Bölüm 18

1.7K 96 7
                                    

Çınar gözlerini kapatmış, kendi dünyasına çekilmişti. Bu kadar utanç onun için zaten fazlaydı. Bir de Esin'in bakışlarını kendi üzerinde görmek istemiyordu. İyice boka batmıştı ve buradan kurtulmak için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Elleri her dakika bağlıydı. Önceleri en azından bir eli serbestti. Kendi işini kendi halledebiliyordu; ama işler değişmişti. Buradan kurtulmak için her fırsatı denemişti ve Serhat denen adam artık ona zerre kadar güvenmiyordu.

Buradan kurtulması lazımdı. Öyle ya da böyle buradan kurtulması lazımdı. Biraz daha burada kalırsa aklını yitirebilirdi. Ama nasıl? Bunun için herhangi bir planı yoktu. Hoş bu durumda hiçbir plan işe yaramazdı. Esin buradan kurtulmak için herhangi bir çaba göstermiyordu. Hem neden gösterecekti ki, onu kaçırtan zaten Esin'di. Ve Çınar böyle bir durumda ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Esin ne yapmaya çalışıyordu, onu da bilmiyordu.

Her şeyi öğrendiğini söyleyebilirdi; ama o zaman da her şey daha karmaşık bir hal alabilirdi. Hangisi daha doğru seçenekti, karar veremiyordu. Bilmemezlikten gelmek mi, yoksa Esin'le yüzleşmek mi?

Düşüncelerinden demir kapının kilidinin gürültüyle açılırken çıkardığı sesle sıyrıldı. Kapı gıcırdıyarak açılmış, sertçe kapatılmıştı. Ayak sesleri duyulmaya başlamıştı sonra. Ses gittikçe ona doğru yaklaşıyordu.

-Iyy bu ne? Şşşt sana diyorum.

Serhat omuzundan sertçe dürtmüştü onu. İstemiyordu, gözlerini açmak istemiyordu.

-Sana dedim. Kalk çabuk, pislik herif!

Tereddütle, mecburen açmıştı gözlerini.

-Ne yaptığını sanıyorsun sen? Çocuk musun? Köşeye koyduğum kaba işeyeceksin. öğrenemedin mi daha?

Çınar boş gözlerle Serhat'a baktı.

-Sana diyorum. Konuşmayı mı unuttun?

Serhat sonradan jetonunun düştüğünü belirten mimikleriyle önce Esin'e sonra Çınar'a baktı.

-Haa anladım; utandın seeen.

Sağ elini çenesine götürüp bir süre düşündükten sonra aklına parlak bir fikir gelen her insan gibi gözleri parlayarak Çınar'a baktı.

-Buldum. Artık utanmana gerek kalmayacak.

Bunları söyledikten sonra hızla odadan çıkıp kapıyı arkadan kilitledi.

Çınar öfkeyle Esin'e bakarak gürledi.

-Neden kaçmayı denemedin? Kapıyı kilitlememişti.

Esin duvara sinmişti.

-Korktum.

-Korktun mu? En azından bir şansını deneseydin.

Çınar tavana bakarak derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalışıyordu. Tekrar Esin'e baktığında az da olsa gözlerindeki nefreti saklayabilmişti.

-Geri geldiğinde kaçmaya çalış. Mümkümse eline...

Serhat tekrar kapıyı açıp içeri girmişti. Ama bu sefer kapıyı kilitlemeyi unutmamıştı. Yere koyduğu kovaları tekrar alıp Esin'le Çınar'a doğru yürümeye başladı. Aralarında elli cm kadar mesafe bırakıp kovaları yere bıraktı. Sonra Esin'in doğru ilerleyip arka cebine taktığı kelepçeyi çıkarıp sol eline aldı.

-Kalk bakalım.

Esin başını iki yana sallayıp Çınar'a doğru yanaştı.

-Kalk dedim sana.

Öfkeyle gürleyen Serhat Esin'i kolundan tutup tek eliyle hızlıca kendine çekti. Esin'i kendine çekmesiyle kelepçeyi bileklerine geçirmesi bir olmuştu.

Esin, hüzünlü gözlerle Çınar'a bakmıştı.

-Üzgünüm.

-Kapa çeneni!

Esin'i kolundan tuttuğu gibi çiftli koltuğa sürükleyip koltuğun üzerine gelişigüzel fırlatmıştı. Esin koltuğun üzerindeyken koltuğu Çınar'la onu rahatça görebileceği bir yere sürükleyerek yüzüne müzip bir gülümseme yerleştirdi.

-İzle şimdi.

Bu arada Çınar'ın yanına küçük adımlarla ilerlerken yüzündeki müzip gülümsemeyi hiç silmeden Çınar'ın gözlerinin içine bakıyordu. Çınar'la aralarında bir adım kadar bir mesafe kala durup gülümsemesini genişleterek bir anda Çınar'ın gömleğini iki yana çekip düğmelerin kendiliğnden açılmasını sağlamıştı. Yine arka cebine koyduğu makası çıkartıp Çınar'ın göğsü açılmış gömleğinin kollarını kesmeye koyuldu.

-Ne yapıyorsun? Bırak beni.

-Bunu altına işemeden önce düşünecektin. Ben senin sidikli donunu yıkamak zorunda mıyım?

Arkasını dönüp Esin'e baktı.

-Eğer gözlerini kapatırsan ağzına sıçarım. İzleyeceksin!

-Bırak onu!

Esin'in sesinde çaresizlik vardı, hayal kırıklığı vardı, nefret vardı. Her şeyden öte tehdit vardı.

-Seni bir daha uyarmayacağım. Eğer sözümü dinlemezsen, sonun Çınar gibi olur. Bir daha bana sesini yükseltme!

Tekrar Çınar'a döndü. Bakışları yumuşamıştı.

-Hatırlıyor musun Çınar? Uslu olursan rahat edersin demiştim. Ama sen uslu durmadın. Aslında senin hatalarının cezasını bu kıza ödetecektim. Ama o kadar itaatkar ki bunu yapamadım. Hem de senin kadar güçlü değil o. Elimde kalır diye korkuyorum. Sizinle işim bitmeden olmaz, ölemez.

Bu arada gömleği kesip yere atmıştı. Bu sefer pantolonunun düğmesini açıp fermuarını indirdi yavaşça. Çınar tam ağzını konuşmak için aralamıştı ki pantolonunu bir anda indirip çıkartmıştı.

-Şu anda durumunuz eşitlendi. Bu eşitliğin bozmaya hazır mısın Çınar?

Çınar, ona kararlı gözlerle bakan Serhat'a dolmaya hazır gözlerle bakarak titrek sesiyle "Bundan sonra sözünden çıkmayacağım, söz veriyorum. Ne olur yapma?" diye yalvardı.

-Neyi yapmayayım? Sen beni sapık falan sandın herhalde.

Çınar'ın çenesinden tutup yüzünü kendisininkine yaklaştırdı.

- Sadece yıkayacaktım seni.

Kafasıyla Esin'i işaret ederek devam etti.

- Onun gözlerinin önünde. Ama uslu bir çocuk olmaya karar verdiysen o başka.

-Evet uslu duracağım. Lütfenn...

-Tamam ağlama. Madem öyle üçüncü etaba geçebiliriz o zaman.

Çınar ağlamıyordu. Sadece öfkeden gözleri dolmuştu.

Serhat derin ceplerinden birine koyduğu bayıltıcı spreyi çıkarıp Çınar'ın yüzüne tuttu.

-Hazır mısın?

Çınar evet anlamında başını sallamıştı. Bu adam onu bayıltacağına göre muhtemelen başka bir yere götürecekti onu. Belki de daha iyi bir yere...

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin