Bölüm 1

22.4K 498 45
                                    

Başı ağrıyordu. Gözlerini açtı. Her yer karanlıktı. Gözlerini birkaç kez kırpıp tekrar baktığında görüntü biraz olsun netleşmişti. Etrafta çok fazla eşya yoktu. Bir sandalye, iki kişilik bir koltuk, bir de sehpa vardı görebildiği kadarıyla.
Kalkmaya çalıştı, beceremedi. Her yeri ağrıyordu. Kendini zorladı ama yine olmadı. Bir şey onu engellemişti. Ayak bileği sızlıyordu. Dikkatli baktığında sağ ayağını duvara bağlayan bir zincir olduğunu fark etmişti. Aynı zamanda sol elini de zincirle bağlamışlardı ve kaçırıldığının anladığı an başı daha çok ağrımaya başlamıştı. Boşta kalan eliyle şakaklarını ovuşturdu.

"Nasıl ya!"

Sesi dudaklarının arasında zorlukla çıkabilmişti. Nefes almakta zorlanıyordu.

"Nasıl yani? Neden?"

Anlamıyordu. Bunu kim neden yapmıştı? En son ne yaptığını hatırlamaya çalıştı, hatırlayamadı. Beyni durmuştu adeta. Düşünemiyor, sadece kesik kesik nefes alabiliyordu.

"En son... En son ne yaptın? Evet, hatırla... Allah'ım yardım et!"

Sonra sonra hatırlamaya başlamıştı. En son Hakkı Hoca'nın dersi vardı. Çağdaş Türk Edebiyatı. Ders çıkışı Dilek'le buluşup kantinde bir şeyler içmişlerdi. Daha sonraysa Dilek kendi evine gitmişti. Vizeler için çalışması gerekiyordu. Eee, tıpta okumak kolay değildi. Çınar da yurda gitmeye karar vermişti. Biraz yürüyünce yağmur bastırmıştı. Hem de ne yağmur! Bardaktan boşalırcasına yağıyordu resmen. Kendini en yakın kafeye atmıştı. On , on beş dakika sonra okuldan birkaç çocuk da katılmıştı ona. Onunla aynı okulda  okuyan yağmurzedelerle birlikte epey bir süre oyalanmışlardı. Öyle ki hava iyice kararmıştı. Çıkışta arkadaşları evlerine dönerken o da yurda doğru yürümeye karar vermişti. Sonrası yoktu. Lanet olsun sonrası yoktu. Ne olduysa o yolda olmuştu. Merkeze o kadar uzak yurt yaparlarsa böyle olurdu. Neden minibüse binmemişti ki? Ah gerizekalı Çınar! Hoş nereden bilebilirdi ki başına böyle bir şeyin geleceğini? Hiç kimsenin aklına gelmezdi böyle bir şey. Düşmanı falan da yoktu. Altı üstü son sınıf Edebiyat öğrencisiydi.

Birden beyninden vurulmuşa döndü. Ya organ mafyası kaçırdıysa onu? Olabilirdi. Sonuçta başka ihtimal yoktu.

-Ne yapacağım ben şimdi?

Var gücüyle bağırmaya başladı.

- Yardım edin! İmdat! imdat! imdat! Kimse yok mu? ...

***

Gözlerini zorlukla araladı Çınar. Başı boşlukta gibiydi. Uyuyakalmıştı. Doğruldu. Önünde bir tepsi, içindeyse bir kase çorba, makarna, yoğurt, biraz da ekmek vardı. Tabii çatal kaşık ve su bardağı da vardı. Ayrıca tepsinin yanına da bir sürahi su koymuşlardı.

-Allah kahretsin.

Aklına türlü türlü ihtimaller geliyordu Çınar'ın. Ama asla tahmin edemeyeceği bir sebepten dolayı buraya hapsedilmişti. Yine de aklındaki ihtimaller bile onu çıldırtmaya yetiyordu.

Göz ucuyla önündeki tepsiye baktı ve tepsiyi iterek önünden çekti. Aslında acıkmıştı. Ama bu belirsizlik onu çıldırtıyordu. Hoş sebebi ne olursa olsun özgürlüğü kısıtlanmıştı. Bu iştahını kaybetmesi için yeterli bir sebepti.

Sırtını duvara yaslayıp bacaklarını göğsüne doğru çekip başını dizlerine gömdü. Sanki tüm gücü bedeninden çekip gitmişti. Acıkmıştı ve susamıştı. Ama hiçbir şey yemek ya da içmek istemiyordu. Kuruyan dudaklarını yalayarak nemlendirildi.

-Ne yapacağım ben şimdi?

Zihni de yorulmuştu. Beyni hiç durmadan ihtimaller üzerine çalışıp durmuştu çünkü.

Niye ben, diye düşündü Çınar. Neden her şey beni buluyor? Artık bıktım. Allah'ım ben ne zaman isyan ettim ki sana beni cezalandırıyorsun? Tam her şey yoluna girdi derken , tam benim de normal bir hayatım olacak derken şu başıma gelene bak. Beni pis bir sedyenin üstünü yatıracaklar ve akbabalar gibi kalbimi, böbreğimi, gözlerimi çıkaracaklar. Sonra da bilmem hangi çöplüğe atacaklar kalan parçalarımı. Belki de gömerler beni. Bir cenaze namazım bile kılınmayacak orası garanti. Kim bilir belki de ortada delil bırakmamak için yakarlar cesedimi. Sonuç üniversite öğrencisi kimsesiz genç Çınar kayıplara karıştı. Yok arkadaş beni haber bile yapmazlar. Kim arayıp sorsun beni. Dilek üç beş gün ağlar. O da bir ihtimal. O derece büyük bir aşk mı bizimkisi? Sanmam. Unutur beni. Başka aşklara yelken açar. Evlenir, çoluk çocuğa karışır. Bense unutulur giderim. Arkamda hiçbir iz bırakmadan , unutulur giderim işte.

Tepside ki yemeğe göz ucuyla baktı neden sonra. Acıkmıştı gerçekten; ama kılını kıpırdatacak hali kalmamıştı artık. Gözlerini yumdu ve tek yardımcısı olan uykunun kucağına bıraktı kendini.

***

Çınar gözlerini demir kapının kapanma sesiyle açtı. Yine uyuyakalmıştı. Gözlerini kaldırdığında karşısında muhtemelen 1.80, 1.85 boylarında beyaz tenli renkli gözlü, geniş omuzlu bir adam buldu. Hemen doğruldu. Adam sinirli bir ses tonuyla;

-Neden yemeğini yemedin, diye azarladı Çınar'ı.

Çınar adama bakakalmıştı.

-Benden ne istiyorsun, diye sordu zorlukla.

Adamın cevabıysa çarpık gülümsemesi eşliğinde gelmişti.

-Vallahi ne yalan söyleyeyim. Tam olarak sebebini ben de bilmiyorum. Bana seni kaçırmam söylendi , ben de kaçırdım.

-Nee, Kim dedi?

-Çok soru soruyorsun arkadaşım. Ama yine de buradaki ilk günün olduğu için biraz kibar davranacağım sana. Şimdi, sana kuralları anlatayım. Öncelikle canım,sana verilen yemekleri yiyeceksin. Kendine zarar vermeye kalkmayacaksın. Söz dinleyeceksin. Merak etme çok şey istemiyorum senden. Sadece uslu ol yeter. O zaman istediğini yapabilirsin. Tabi bulunduğun yerin verdiği imkanlar dahilinde.

İyice sinirlenen Çınar hiddetle bağırdı.

-Sana beni kim kaçırttı diye sordum.

Adam gözlerini devirip Çınar'a baktı. Bir anda yanında bitti ve çenesinden tutup sağ elini kavrayıp Çınar'ın arkasına geçti.

-Bana bak ! Eğer uslu durmazsan ve bir daha bana bağırmaya kalkarsan seni gebertirim.

-Ne dedin sen?

Adam Çınar'ın bileğini kırmayacak ama büyük bir acı verecek kadar büktü.

Acıyla inleyen Çınar şansını zorlayarak devam etti.

- Sonuçta beni kaçırmanı söyleyen kişi, hayatta kalmamı şart koşmadı mı?

-Nereden biliyorsun acaba?

Adamın sesi keyifli gelmişti. Şerefsiz herif resmen onla dalga geçiyordu.

- Bırak beni.

-Neden? Uslu durmaya mı karar verdin?

Çınar'ı çenesinden çekip göğsüne yaklaştırdı.

-Bu arada henüz seni öldürmem için emir gelmedi , evet.Yalnız ağzını burnunu kırmaman hakkında kimse bir şey demedi. Senin yerinde olsam uslu bir çocuk olurum ve bana söylenenleri yaparım. Çok fazla bir şey yapmana gerek yok zaten. Tamam mı?

-"Bırak beni şerefsiz. " Sesi bitkin ve aynı zamanda sinirliydi.

-Bak!

Adam yerinden kalkıp Çınar'ın karşısına geçti ve çenesine sert bir yumruk indirdi.

- Seni uyardığımı hatırlıyorum.

Yine Çınar'ın boşta kalan elini tutup diğer eliyle Çınar'ın saçını tuturak yüzünü kendi yüzüne doğru çevirdi.

-Sana son kez anlatıyorum dostum. Eğer burada bulunduğun sürece rahat etmek istiyorsan , dediklerimi yapacaksın. Merak etme, ne zaman senin artık iyi bir çocuk olduğuna karar verirsem rahat etmen için elimden geleni yapacağım. Unutma, eğer uslu bir çocuk olursan belki şirinleri bile görebilirsin.

Keyifle gülüp Çınar'ı serbest bıraktı.

-Şaka bir yana. Gayet ciddiyim; uslu durursan rahat edersin.

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin