Serhat sinirli bir şekilde içeri girince Esin, oturdu yerden önüne eğdiği başını kaldırarak bakışlarını Serhat'a çevirdi.
"Bana it dersin ha!"
"Ne oldu?"
"Senin sevgili aşkın açlık grevine başlamış."
Esin bir şey söylemeyince Serhat devam etti.
"Bana bak Esin, bundan sonra Çınar mıdır ne boksa karnını kendin doyur. Bu yaştan sonra bebek bakıcılığı yapacak değilim."
"Tamam." dedi Esin yerinden kalkıp.
"Ben yediririm."
"Bundan sonra dedim dikkat ettiysen. Yedirdim ben."
"Peki." dedi Esin, Serhat'a bakmadan. Şimdi Serhat ile uğraşacak hali yoktu. Serhat'dan biraz olsun uzaklaşabilmek adına balkona doğru ilerlerken Serhat'ın sesiyle yerinde donakaldı.
"Ha bu arada bence git ilgilen sevdiceğinle. Şu an ilgine hiç olmadığı kadar ihtiyacı olabilir."
"Ne yaptın ona?" diye sordu Esin hızla Serhat'a dönerek.
"Hak etti."
Esin, Serhat'a bakışlarıyla onu öldürebilecekmiş gibi baktı. Gözlerindeki öfke o kadar yoğundu ki bu mümkün olsa hiç düşünmeden öldürürdü onu.
" Sana ona dokunma demiştim." dedi kelimeleri tükürürcesine. Serhat'ın omuz silkişini önemsemeyerek hızla odadan çıktı ve çelik kapıya kadar koşar adımlarla ilerleyip kapıyı açtı ve yine koşar adımlarla asansörün önüne geldi. Asansör zaten bulundukları katta olduğu için hemen kapısını açıp içine girdi ve eksi dörde bastı. Asansör aşağıya inerken geçen saniyelerin her biri bir saatmiş gibi içi daralıyor, durduğu yerde duramıyordu. Nihayet asansör durduğunda kapısını yerinden söküp atmak istercesine itti. Uçar gibi önüne çıkan koridoru aşıp demir kapıya vardığında, kapının kulpunu çevirdi ama, kapı kilitliydi.
"Geri zekalı."
Esin, Serhat'ın, sanki Çınar kaçabilecekmiş gibi kapıyı kilitlemesini onun psikopatlığın ayrı bir delili olarak görüp sinirle dişlerini sıktı ve duvara asılı anahtarı alıp ellerinin titremesine engel olamayarak kapıyı açtı. İçeri girdiğinde Çınar'ı sol tarafına doğru yüzüstü uzanmış halde buldu.
"Çınaaar." dedi titreyen sesiyle.
Buraya kadar gelene kadar geçen her saniyeye düşman kesilen Esin, ürkek adımlarla ilerledi Çınar'a doğru. Korkuyordu. Çınar'ı görebileceği vaziyetten korkuyordu. Çınar'ın yanına vardığında yere çömeldi ve elini Çınar'ın sırtına koyarak Çınar, dedi bir kez daha. Çınar'dan cevap gelmeyince ağlamaklı bir sesle Çınar dedi tekrar ve Çınar'ı zorla doğrulttu ve Çınar'ın aldığı darbelerden sonra perişan olmuş yüzüne baktı. Dudağının kenarı patlamış, sol kaşındaki küçük yarıktan akan kan yüzünden çenesine kadar ince bir yol izlemişti. Zorla araladığı gözlerine baktığında sağ gözünün etrafını çevreleyen pembeliği bariz bir şekilde görebiliyordu Esin. Pişmanlıkla içini çektiğinde küçük bir hıçkırık duyuldu dudaklarının arasından. Kollarının arasındaki Çınar'ın perişan hali karşısında dik durmasını sağlayan son güç kırıntılarını da kaybetmişti. Şimdi tamamen çaresiz kalmıştı. Başını hafifçe havaya kaldırıp beyaz tavana çevirdi gözlerini. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Gözlerindeki nem kirpiklerini de ıslatmıştı.
"Özür dilerim." dedi affedilmeyeceğini bile bile.
Çınar cevap vermeyince, daha doğrusu Esin'in de görebildiği gibi cevap verebilecek takati kendinde bulamayınca "Nasıl yapar bunu sana?" dedi Esin kendi kendine mırıldanarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"Konuşmanın ona bir faydası olmayacağını anlamıştı Çınar. Patlamış bir kaş, yüzüyle vücudundaki morluklar ona konuşmanın burada bir işe yaramadığını öğretmişti." "Söyle adi pislik." Adamın gözleri Çınar'ın bu sözlerinden sonra büyüdükçe büyüdü ve h...