Bölüm 11

2.7K 137 4
                                    

Korkunun ecele faydası olmadığını bilen Esin kıyafetlerini giyip Serhat'ın yanına gitti.

"Hazırım."

Esin hazır olduğunu söylerken başını önüne eğmiş yere bakıyordu. Kafasını kaldırdığında ona bakan bir çift göz gördü. Bu gözler ancak zafer kazanmanın verebileceği bir ışıltıyla parlıyordu.

"Hadi bakalım gidelim."

Çekmeceden bir adet kelepçe alıp anahtarını lacivert kot pantolonunun derin ceplerinden birine attı ve Esin'e yaklaşıp ani bir hareketle kelepçeyi Esin'in sol bileğine takıp kelepçeli elini arkadan diğer eliyle birleştirdi. Hemen arkalarındaki masanın üstünde duran büyük, siyah alet kutusunu kapıp Esin'e emretti.

"Yürü , gidiyoruz."

Esin bir an titrer gibi olmuştu.

"Yapma."

Serhat Esin'in kulağına yaklaşıp fısıldayarak "Neyi yapmayayım?,diye sordu.

"Vazgeçtim ben.Benim dediklerimi yap.Ben bunu yapamam."

"Üzgünüm güzellik.Benim için söz senettir ve bir antlaşma yaptık.Şimdi vazgeçemezsin," diyen Serhat Esinin kolundan tutup yürümeye başladı.

"Canımı acıtıyorsun."

Esin'i duymamazlıktan gelen Serhat yürümeye devam etti. Serhat önde Esin arkada koşar adım ilerleyerek demir kapının önünear geldiler. Serhat Esin'in kolunu bırakmadan hızla kapının kilidini açıp içeri girdi.

İçeride uyuyakalmış Çınar korkuyla gözlerini açmıştı. Kapıyı kilitleyen Serhat Esinle beraber Çınar'a doğru ilerledi. Aralarında yaklaşık iki metre kaldığında Esin'i hırsla Çınar'ın önüne attı.

"Sen hala uyuyor muydun?" Sesi öfkeli ve azarlar tondaydı.

Çınar hemen önünde yere kapaklanmış Esin'e baktı. Doğrulup ona doğru yaklaşıp kelepçeli elleriyle Esin'in saçlarına dokundu. Elleri bu sefer arkadan bağlanmamıştı. Becerebildiği kadarıyla Esin'e yardımcı olmaya çalıştı.

"İyi misin?"

Sesi boğuk çıkmıştı. Saatlerdir hiçbir şey yiyip içmemişti . Belki de bir güne yakın süredir burada aç susuz tek başınaydı. Biran Esin'i gördüğüne sevinmişti. Bu halde tek başına biraz daha kalsaydı delirebilirdi.

Esin zorla dizlerinden destek alarak doğruldu. Kafasını kaldırıp Çınar'a baktı. Az kalsın gülümsüyordu. Çınar'ın gözlerinde merhamet vardı; sevgi vardı. Aşk yoktu ama emindi. Sevgi vardı.

"İyiyim."

"Kesin muhabbeti!"

Serhat'ın sesi bir hayvanın ki kadar yırtıcı , bir insanın ki kadar emrediciydi.

Çınar öfkeyle onlara bağıran adama, Serhat'a baktı. Serhat da ona bakıyordu.

"Hayırdır?"

Çınar'dan cevap gelmemişti.

Serhat gülerek başını iki yana salladı. Sonra da gözlerine sert bir bakış yerleştirerek hiçbir şey söylemeden odanın karşısında hemen kapının önündeki tahta masaya doğru ilerledi. Alet kutusunu masanın üstüne koyup kapağını açtı. İçinden yaklaşık 15 cm uzunluğunda zinciri olan iki adet kelepçe çıkardı ve sağ duvara montelenmiş yine demirden yapılmış tutacaklara doğru ilerleyip kelepçelerin birer halkasını tutacaklara taktı. Tutacaklar arasında yaklaşıp bir metre kadar mesafe vardı. Sonra yerde dip dibe oturmuş çifte baktı. Hızlı adımlarla yanlarına gidip bir hışımla Esin'i Çınar'ın yanından uzaklaştırdı. Çınar'ı kollarından tuttuğu gibi ayağa kaldırmıştı. Aynı Esin'e yaptığı gibi onu da peşi sıra sürükledi. Çınar afallamıştı. Aniden olacakları anlayıp bağırmaya başladı.

"Bırak beni. Bırak. Adi, şerefsiz herif. Bıraakk."

Serhat Çınar'ın bileklerindeki kelepçeyi tam tutacaktakiyle birleştirecekti ki Çınar karşısındaki zorbanın apış arasına sert bir tekme attı. Adam iki büklüm olmuştu. Çınar fırsattan istifade hemen kapıya koştu. Kapı kilitliydi. Etrafta kendini koruyabileceği bir şey var mı diye odanın tamamını gözleriyle taradı. Köşede bir alet kutusu vardı. Alet kutusuna ulaşmasına ramak kalmıştı ki Serhat Çınar'ın koluna yapışıp onu kendine çekti.

"Seni piç kurusu!"

Çınar koluna yapışmış şerefsize döndü Göz göze gelmişlerdi. Kaybedecek vakti yoktu. Aralarındaki mesafe açılmadan Serhat'ın yüzüne kafasını gömdü. Serhat sersemlemişti. Burnunu tuttu, kanıyordu. Birkaç adım geri gitti. Zamana ihtiyacı vardı. Bu arada Çınar da alet kutusunun içinden bir makas bulmuş ona doğru geliyordu. Hemen toparlandı. Çınar makası tam Serhat'a saplayacakken Serhat sağa kayıp kendini kurtardı. Çınar da bunun üzerine kendini geri çekti. Şimdi karşı karşıyaydılar ve aralarındaki mesafe bir metreden fazlaydı.

Serhat'ın yüzünde ancak delirmiş bir adamın sahip olabileceği bir gülümseme belirmişti. Soluk soluğa; ne olacak sanıyorsun, diye sordu.

"Hayır anlamıyorum."

Baştan aşağıya Çınar'ı süzerek devam etti.

"Ne sanıyorsun? Senin ellerin kelepçeli, benimkiler serbest. Sen saatlerdir aç susuz zıbarıp durdun burada, halin yok. Ben karnımı tıka basa doyurdum, kahvemi içtim, sporumu yaptım..."

"İyi ya kalp krizi geçirmen için uygun zemini hazırlamışsın."

" Sporumu yemekten hemen sonra mı yaptığı mı sanıyorsun?"

Çınar burnundan soluyordu. Göz ucuyla Esin'e baktı. Ondan bir hayır gelmezdi. Gözlerini Serhat'dan ayırmadan elindeki makası daha sıkı kavradı.

"Çınar, ben senin yerinde olsam o elindekini bırakırım."

"Başka bir emrin var mı?"

"Sinirlenmeye başlıyorum ve sinirlendiğimde neler yapabileceğimi biliyorsun.".

Serhat'ın telkininden sonra Çınar sırıtarak

"Umurumda mı sanıyorsun?" diye bağırdı.

Serhat kahkahayı basmıştı. Gayet keyifli çıkan sesiyle konuşmaya başladı.

"Kendi topuğuna kendi ellerinle sıktın oğlum. Sen kaşındın."

Burnunu kaşıyıp konuşmaya devam etti. Bu sefer sesinde keyif denen şeyden eser yoktu. Sesi öfkeliydi.

"Planlarımda ufak bir değişiklik olacak şimdi."

Nefretle Serhat'ı izleyen Çınar ani bir kararla Serhat'ın üzerine atıldı. Son anda göğsüne isabet etmek üzere olan makas darbesinden kurtulmayı başarmıştı Serhat; ama makas sol kolunu sıyırmıştı. Kolundan sızan kanı gören Serhat haykırarak Çınar'ın üzerine yürüdü ve çenesine en sert yumruklarından birini attı. Öfkesine hakim olamıyordu. Sersemlemiş olan Çınar'ı tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Bu arada Çınar'ın elindeki makas yere düşmüştü.

"Ulann! Sen kendini ne sanıyorsun lan!"

İyice Çınar'a yaklaşmıştı. Öyle ki bedenleri birbirinde değiyordu. Çınar'a kıpırdayacak alan kalmamıştı.

"Sen.. Kendini... Ne... Sa-nı-yor-sun?"

Bir eliyle Çınar'ın boynunu kavrayıp yavaşça sıkmaya başlamıştı. Gittikçe daha çok sıkıyordu.

"Ulan şerefini siktiğimin şerefsizi. Sen bana... Bana ya, vurabileceğini nasıl düşünürsün?"

"Bırak."

Sesi nefes borusundan zorlukla çıkan havayla zorla duyulabiliyordu.

"Başka derdin? Haddini aştın. Şimdi cezalardan ceza beğen lan!"

Karşısında nefes almaktan aciz kalmış Çınar'ın boğazını biraz daha sıkıp kafasını duvara sertçe vurdu. Omuzlarından tutup gözlerinin içine bakmaya çalıştı; ama gözleri yavaşça kapanan Çınar Serhat'ın üzerine yığılmıştı. Serhat kendini geri çektiğindeyse Çınar'ın bedeni büyük bir gürültüyle yere düşmüştü.

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin