Elif BİÇEM
"Bebeğim..." nasıl da ürperten bir ifade, nasıl da anlamsız...Bir çiçeğe bir yazıya bakıp anlamsızlığını anlamaya çalışırken, "Mustafa size bebeğim derdi, değil mi? Ve bu çiçekleri seviyorsunuz diye hatırlıyordum umarım yanlış hatırlamıyorumdur" diyerek hayatımda daha önce yüzünü hiç görmediğim bir adam ile onun arkasında başka bir adam, odamdan içeri giriyor. Arkadaki adam kapıda kalırken, benimle konuşan sarışın yeşil gözlü uzun boylu ve üzerine tam oturan bir siyah takım elbise giymiş olan karizmatik tip yakınıma kadar gelmeye devam ediyor.
Kaşlarımı çatarak bana doğru yürüyen adama gözlerimi çevirip"Pardon çıkaramadım"demem ile hemen resmi yüzümü bürünüyorum.
"Tanışacağız Elif Hanım merak etmeyin, fazlası ile artacak tanışıklığımız" demesi üzerine bu adamda şimdiden sevmediğim bir şey oluğuna karar veriyorum ve ben bu konuda kolay kolay yanılmam. Huzursuzluğum gittikçe artarken bana elini uzatan adamın avucuna sağ elimi bırakıyorum. Tokalaşma beklerken ben, adam elimi dudaklarına götürerek "En sonunda tanışabildik Elif Hanım, hakkınızda çok şey biliyorum yalnız bir türlü bir araya gelmeye fırsatımız olmamıştı. Ben Mustafa Onur'un iş arkadaşı aynı zamanda ortağı Aleksander Rezmov. Umarım bu saatte gelerek rahatsız etmemişimdir sizi" demesi üzerine "Estağfurullah ne rahatsızlığı, buyurun lütfen" diyerek masamın karşısında ki rahat siyah deri koltukları işaret ediyorum.
"Nurdan Hanım, misafirimize ne almak istediğini sorabilirsiniz" demem ile kapıda hazır bekleyen Nurdan Hanım "Hoşgeldiniz beyefendi, ne alırdınız?" diyerek beklenti ile bakan gözlerini Aleksander Bey'e yönlendiriyor.
"Zahmet olmazsa bir çay alabilirim, siz Türkler bu çayı çok güzel yapıyorsunuz. Sizin gibi güzel bir kadının elinden de çay içmek ayrıcalıklı olacaktır" diyerek yüzüne çok yakıştığını bildiğine emin olduğum gülümsemesi ile Nurdan Hanım'a gülümseme bahşediyor. Cevabı veriyor vermesine ama Nurdan Hanım duyduğu iltifattan mı yoksa adamın kendisini büyülemesinden dolayı mı bilinmez saçma sapan bir dengesizlik örneği gösterdikten sonra kapının yolunu bularak dışarı çıkabiliyor.
Adama dönmem ile gözlerimizin birbirini tartmaya başlaması bir oluyor "Sizi daha önce gördüğümü hiç hatırlamıyorum ben Mustafa Onur'un iş yaptığı insanların neredeyse tamamını tanırım ama sizin bahsinizin geçtiğini dahi hatırlamıyorum."
"Bahsedeceğini hiç düşünmemiştim zaten, ayrıca bahsetmemesi inanın sizin iyiliğinize olmuş. Kaldı ki her ne kadar Mustafa'yı tanıdığınızı iddia etseniz de bence siz hiç tanımadınız Mustafa'yı. Ne derler siz de çok güzel bir laf var ummadığın taş baş yarar diye, Mustafa da tam olarak böyle işte" demesi ile gerilen sinirlerim iyice tavan yapıyor. Bu adam kendini ne sanıyor Allah aşkına!
İyice gerilen sinirlerimin sesime de yansımış hali ile, "Sebeb-i ziyaretinizin nedenini öğrenmemde bir sakınca yoktur umarım?" diyerek artık işin özüne girmesi gerektiğini hatırlatıyorum. Ancak adam hiç beklemediğim bir tepki ile kahkaha atmaya başlayınca ne yapacağımı şaşırıyorum.
Keyif aldığı sesinden belli olan Aleksander Bey, "Mustafa demişti, o asla rol kesemez, içinde ne hissediyorsa yüzüne yansır diye. Hak vermek lazım Mustafa'ya başından sonuna kadar haklıymış ve sizi gerçekten iyi tanıyormuş." Diyerek kahkahalarını dindirmeye çalıştı.
"Siz benimle dalga geçmeye mi geldiniz buraya, bu ne hadsizliktir. Belli ki huzursuzluk vermekten başka bir amacınız yok lütfen terk edin ofisimi şimdi" diyerek koltuğumdan kalkıp sağ kolumu uzatarak yolu göstermem ile kapının kırılacak gibi çalmaya başlaması bir oluyor.
Ben daha ne olduğunu anlamadan Yiğit yanında yirmiye yakın silahlı adam ordusu ile içeriye dalarak beni arkasına alıp, elinde ki silahı adama yönlendiriyor.
"Size bana ait olanlardan uzak durun yoksa başınıza gelecek olanlardan ben sorumlu değilim dedim, pis işlerinizi Elif'in üzerine sıçratırsanız sizi bitiririm diye uyardığımı sanıyordum ancak belli ki uyarı çok etkili olamamış" diyerek Aleksander Bey'in yanında gelen ve kapıda bekleyen adamın koluna ateş etmesi bir oluyor. Çığlık atarak yüzümü Yiğit'in arkasına saklanmam bir oluyor. Tanrım burada neler oluyordu böyle ve Yiğit bu kadar iyi silah kullanmayı nasıl biliyor düşünceleri ile "Yiğit korkuyorum, ne oluyor Allah aşkına Aleksander Bey'de gidiyordu zaten" demem üzerine,beni hiç duymamış gibi duran Yiğit dişlerini sıkarak, "Eğer o elin bir daha hareketlenirse diğer kurşun alnının ortasında ki yerini alır" demesi ile Yiğit'in adamları adamın ellerini arkadan tutarak etkisiz hale getirdiler.
Tekrardan yüzünü Aleksander Bey'e çeviren Yiğit, "Tam olarak uyarımın neresinde anlaşılmadım acaba?" diyerek soru yöneltse de adamın tek yaptığı dudağında hafif bir tebessüm ile gözlerini dikerek Yiğit'e bakmak oluyor.
"Bu iş gittikçe ilginçleşiyor, gittikçe hoşuma gidiyor. Elif Hanım'a bağlandığınızın bilgisini almıştım ancak onu bu kadar sahiplendiğinizi bilmiyordum açıkçası. Dönemin hızlı acımasız patronu, piyasaya korkular salan silah ve petrol ticaretini Avrupa'ya ilk elden götüren patronunun bu kadar zayıf düşeceği aklıma bile gelmezdi. Açıkçası şaşırttınız beni Yiğit Bey." diyerek ayaklanan adama "Bu kapıdan çıkmanıza bugün izin vereceğim ama bir daha sizi veya adamlarınızı Elif'in yakınında görürsem karşıma kimi alacağımı umursamaksızın nefesinizi yarı yolda keserim Bay Rezmov, duydunuz mu beni? Şimdi izninizle Elif'le nikah günü almak üzere daireye gideceğiz yani çok fazla işimiz var. Size iyi günler " diyerek gözüyle adamı kovdu. Nikah günü de nereden çıktı yahu, burada neler dönüyor ve bu olay neden benim etrafımda. Ayrıca bu adam az önce silah ticareti mi dedi bana mı öyle geldi, düşünceleri ile dizlerimde derman kalmadığını hissetmem ile ofis sandalyeme kendimi bırakıyorum. Kapıya yönelen adam omzunun üstünden kafasını bana çevirerek ama sözlerinin yönü Yiğit'e dönük "Onda bana ait bir şey var ve ben onu ne olursa olsun alacağım. Kimin canı yanacak kim yaşayacak yaşamayacak umurumda değil. Ben sizin yerinizde olsam en kısa sürede o diski bulup tarafıma teslim ederdim. Malum mutluluk için iki kişiye ihtiyaç var" demesi üzerine çenesini sıkan Yiğit, "Sen beni mi tehdit ettin, sen benim sevdiklerime zarar verme düşüncesine mi sahip oldun, emin ol daha ne olduğunu anlamadan ülkeni başına yıkarım. O teşkilatının içinde boğarım seni. Hasan beyefendiye kapıyı göster" diyerek adam kapıdan çıkana kadar gözüyle adamı sırtından delik deşik etti. Benim ruhumda ki deliklerden habersiz olarak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
Fiction généraleBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...