan yuvarlanmadan önce tutunduğu son dalıyım ben onun, bunun gerçekliği ile sarsıldığımdan mıdır bilmem sorgulamadım bile.
Elif'le birlikte büyüdük biz, gözünü açtı ilk beni gördü, hatırlıyorum da kar gibi bembeyaz bir bebekti, gözleri ışıl ışıl. Daha gözünü açtığı an güldü bana ve ben mühürlendim o an o gözlere. Dört yaşındaydım o doğduğun da şimdi 32 yaşındayım ve ben hala mühürlüyor o gözlere. O gözlerde ki gözyaşlarını her gördüğümde, sebebini dünya üzerinden silmek istedim hala da değişen bir şey olmadı. Hep gülsün istedim, zira Elif eşittir gülmek demekti, bunu bilmeyenin yaşam enerjisini ruhundan çekip almak istedim. Ama olmadı önce Mustafa üzdü, şimdi Yiğit şerefsizi. Bunlar nasıl değerli bir cevheri ellerinde tuttuklarının farkında değiller mi? Kırılganlığını görmezler mi? Güçlü olmasının bir gün pes etmeyeceği anlamına gelmediğini anlamazlar mı?
Mustafa konusun da çok sinirlendim Elif'e, sevmedi çünkü Mustafa'yı hiç sevmedi hem de ama görmek istemedi de bunu. İnsanların duygularına karşılık verememeyi hep kendi kusuru saydı Elifim, hep üzüldü bu sebeple kendini kahretti. Şimdi de Yiğit pezevengi çıktı. Ama sanki bu sefer farklı Elif'te, Mustafa da olmayan eksik Elif'te Yiğit'le tamamlanmış gibi. Benim canım, benim çok önce bir tarihte bulduğum aşkı Yiğit'te bulmuş gibi. Seviniyorum tattığı için bu duyguyu, çünkü aşk en çok Elif'e yakışır. Biliyorum bu kadar acı çekmesine rağmen geçmişi değiştirme imkânı versen Elif'e, Yiğit'i yine aynı yere aynı acılarıyla yerleştirir hayatının.
Güzel kızım benim, cesur yürekli hassasım benim. Geçirdiği sinir krizinden sonra odasına yatırdım, ben de yanına uzandım saçlarını okşuyorum hala, uykusunda hıçkırığını çekip duruyor. Bir çare olmalı yarasına ama nasıl? Nasıl uçurumdan çekmeli yukarı canını yakmadan? Kafam da yine deli sorular yine cevapları sorularını aratır nitelikte. Son kez saçlarının kokusunu içime çekip yataktan kalkarak odadan çıkıyorum. Hırsla sinirle evin bahçesinden çıkıp, ormanlık alana dalıyorum. Sırığın biri, Yiğit'in omzuna ellerini koymuş destek olmaya çalışırken Yiğit arabaya sırtını vererek oturmuş yere çevirmiş yüzünü, belli kahrediyor kendini.
"Yiğit" dememle ikisinin bakışları bana dönüyor. Sırık bana doğru yürüyünce Yiğit adamın elini tutarak yerden kalkıyor.
Yiğit'in gözlerinin içine bakıp yaklaşırken "Yiğit sensin değil mi?" dememle kafasını sallamakla yetindi.
Sinirimi bir yere kadar tutabilirdim ve ben sınırı çoktan aşmıştım. Yiğit'te yaklaşmamla yumruğumu suratına geçirmem bir oluyor.
"Bu Elif'in gözyaşları içindi, yetmez ama daha fazlası da Elif'i üzer. Kahretsin ki Elif yine yanlış bir yola girdi ve bu yolda canının acısına rağmen gönüllü."desem de karşılık vermeyen Yiğit, gözlerini kısmış bana bakarken düşünceleri beni tedirgin ediyordu.
" Sen, sen Elif'e âşıksın." Demesiyle kahkahalarımı serbest bırakıyorum.
İki adam da karşımda ciddi suratla bana bakarken kahkahalarıma ara verip Yiğit'e döndüm yine.
"Elif'e âşıkmışım, yok ya nasıl anladın bunu, nereden anladın? Aşk, sizin anladığınız gibi tüketmekse, ben âşık değilim Elif'e, ama yok yaşatmaksa, gözlerinin içi gülsün diye canını bile vereceğini bilmek ise, sırf üzülmesin diye dünyanın bir ucuna gidip fotoğrafların da bile onu sevmekse evet aşığım Elif'e ama sakın benim aşkımı senin karşılığını bulan aşkınla karıştırma Yiğit. Elif gözünü hayata açtığı andan beri benim hayatta ki tek gerçeğim. Beni ne gördüyse o oldum ben, yeter ki o üzülmesin istedim, arkadaştım, dosttum, kardeştim, ağabeydim ama asla istemediği hiçbir şey olmadım olmam da. Bu sebeple yetersiz öngörülerin ile kirletme beni de Elif'e olan hislerimi de." Diyerek ne biriktirdim ise sundum altın tepsi de. Kalsın istemedim içinde şüphesi, kıza huzursuzluk çektirmesin, ne olduğunu ve ne olarak kalmak istediğimi bilsin ki benim uzaktan yakından tehlike olmayacağımı anlasın istedim. O da anlamış ki verdiği cevap ile yıktı tüm koruma duvarlarımı.
"Elif seninle mutlu, gülebiliyor seninle, Elif'te ne isen bende de osun, ne fazlası ne eksiği."
Gözlerimi kısarak onu izleme sırası bendeydi bu sefer ve kararımı vermiştim birilerinin kokularını birilerine hatırlatmakta fayda vardı.
"Gelin benimle..."diyerek eve doğru yöneldim.
Yiğit CEVAHİR
"Gel benimle..." duyduğum bu edebiyatta eksik, ben de anlamı tam olan cümle ile umuduma sığındım. Belki de çözümü de çareyi de onda bulacağım bilinmez ama bu umuda tutunmaktan başka şu an da yapabileceğim hiçbir şeyim yok. Hasan'ın arkası sıra eve giriyoruz Cem ile birlikte. Üst kata çıkarıp sessizce kapıyı açıp kapının dışında bekliyor Hasan ve içeri girmem için kafası ile işaret ediyor.
Tam eşikten gireceğim sıra da koluma yapışarak sessizce tehdit içerikli uyarılarını duymamı sağlıyor.
"Eğer Elif'i bir kez daha üzersen onu alır götürürüm ve dünya üzerin de hiçbir yerde bulamazsın bir daha. Ne onu ne de kızınızı. Onun için kırma onu, üzme ve sakın yalan söyleme."
Ne denirdi ki bu sözlere karşılık, nasıl savunma yapılırdı doğru olana karşı sadece kafamı sallamakla yetindim. O da biraz gözlerimin içine baktıktan sonra odaya girmem için serbest bıraktı beni.
Kokusu, can kokum, her yere yayılmış odanın her köşesi onun gibi kokuyor, bahar gibi. Cenin pozisyonu alarak uyuyan Elifim sanki bebeğimizi her şeyden korumak ister gibi kolları ile sarmış kendini. Sessizce arkasına geçerek yatağa yerleşiyorum. Kafamı saçlarının arasına gömüp kokusunu içime çekiyorum. Vücudunu içime yerleştirip orada saklamak istercesine sarıp sarmalıyorum.
"Yiğit..." diye mırıldanmasını duysam da cevap vermiyorum, çünkü biliyorum hala uyuyor ve benim burada olduğumu bilmesine gerek yok şimdilik.
Ne kadar zaman yanında uzandım bilmiyorum ama göz kapaklarındaki titreşimin arttığını görmem ile uyanmaya yakın olduğunu anlayıp uzaklaşıyorum meleğimden. Benim uzaklaşmam ile kaşları çatılan Elif'in dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra odadan sessizce çıkıyorum. Aşağı kata indiğim de Cem ve Hasan'ın kahve içip koyu bir sohbette olduklarını görüyorum, ses etmeden kendimi dışarı atıyorum, zira alamıyorum nefes, ondan uzaklaşacak olma ihtimalim nefes borularımı tıkıyoruz acımasızca. Şimdi gitmezsem gidemeyecektim ve Elif'e de zarar verecektim, biliyorum. Hayır böyle olmamalıydı, önce yaralarını sarmalıydım sonra ait olduğu yere tekrar dönmeliydi Elif, kollarımın arasına.
"İyi misin Yiğit?" sorusunu duymam ile Cem'e dönüyorum.
"Değilim Cem ve Elif yanıma gelene kadar da olmayacağım. Gidelim yoksa kimse gönderemeyecek beni buradan ve o da Elif'e zarar verecek. Teşekkür ederim Hasan." Diyerek arkamı dönmemle Hasan'ın sesini duyuyorum.
"Ben ara ara uyuduğu zaman sana haber veririm eğer burada olacaksan?" demesi üzerine keyifsiz bir gülme sesi çıkıyor dudaklarımdan.
"Başka yer de olma ihtimalim var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
General FictionBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...