Çınar, özgürlüğüne attığı ilk adımla içine dolan karışık duyguların etkisiyle başını önüne eğdi ve başını kaldırdığında arkasına bile bakmadan az önce indiği siyah arabayı ardında bırakıp yolun karşısına geçti. Siyah spor ayakkabısı kaldırımları usulca geçerken ellerini ceplerine sokmuştu. Bir süre hiçbir şey düşünmeden sadece yüzüne vuran ılık rüzgarın etkisiyle yürüdü. Sadece yürüdü. Aklında hiçbir plan olmadan, bir sonraki adımını dahi düşünmeden yürüdü.
Bir süre sonra etrafına daha dikkatli baktığında en son kararmış bir halde bıraktığı gökyüzünün senden sonra da hayat devam etti dercesine aydınlandığını, insanı nisan ayına girmiş olmasına rağmen hala üşütmeyi başaran havanınsa şimdilerde yerini insanın içini ısıtan bir sıcaklığa bıraktığını fark etti. O an ne kadar zaman kaybettiğini düşündü Çınar. Hayatı ne kadar ıskalamıştı. Serhat'ın ona iade ettiği telefonuna bakmak için elini cebine attı ve arkadaşlarının aksine o kadar da iyi bir marka olmayan siyah telefonu eline aldı ve ekranını açmak için yan tarafındaki küçük düğmesine bastı ama telefonu tabii ki kapalıydı. Bunun sebebini anlamak zor değildi. Telefonunu yerini tespit edememeleri için kapatmışlardı. Çınar bu sefer aynı tuşa daha uzun bastı ve telefonunun ekranı aydınlanırken ifadesizce baktı ekrana. Ekran tamamen aydınlanınca sağ işaret parmağını dokunmatik ekranın üzerinde kaydırdı ve karşısına çıkan sayfaya şifresini girip korkarak ana ekrana geçmeyi bekledi. Gözleri sağ üst köşedeki tarif kısmına kayarken dişlerini sıktı. Bugün mayısın 30'uydu. Neredeyse iki ay geçmişti aradan ve hem vizeleri hem finalleri kaçırmıştı. Zaten bunu bekliyordu, ama beklemekle hakikatle yüzleşmek farklı şeylerdi. Telefonunu sinirle cebine geri koyarken oturacak bir yer bulma umuduyla yürümeye devam etti.
Şu an tam olarak nerede olduğunu kestiremediği için etrafında bir levha görmek umuduyla ara ara çevresine bakan Çınar, bir süre daha yürüyünce ara sokakların kasvetinden kurtulup ana caddeye çıktı. Bir müddet daha kaldırımda yürümeye başlayınca nerede olduğunu anlayabileceği bir levhaya ilişti gözü. Beylikdüzü civarında bir yerde bırakmıştı Serhat onu. Neredeyse iki, üç saat boyunca yolculuk yaptıklarını düşününce onu şehir dışında bir yerde tuttuklarına kanaat getirdi Çınar.
Yolculuğu boyunca Serhat ellerini, ayaklarını ve gözlerini bağladığı için onu kaçırdıkları yeri öğrenememişti Çınar ama zaten bunun ne önemi vardı ki? Esin'i şikayet etme gibi bir niyeti yoktu. Sözünü tutacaktı. Esin'i polislere vermeyecekti. Ne yazık ki Esin'i ifşa etmemek adına Serhat'dan da şikayetçi olamayacaktı Çınar. Bu gerçekten zoruna gidiyordu ama asıl zoruna giden Esin'e şans verme sözü vermiş olmasıydı. Ne yapması gerektiğini kestiremiyordu bir türlü. Esin'e karşı göstermiş olduğu iyi niyetin başına daha çok dert açacağından korkuyordu. Esin'in bu saplantısından kurtulması lazımdı. Ona sert davranarak onu saplandığı yerden kurtaramayacağını biliyordu Çınar, ama yaptıklarının karşılığı ödül verircesine de Esin'i bağrına basmak istemiyordu. Fakat söz vermişti bir kere. En azından şimdilik onu hayal kırıklığına uğratmayacaktı. Çünkü Esin'in bunu kaldıramayacağını biliyordu. Önce bir psikiyatra danışmalıydı. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu çünkü. Yanlış bir şey yaparsa sadece kendisi değil Esin de üzülecekti çünkü. Her ne kadar hayallerini sekteye uğratmış olsa da onun da yaşadıkları kolay değildi. Belli ki ablasının durumundan çok etkilenmişti. Yaşadıklarını bile bile incitmek istemiyordu onu.
Çınar, içinden bir türlü çıkmayı beceremediği bu muammadan sıyrılmak için derin bir nefes aldı ve önüne bakıp aheste aheste attığı adımlarını hızlandırdı. Uzunca bir süre yürüdükten sonra bir otobüs durağının önünde durup sadece yaşlıca bir amcanın oturduğu banka ilişti ve yavaşça oturdu. Ellerini önünde birleştirip bedenini öne doğru eğen Çınar dakikalarca bekledi otobüsün gelmesini. Artık beklemekten iyice sıkıldığında sonunda gelen otobüse boş gözlerle bakan Çınar dizlerinden destek alarak yavaşça kalktı ve otobüsün açılan kapısından yine aynı yavaşlıkla içeri girdi ve arka cebine sokuşturduğu cüzdanını çıkarıp akbilini şoförün sağında kalan kart okuyucusunun üzerine tuttu. Kaçırılmadan birkaç gün önce doldurduğu için duyulan bip sesiyle arkasını dönüp otobüsün içinde ilerlemeye başladı ve tekli boş bir koltuğa oturup başını cama dayadı. Otobüs hareket etmeye başladığında zihni bomboşken dakikalar geçtikçe içinden çıkamadığı sorular yine beynine hücum etmeye başlamıştı ve yol boyunca da bu sorularla boğuşup durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"Konuşmanın ona bir faydası olmayacağını anlamıştı Çınar. Patlamış bir kaş, yüzüyle vücudundaki morluklar ona konuşmanın burada bir işe yaramadığını öğretmişti." "Söyle adi pislik." Adamın gözleri Çınar'ın bu sözlerinden sonra büyüdükçe büyüdü ve h...