Elif Biçem
Yalnız kalmam lazımdı sadece kendime kalmalıydım. Sahneden nasıl indim montumu ve çantamı bardan almamla kendimi sokağa nasıl attım bilmiyorum. Şu an bildiğim tek şey tahammülsüzlüğüm, kalabalığa olan tahammülsüzlüğümdü. Kendime bile fazlayım, kendime bile kalabalık... Bitirdim her şeyi, yitirdim ne varsa, kapattım sayfayı da kitabı da, gitti benden artık Mustafa. En acısı da onu bitirmem mi yoksa onun beni hiç sevmediği gerçeği ile yüzleşmem mi bilmiyorum. Sevdim ben onu kabullendim her şeyi ile hayatım oldu hayatımı ona verdiğimi bilmeden, sahiplendim onu çoktan sahiplenildiğimi bilmeden ama şimdi bitti her şey bitti. Düşüncelerle evime geldim, artık kaçmak yok yüzleşmem gerekenler var ise yüzleşeceğim. Zaten ben hayatımın hiçbir döneminde korkak olmadım ki hiçbir zaman saklanmadım, neden şimdi bu korkaklığım neden şimdi bu çaresizliğim. Kapının önündeki olay yeri inceleme bandını yırtarak, değiştirilen kapının kilidinin anahtarları ile girdim evime. Seviyorum her şeye rağmen evimi felaketlerimi burada yaşamış olabilirim ama çok güzelde anılarım oldu bu evde. Hayat gibi benim evim, hem iyi hem de kötü anıları barındırıyor her bir metrekaresinde. Sarhoştum ve benim için alkol bu gece sadece hissizliğimi biraz daha kuvvetlendirici bir etkendi sadece. Duşa girdikten sonra kendimi huzurlu bir uykuya teslim ettim. Sabah gözümü kapının kırılacak gibi çalınmasıyla açıp söylene söylene yataktan fırlamam bir oldu. Sabahın yedisi ya yedi, tamam bende erken uyanırım ama alkol aldıktan bir sonra ki gün değil. Allah kahretsin başım çatlıyor zaten. Bilmezdim tabi kapıyı açtığımda başımın çatlamak yerine ortadan ikiye bölüneceğini. 'Ne kadar uykucusun sen ya bendeyken de böyleydin zaten. Çekil önümden de gireyim içeriye' diyerek Yiğit umursamazca eve daldı. Yine şaşkınlığım tavan yaptı ve yine bunun nedeni Yiğit. Neden bu adama karşı hissettiğin en yüksek duygu şaşkınlık oluyor acaba. Ben hırsla arkamı dönünce alnımı Yiğit'in sert omzuna geçirmem ve geriye bir adım atmam bir oldu. Yiğit ise buna ' meleğim ben seni acele ettirmeden kollarıma alayım diyordum ama sen bu kadar çabuk pes edip kollarıma atlamak istiyorsan seve seve' derken kollarını belime sararak beni kendine iyice çekti. Tabi ki bende ki duygu yine şaşkınlık. Neden bu adam yanıma yaklaşınca akıl melekelerimi yitiriyorum. Arkadaş adam alenen ayırt etme kudretime fazla geliyor. Ben bunları düşünürken Yiğit ' seviyorum burayı yuvam gibi, sıcacık, kokusu hassasiyeti öldürüyor beni' diyerek burnunu omzum ile boynum arasındaki oyuntuya sürtmesi ile ciyaklamam bir oldu. ' Sapık, bu yaptığına cinsel taciz denir. Manyak mısın sen sabahın köründe evime dalıp beni taciz ediyorsun be adam. Normali bulmaz itina ile beni, ne bu be' diyerek Yiğit'i kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama nafile adam iyice sıkılaştırıyor ben hala çırpınmaya devam ederken kulağıma yaklaşıp ' Güceniğim, ben istemediğim sürece kendini benden alamazsın, benden uzaklaşamazsın. Sadece ben izin verirsem bu mümkün ki benim de canım bunu istemiyor' deyip beni bıraktı. 'Ne işin var senin burada' gözlerine bakarak sorduğum soru ile sırıtarak bana yaklaşınca 'aklından bile geçirme sapık seni' dedim işaret parmağımı uzatarak yaptığım çok etkili tehdit ile yerinde durdu tabi! Tabi duracak ne yapacaktı, malum işaret parmağı çok tehlikeli bir savunma aracı! Tövbe tövbe yine daldım saçmalık denizine arkadaş, bana ne yapıyor bu adam anlamıyorum. Ben bunları düşünürken adam ayakkabılarını çıkarıp mutfağa geçerek çaydanlığa su koyup ocağı yaktı bile. Ardından bana dönerek ' hadi kahvaltı yapalım çok acıktım ben' deyince 'git kendi evinde yap, ben kahvaltı falan istemiyorum ev benim olduğu için kahvaltıyı da benim evimde yapmanı istemiyorum' diye cevabı yapıştırdım ama hiiç kime söylüyorum ki. Adam bu seferde umursamazca dolaptaki kahvaltılıkları çıkartmaya başladı. O sırada reçel kasesinden reçeli dökmesi ile ciyaklayarak 'bırak beceriksiz şey seni, ben hallederim' deyip elinden kahvaltılıkları alıp masayı hazırlayıverdim. Ben de ne hevesliymişim adama kahvaltı hazırlamaya, yine dengesizleştim galiba ve neden tabi ki yine Yiğit. Valla fazla bünyeme bu adam. Ben çayı demle, yumurtayı hazırla, ekmekleri kızart derken adam oturmuş mutfak masasına sırıtarak bir de bana bakmıyor mu? En sonunda dayanamayıp ' Ne var gözünü diktin sırıtıp duruyorsun?' diye sorunca ben, sanki soruyu bekliyormuş gibi hiç durmadan 'Maşallah elin baya hızlıymış evimde mutfağımda nasıl olursun diye hayal kurdum ve kurduğum hayale taptım' diyerek beni umursamayarak kahvaltısına başladı. Yanına giderek çayını doldurup 'Hiç mi öğrenmedin sen masa adabını be adam?' acımasızca sorduğum soruya 'küçüklüğümden beri genelde kahvaltılarımı tek başıma yaparım ve kusura bakma çok güzel görününce sofrayı kaptırdım kendimi' deyince gözüme tek başına kahvaltı eden bir çocuğun görüntüsünün gelmesi ile dolan gözlerimi önüme çevirdim. Benim kafamı eğmemin ardından çenemde hissettiğim parmakları ile yüzümü kaldırarak gözlerimi lacivert gözlerine sabitledi. Lacivert göz rengi nasıl olur demeyin, hani çocuklar ilk doğduğunda göz rengi oturmamış, hiç kirlenmemiş bir ışıkla bakarlar ya yüzünüze aynen öyle işte. Çenemi okşayarak ' üzülme meleğim, bizim çocuklarımız olunca onların hiç yalnız kahvaltı yapmalarına izin vermeyeceğim' deyince benim yine kan beynime sıçradı. 'Hadsizsin, üstelik ben senle bırak evlenmeyi ortak kurbana bile girmem' deyince kahkahayı basıverdi arsız. Sessiz sedasız kahvaltımızı yaparken Yiğit'in 'Bayıldım bu reçellere nereden aldın, çok lezzetli' demesi ile gülümseyerek 'neden ben yapmış olamaz mıyım? Oradan bakınca çok mu beceriksiz gördün?' dememle bakışlarını bana dikmesi bir oldu. ' Şaka yapıyorsun değil mi?' diye gayet ciddi sorunca ben de ciddileşerek 'Yemek yapmayı çok severim özellikle reçel yapmaya bayılırım ve hayır şaka yapmıyorum, kafam her attığında işin içinden çıkamadığım zamanlar da reçel yapıp arkadaşlarıma dağıtırım bile' dememle 'Yok yok farz oldu artık evlenmemiz, düşünsene bir ömür bu reçellerden yiyeceksin' demesi ile 'Vazgeçmeyeceksin değil mi' diye sordum cevabını bilerek umutsuzca. Yüzüme bakarak 'evetini duyana kadar olmaz, bıkmam, vazgeçmem, bırakamam' dedi boğuk sesi ile içimden derin bir ah çekip 'Bak bana ne görüyorsun bende, sence ben bir kez daha evliliğe ya da bir ilişkiye hazır gibi mi duruyorum. Sence mutluluk dediğin şey tekrar bulacak mı beni. Ben hayatım boyunca başıma gelen mevcut durumlara uyum sağlamayı bildim ya da uyum sağlamak zorunda bırakıldım. Yiğit, ben bu durumumu kabullendim. Kocam kendisini benim yüzümden öldürdü. Çünkü hayatımda ki insanları tüketmek gibi bir huyum var benim, uzak dur benden, biri daha benim yüzümden zarar görürse ben devam edebileceğime emin değilim. Sen çok güzel adamsın, hatta mükemmelsin ama bana göre değilsin, hiç kimse bana göre değil. Çünkü yok ben de arayış artık, hiçbir beklentim hiçbir talebim yok hayattan, yorgunum ben, durma yanımda yamacımda zarar göreceksin benle' bu sefer bari bu sefer anlasın diye her bir kelimemi gözünün derinliklerine bakarak söyledim. ' Evet kimse sana göre değil ben de yakışmıyorum yanına farkındayım. Ama yapamam senden uzaklaştıramam kendimi yapamam o kadar güçlü değilim ya da o kadar cesur. Sadece seni istiyorum sana bir ihtimal daha olduğunu göstermeye çalışıyorum. Sorma bana nasıl neden ben diye, bilmiyorum. Tanımı yok anlamı yok sadece sen' diyerek masadan kalkıp salona geçerek televizyonun karşına oturdu. Verdiği cevaba mı sinir olsam evimi evi gibi kullanmasına mı sinir olsam bilemedim. Yine kendi kendimi yiyerek mutfakta söylenerek etrafı toparladım. Salona geçtiğimde Yiğit'in koltuğa yarı uzanmış vaziyette televizyon açık olarak uyuyakaldığını görmem bir oldu. Allah'ım bu adamın rahatlığı da beni öldürecek ya. Biraz yatsın öyle, tutulsun her yanı dedi bir tarafım ama son zamanlarda ne kadar uykusuz kaldığını bildiğimden kıyamadım. Üzerine bir örtü örterek ayaklarını koltuğa uzatmasını sağladım. Bugün hafta sonu ve Yiğit uyurken benim yapabileceğim tek iş dilekçeleri hazırlayıp, haftaya hazırlanmak oldu. İşim bitince de yemek hazırlayıp Yiğit'in uyanmasını bekledim ama uyanmayınca koltuğa yaklaşarak onu uyandırmaya çalıştım ama ne uykusu varmış yahu! Biraz daha uyusun diyerek yanından ayrılırken Dilara'yı aradım ama o da kısa süre sonra kapattı. Onlarda bir iş vardı ya ben de bunu çıkarmazsam Elif değilim. Bu ne yahu herkeste bir gizem, herkeste bir gizlilik. Biraz kitap okudum ama hava kararmaya başlayıp da açlıktan gözüm dönmeye başlayınca yine Yiğit'i uyandırma girişimlerine başladım. Seslenmem ile gülümseyerek uyandı ve ' Sen ne güzelsin öyle, senle uyanmak ayrı bir güzel. İnşallah aynı yatakta da uyandığımız zamanlar tez zamanda gelir' diyerek benim yine sinir kat sayımı tavan yaptırdı. 'Sapık seni hadi kalk yemek hazır ve ben çok açıktım. Zaten sonra antrenmanım var, çıkmamız gerek' deyince 'Tamam meleğim elimi yüzümü yıkayıp geliyorum' deyince yine rahatlığına söylenerek hazırladım sofrayı. Evin içinde ki rahatlığı huzursuz ediyor beni, bu evde dört buçuk ay önce her yerde Mustafa'nın izi varken şimdi Yiğit geziyor ve ben kendimi tek kelime ile iğrenç hissediyorum. Yemeklerimizi sessizce Yiğit'le birlikte yedikten sonra evden çıkıp o arabasına yönelirken ben de arabama atlayıp çocuklarıma, yuvaya geçtim. Sıkı bir antrenmanın ardından eve geçmeden Dilara'nın evine uğrama kararını daha antrenmandan önce vermiştim zaten, Dilara'yı da aradım haber vereyim diye ama açmadı. Ve içimde bir sıkıntı gittikçe daha fazla büyümeye başladı. Spor çantasını arabada bırakıp küçük çantam ile Dilara'nın apartmanına yöneldim o cadının bana verilecek bir hesabı vardı ve tez zamanda ödenecekti bu hesap. Dış kapının açık olmasına şaşırarak üçüncü kata geldim tam kapıyı çalmak üzere iken kapının açık olduğunu fark etmemle iyice çatılan kaşlarım ile içeriye girdim. Eve girmemle Dilara'nın hıçkırıklarını duymam bir oldu. Sonrası mı, hayatın üzerimde ki laneti yine şaşmadı!
Yiğit Cevahir
Tam bir günü Elif'le geçirmek ne büyük lütüf, ne büyük nimet. Onun kokusunun huzurunda uyuyup onun yemeklerini yiyip onun şefkatine mazhar olmak, ne büyük bir sevinç. Elif'in çocuk yuvasında ki antrenmanı için Elif'ten ayrılarak eve geldim. Ben de spor odasında spor yapmayı planlıyordum, yolda Cem'i de arayarak boks için uygunsa bana gelmesini söyledim. Cem bu kaçırır mı hiç beni dövme zevkini. Yaklaşık 3 saat boyunca her şeyden soyutlanmış vaziyette spor odasında kaldık. Sessize aldığım telefonu duştan sonra alıp kontrol etmeye başlamam ile Cem 'in odaya dalması bir oldu. 'Yiğit, Elif Elif ve Dilara... hastaneye gitmeliyiz hemen gitmeliyiz,Yiğit Elif vurulmuş' demesi ile kaybettim her şeyi, unuttum her şeyi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
Ficción GeneralBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...