Aradan geçen bir haftaya rağmen planladığı hiçbir şeyi gerçekleştiremeyen Çınar, oturduğu banka sırtını dayamış gördüklerini algılayamayacak kadar dalgın bir şekilde etrafı seyrediyordu. İnsanlar bir iki metre önünden geçip giderken o, ne bir eliyle annesinin elini tutarken diğer eliyle sımsıkı kavradığı dondurmasını yalayan, saçları iki yandan bağlanmış sarı saçlı küçük kızı ne de sevgilisinin koluna girmiş genç kızın saçını elinin tersiyle dalgalandırışını fark etmişti.
Hayat gözünün önünde kendini hissettirmeden akıp giderken o, hala Esin'in ailesine ulaşamaması yetmiyormuş gibi Esin'in ona gitgide bağlanışını düşünüyordu. Çınar, elinden geldiğince Esin ile olan mesafesini sabit tutmaya çalışmışsa da Esin, her geçen gün onu daha çok sahipleniyor, aralarındaki arkadaşlığı ilerletmek için elinden geleni yapıyordu. Artık eskisi gibi seni seviyorum demiyordu ama, her fırsatta ona sokuluyor, "artık sevgili olmalıyız"ı sesli olarak ifade etmese de bunu beklediğini Çınar'a hissettirmeyi başarıyordu. Ve Esin'in bu tavırları karşısında çaresiz kalan Çınar, artık zaman kaybetmemesi gerektiğini düşünürken gözünün önünde gidip gelen eli fark ederek irkilerek dış dünyaya dönüş yaptı.
"Merhaba."
Çınar, yanına oturmuş olan Esin'e bakıp hazırlıksız yakalandığı için boş bakışlarına uyumlu duygusuzlukla merhaba, dedi Esin'e.
Esin, Çınar'ın merhabasına gülümseyerek dalıp gitmişsin, dikkat et fazla dalma boğulursun diyerek karşılık verirken karşıdan göründüğünün aksine hüzünlü bir ruh haline bürünmüştü. Çınar'ın ona karşı bu kadar soğuk olması onu çıldırtsa da bunu umursamıyormuş gibi davranmakta ziyadesiyle zorlanıyordu aslında. Hatta Çınar'ı kaçırtıp, kendisi de kaçırılmış gibi davranırken bile bu kadar zorlanmamıştı. Sevdiği adama yalan söylemek ve onu acı çekerken görmek kadar can yakıcı başka bir şey olamaz diye düşünüyordu o zamanlar ama, son günlerde sevdiğine acı çektirmekten daha zor geliyordu sevilmediğini ve asla sevilmeyeceğini bilmek. O günlerde bir umudu vardı en azından. Çınar onu sevecekti. Ama olmuyordu işte. Başaramıyordu. Belki de Çınar, sadece kurtulmak için onu kandırmıştı. Ama o zaman onu kurtulur kurtulmaz şikayet etmez miydi? Ederdi. Etmediğine göre sözlerinde samimi olmalıydı. Hem Dilek'le de ayrılmışlardı. Artık bir şansı vardı. Bu şansı iyi değerlendirmeliydi. Çınar onu sevmeliydi.
Çınar, " Tamam, dikkat ederim." diye gülümserken beyaz dişlerini sergilen Çınar'a gülmenin ne kadar yakıştığını düşünen Esin, kendini kötü hissetse de şen şakrak bir havaya bürünerek Çınar'a yanaşıp başını omzuna koydu. Taksim meydanını seyretmeye başladığında Çınar'ın iç çekişini duyup gözlerini yumdu. Çınar onunlayken mutlu değildi. Bunu hissedebiliyordu. Bir ara Çınar'ın gerçekten ona şans verdiğini düşünmüştü, hatta bunu hissetmiş kendi kendine Çınar'la geçireceği güzel günleri hayal etmeye başlamıştı. Aslında böyle hayalleri Çınar onun ilgisini fark etmediği zamanlarda da kurardı ama, o zamanlar bu hayalleri imkansız birer düşten ibaretti. Oysa birkaç gün öncesine kadar hayalleri gerçekliğe bürünmüştü adeta. Şimdi... Şimdiyse... Bilmiyordu. Bir türlü emin olamıyordu. Çınar'ın onu aldattığına inanmak istemiyordu ama o kadar uğraşmasına rağmen Çınar ile bir milim bile yol alamamış olmak şüpheler girdabında kaybolmasına sebep oluyordu.
Böyle devam edemezdi. Bu şüphe içine yeyip bitirirken daha fazla mutluymuş gibi davranamazdı. Çınar'ın gözlerinin içine bakıp onu fark etmesini beklerken onu bir başkasıyla görmenin verdiği acıyı çekmişti yıllarca. Ablasına verdiği sözü çiğnememek için suskun kalmanın verdiği ağırlıkla yüzleşirken verebileceği en zor kararı vermişti. Çınar için, kendisini bir psikopatın insafına bırakmıştı. Bu bile işe yaramamış, Çınar her şeyi öğrenmişti. Çektiği onca çilenin boşa gitmesinin bile önemi yoktu aslında. Yıllarca karşılıksız aşkın acısıyla yanıp kavrulmak değildi de zoruna giden, bu yaşına kadar bir erkeğe söylemeyi kendisine men ettiği o yakıcı sözcükleri Çınar'a söylemesine rağmen, aynı sözleri Çınar'dan duyamamaktı kahredici olan. O kadar ablasını çiğneyip geçmişken, belki de ruhunu incitmişken pes edemezdi. Ne olursa olsun Çınar onu sevecekti. Başka yolu yoktu. Tüm kozunu oynayacaktı.
"Çınar."
Esin kararlılıkla başını Çınar'ın omuzundan kaldırmış, onun o çok sevdiği gözlerinin içine bakıyordu.
"Efendim."
Çınar gülümseyerek ona "Efendim." demişti. Gülmek ona çok yakışıyordu. Esin hipnotize olmuşcasına elini Çınar'ın yanağına götürdü.
"Seni seviyorum." diye fısıldadı günlerce söylemekten kendini alıkoyduğu o yakıcı sözleri tekrarlayarak. Ablasına yeterince ihanet etmişti ve artık geri adım atmanın anlamı yoktu. Madem ablası ona bir kere kırılmıştı, mutlu sona kavuşarak gönlünü almalıydı.
Esin şartlandığı bu düşünceyle Çınar'a usulca yaklaşıp sevdiği adamın hasretini duyduğu dudaklarından öpmeye başladı. Bu anların tarifi yoktu. Gün boyu aç susuz çölde dolaşıp sonunda vahaya ulaşmak gibi bir şeydi bu. Ama su birikintisine koşarken gördüğünün seraptan ibaret olduğunu fark eden bedevinin hayal kırıklığıyla ayılmak zorunda kalan Esin geri çekilen Çınar'a dolan gözleriyle bakakaldı.
Dudakları aralık kalan Esin,
"Senden nefret ediyorum." diye bağırdı sonunda.
"Esin. Herkesin içinde olacak şey mi bu? " diyerek kendini savunmaya geçse de Esin'in Çınar'ı duyduğu yoktu.
"Ya ben asla yapmam dediğim şeyleri yaptım senin için. Ya... Ya sen... Sense beni itip duruyorsun."
Esin'in gözyaşları yanaklarından hızlıca düşerken elinin tersiyle gözyaşlarını silse de ağlamaktan alıkoyamıyordu kendini.
"Dilek ne zaman senin için bu kadar gözyaşı döktü ha?"
"(...)"
"Ne susuyorsun? Söylesene ne zaman ağladı senin için? Ne zaman sen demeden seni seviyorum dedi? Ben okulumu uzattım ya senin için. Ben var ya senin için okulumu yakarım ya. Diploma falan vermesinler bana, istemiyorum. Sen beni sev. Sen beni sev Çınar. Ben okulu bırakırım. Sen iste evde oturur senin gelmeni beklerim. O yapar mıydı ha? Yapar mıydı söyle!"
"Esin sakin ol lütfen. Sadece herkesin içinde öpüşemem ben. Seninle ilgisi yok."
"Yalan söylüyorsun."
Çınar, Esin'e sarılıp onu teskin etmek istese de Esin Çınar'ı itip "Ben burada kendimi yırtıyorum ama sen hala seni seviyorum, demiyorsun. Yalan söylüyorsun Çınar. Beni oyalıyorsun.
"Esin... Bak bana."
"Bırak ya."
Esin yüzünü ellerinin arasına almış ağlarken Çınar, Esin'in ellerinden tutup yavaşça avuçlarının arasına alıp Esin'in yüzüne baktı. Başını önüne eğmiş olan genç kızın perişan haline daha fazla dayanamayarak işaret parmağıyla yavaşça başını kaldırmasını sağladı ve gözlerinin içine bakan bu çaresiz kızın gözlerine merhametle bakıp seni seviyorum, diye fısıldadı.
"Seni seviyorum Esin."
İnanmakla inanmamak arasında bocalayan Esin'in bakışları karşısında bir kez daha seni seviyorum, dedi Çınar ve ona sarılıp göğüsünde ağlamaya devam eden Esin'in saçını okşamaya başladı. Bu kız sandığından da çok aşıktı ona. Biran önce Esin'in ailesiyle konuşması lazımdı. Çünkü Esin'e tedavi olması gerektiğini söylemeye cesaret edemiyordu bir türlü. Çünkü alacağı tepkiden adı gibi emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (TAMAMLANDI)
Misteri / Thriller"Konuşmanın ona bir faydası olmayacağını anlamıştı Çınar. Patlamış bir kaş, yüzüyle vücudundaki morluklar ona konuşmanın burada bir işe yaramadığını öğretmişti." "Söyle adi pislik." Adamın gözleri Çınar'ın bu sözlerinden sonra büyüdükçe büyüdü ve h...