Bölüm 22 - Gerçekten Baş Başa-

1.9K 96 3
                                    

Esin, Çınar'ın banyoya girmesiyle mutfağa işinin başına dönmüştü. Kendini sanki Çınar'ın eşiymiş gibi hissediyordu. Serhat onlara çok çektirmişti ama; bunu düşünemeyecek kadar mutlu hissediyordu kendini.

Acaba saat kaç diye geçirdi içinden elindeki ekmeği dilimlerken. Artık gündüzle geceyi karıştırmaya başlamıştı. Ekmekle işi bittiğinde çorbayı karıştırıp mis gibi kokusunu içine çekti. Makarnalar da olmuştu. Domates soslu spagetti yapmıştı. salata da tamamdı, eksik bir şey kalmamıştı.

Her şeyin tamam olduğuna kanaat getiren Esin, sofrayı kurmaya başlamıştı. Mor puantiyelere sahip siyah yemek masasının her iki tarafına da birer servis tabağı, üzerlerine de birer çorba kasesi yerleştirdi. Salatayı da ikisinin erişebileceği ortada bir yere koydu. Su dolu sürahiyiyse Çınar'a daha yakın bir yere koymayı tercih etmişti ama; her ikisinin de bardaklarına su doldurmayı da ihmal etmemişti. Dilimlenmiş ekmekleri de yine ortalarda bir yere koyarak sofrayla işini bitirdiğinde kendini Çınar'ın eşi Esin Çalışkan gibi hissetmişti.

Sonra demlediği çayın altını kısıp derin bir nefes aldı. Yorulmuştu, biraz dinlense iyi olacaktı. Yemek masasıyla takım olan sandalyelerden birine oturmak için arkasına döndüğünde Çınar ile göz göze gelmişti. Çınar onun verdiği kıyafetleri giymişti ve onu izliyordu. Sanki yeni evli bir çifttiler ve Çınar biricik aşkını izliyordu. Esin bu duyguyu içine sindirerek Çınar'a gülümsedi.

-Gelsene, yemek hazır.

Çınar yerinden bile kıpırdamamıştı ve Esin bu duruma bozulsa da belli etmedi.

- Hadi gel!

Çınar Esin'in sözünü dinleyip sofraya doğru ilerleyerek tam da Esin'in onun için hazırladığı sandalyeye oturmuştu. Bu sırada Esin'e gülümsemişti ve herhangi bir şey de söylememişti. Çınar, bu tavrıyla Esin'in yeni evli çift hayalini bozmuştu . Esin bu duruma içten içe üzülse bile hiç bozuntuya vermeden Çınar'ın önündeki çorba kasesini alıp yaptığı nefis ezo gelin çorbasından iki kepçe doldurduktan sonra kendine de çorba doldurmuştu. Çorbasını da alarak yerine oturduğunda konuşmaya başladı. Birinin bu sesizliği bozması gerekiyordu.

- Çınar...

İyi misin mi diyecekti yani? Başka bir şey bulmalıydı.

- Yesene çorbanı aç değil misin yoksa?

Esin'e donuk gözlerle bakan Çınar'ın çorbasından bir kaşık almasıyla püskürtmesi bir olmuştu.

- Bu, bu... Çok acı bu!

Şaşkınlıkla Çınar'a bakan Esin de çorbasından bir kaşık almıştı. Çorba hem acı hem de fazlasıya tuzluydu. Öyle ki zorlukla yutkunabilmişti.

Gözleri yaşarmıştı. O kadar uğraşmasına rağmen bir çorba yapmayı bile beceremediği için üzülmüştü. Çınar'ın üzüldüğü anlamasını istemediği içinse gülümsemişti.

-Ooo, gerçekten acı, tuzlu da. Zamanında yemek yapmayı öğrenmek için biraz çaba harcasaydım böyle olmazdı. Neyse dur spagettiden vereyim bari. Onun iyi olduğuna eminim.

Hemen yerinden kalkan Esin Çınar'ın önündeki servis tabağıyla çorba kasesini alıp tezgâha yöneldi. Çınar diyecek bir şey bulamamış, nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilememişti. Karşısındaki yalancıdan öyle nefret ediyordu ki, değil onu teselli etmek yüzüne bile bakmak istemiyordu. Bu arada Esin önüne spagettiyi koymuştu bile, fena gözükmüyordu. Spagettiyi çatalını batırıp bir tur çevirdikten sonra ağzına götürdü. Tatsızdı ama; yine de yenilebilirdi. Tam ikinci çatalı da spagettiye daldırmıştı ki Esin tabağı önünden çekmişti.

-Hayır bunu yemene izin veremem. Çay var, kahvaltılık bir şeyler de hazırlarım şimdi.

Esin'in bu hareketi karşısında donup kalan Çınar ani bir kararla yerinden kalmıştı.

-Dur yardım edeyim sana.

-Olmaz otur sen.

-Esin lütfen. Sen çalışırken ben oturacak mıyım yani?

Esin elindeki bir kalıp peynirle Çınar'a dönmüştü. Birbirlerine çok yakındılar.

-Otur sen. Hem ağzını yaktım o kadar. Bunu sana mecburum.

Çınar, Esin'in bu sözüne karşılık yüzüne en içten gülümsemelerinden birini yerleştirerek Esin'e baktı.

Tamam zaten çok yorgunum. Sana daha fazla direnemeyeceğim.

Çınar, Esin'e tekrar gülümseyerek yerine geçmişti. Esin de hızlıca sofraya zeytin, peynir, domates koydu. İki yumurta kırıp omlet de yapıp masanın ortasına yerleştirdi. Göz ucuyla Çınar'a baktığındaysa Çınar'ın memnun olmuş bakışlarıyla karşılaşmıştı. Hiç ara vermeden çayları doldurup önce kendi sonra Çınar'ın önüne koyarak yerine geçti. Çınar omlete ekmeğini daldırıp yumurtalı ekmeğini ağzına götürdüğünde bu sefer yemeği daha doğrusu omleti beğenmişe benziyordu. Esin bundan cesaret alıp omletin tadına baktı. Gerçekten de güzel olmuştu. En azından bir omlet yapmayı becerebilmişti. Bunu da beceremeseydi kendinden iyice nefret edecekti.

Çınar da Esin de yemek boyunca birbirleriyle konuşmamışlardı. Karnını doyurup arkasına yaslanan Çınar, Esin'e eline sağlık dediğinde önündeki çay bardağıyla oynayan Esin, bakışlarını Çınar'a çevirdi. Çınar'ın çayının bittiğini fark edince hemen yerinden kalkıp kendine de Çınar'a da çay doldurup geri dönmüştü.

-Al bakalım, bu da keyif çayı olsun.

Çınar, Esin'in jestine sadece buruk bir gülümsemeyle karşılık vermişti.

-Ne oldu?

-Hiç.

-Söyle lütfen.

-Daha ne olsun Esin. Burada hapis hayatı yaşıyoruz. Hatta çok daha kötü durumdayız. İroniye bak; keyif çayı...

Çınar'ın sinirleri gerilmişti ve bu gülüşüne de yansımıştı. Esin'e göre bu gülüş Çınar'ı daha da yakışıklı göstermişti. Oysa bu gülümsemenin ardında çaresizlik vardı. Köşeye sıkışmış birinin her şeyi akışına bırakmasının verdiği burukluk vardı.

Esin, Çınar'ın bu sorusuna cevap verememişti. Ne diyebilirdi ki? İkisi de konuşmayınca yaklaşık bir dakikalık bir sessizlik olmuştu.

-Sen de özlemedin mi? diyerek sessizliği bozan Çınar, Esin'e bakmadan çayından bir yudum almıştı.

-(...)

-Gökyüzünü özlemedin mi Esin? Güneşi özlemedin mi? Nefes almayı özlemedin mi?

-Özledim.

Esin'in de sesi en az Çınar'ın ki gibi hüzünlü çıkmıştı.

-Hem de çok özledim.

-Esin...

-Efendim.

-Ben çok ama çok özledim. Okula yürüyerek gitmeyi özledim. Kulağıma kulaklığımı takıp müzik dinleyerek yürümeyi özledim.

-Senin yurdun okula biraz uzak değil miydi?

-Evet uzaktı ama ben seviyorum yürümeyi. Şimdi daha iyi anlıyorum; insan kendini öyle daha özgür hissediyor.

-Anlıyorum.

-Tabi sen okula spor arabanla gittiğin için okula yürüyerek gitmenin tadını bilemezsin.

-Ne alakası var Çınar!

Esin çayından bir yudum alıp Çınar'a karşı hissetmeye başladığı öfkeyi de yuttu.

-Seni anlıyorum dedim, değil mi?

Çınar, Esin'in verdiği tepkiye karşılık Esin'e dönüp gülümsedi.

- Buradan kurtulunca birlikte yürüyüş yapalım mı?

Çınar'ın bu teklifi, Esin'in içindeki umutsuzluğun yerini yavaş yavaş umut kırıntıları almasına sebep olmuştu.

-Olur tabi, hem de çok güzel olur.

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin