Saatler geçmişti ve Çınar bağırmaktan, küfür etmekten ve kendi kendine acımaktan yorgun düşmüştü. Duvara yasladığı başını ellerinin arasına alıp çenesini dizlerine dayadı. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Bir süre boşluğa baktıktan sonra yere yan bir şekilde uzandı ve gözlerini kapattı. Yapabileceği bir şey yoktu. Buraya hapsedilmişti ve şuan için kurtulma ihtimali de yoktu. Madem öyleydi uyuyacaktı. Uyuyacak ve beynindeki düşünceleri susturacaktı. Yoksa kafayı yerdi.
Belindeki ağrıyla uyandığında isteksizce toparlandı ve sırtını duvara dayadı. Acıkmıştı. Saatlerdir uyuyor olmalıydı. Alışkanlık üzerine sol koluna baktı. Saatinin olması gereken yerde metal bir kelepçe vardı. Ne kadar zamandır burada olduğunu kestirmeye çalışan Çınar acaba Dilek ona ulaşmaya çalışmış mıydı? Kaç saat geçmişti ki? Ya da gün? Tahminlerine göre bir günü devirmişti ve ikinci günün içindeydi. Dilek derse daldı mı kolay kolay aramazdı Çınar'ı. Kafasını dağıtmamak için bazen aradan iki gün geçse dahi mesaj atmazdı hatta. Ama her seferinde kendini affettirmeyi başarır Çınar'ın gönlünü alırdı. Çınar'ın yerinde bir başkası olsa Dilek'i ya çoktan terk etmişti ya da başka bir kızla daha görüşür gönlünü eğlerdi. Ama Çınar hiçbir zaman öyle biri olmamıştı. Hatta lisede bütün kızlar onun peşinden koşsa da o sadece biriyle görüşüyor, diğer kızları kırmasa da niyetlerini anlamamazlıktan geliyordu. Ama bunun ne önemi vardı ki? O kadar erdemli olmuştu da ne olmuştu. Ödül olarak buraya hapsedilmişti işte ve belki de çok yakında ölecekti. Görüp göreceği bu kadardı işte. Hayat ona sadece bir kere gülmüş, üniversiteyi kazanmıştı. Şimdi de o üniversiteyi bitiremeden ölecekti.
Uyumadan önce bunları düşünerek kendini kahreden Çınar'ın beyni yine hiç durmadan çalışmaya başlamıştı. Geçmişini, hiç göremeyeceği geleceğini düşünüp duruyordu. Çünkü elinden başka bir şey gelmiyordu. Bağırsa da çağırması onu yormaktan başka bir şeye yaramıyordu. Bunun bilincindeydi Çınar ama, düşüncelerine engel olamıyordu ve bu düşünceler artık başını ağrıtmaya başlamıştı. Elini şakaklarına götürerek masaj yapmaya başladığında kapı açıldı ve elini indiren Çınar içeri giren adama baktı. Güçlü bir yapısı vardı adamın. Zaten yumruklarının tadına baktığından onun ne kadar güçlü olduğunu da çok iyi anlamıştı. Ağzının ucuna kadar gelen küfrü sırf bu yüzden tuttu ve şimdilik adamın yanına kadar gelmesini izlemekle yetindi.
"Sana yiyecek bir şeyler getirdim. Öğlen oldu ama kahvaltılık bir şeyler işte. İdare et dedi ve tepsiyi yere koyarak ayağıyla Çınar'ın ulaşabileceği kadar uzağa itti ve ayağını yavaşça geri çekti. Kendine güvendi her halinden belliydi. Neden güvenmeyecekti ki? Çınar'ın bir eli ve bir ayağı zincirlerle duvara bağlanmıştı. Çınar adamı ayağından yakalasa da bir şey değişmeyecekti. Engellerine rağmen adamın canını yakabilse de biliyordu ki kurtulması çok zordu. Belki adamı bayıltabilecek kadar şiddet uygulayabilecek vakti bulabilirse anahtarlara ulaşıp kaçabilirdi. Ama adam belli ki formundaydı. Çınar ise bugüne kadar bir kavgaya bile karışmış değildi. Ama yine de yılmayacaktı. Bir boşluğunu yakalayıp adamı etkisiz hale getirecekti.
Adam Çınar'ın neler düşündüğünü bakışlarından anlamış olacaktı ki,
"Hiç boşa heveslenme." dedi.
"Şunları zıkkımlan ve ben dönene kadar yerinden kımıldama." dedi ifadesizce ve arkasını dönerek odadan çıkıp kapıyı kilitledi.
Çınar önündeki yiyeceklere bakarak iç geçirdi. Bunları yerse adama itaat etmeye başlamış olacaktı ve o bunu kesinlikle istemiyordu.
Saati yoktu ama kapı kilidi gürültüyle açılırken yaklaşık bir saat falan geçmişti ve bu süre zarfında Çınar belki kaçabilecek bir fırsat yakalamak ümidiyle adamı dört gözle beklemişti. Kapıyı açan adam Çınar'a bakıp kaşlarını kaldırdı. Gözlerini Çınar'ın üzerinden ayırmadan yanına kadar geldi.
"Yemiyor musun şimdi?"
"Hayır."
"Peki." dedi adam ve eliyle işaret ederek tepsiyi ona doğru itmesini istedi. Çınar ise adamın gözlerinin içine bakarak dediğini yapmamayı seçti. Adam dişlerini sıkarak sertçe nefes alıp geri bıraktı ve ayağıyla tepsiyi itti. Ayağını tam çekiyordu ki Çınar adamın ayağına yapıştı . Sol ayağının üzerine basarak kalkmaya çalışıp adama yumruk atmayı denedi ama adam Çınar'ın elini tutarak Çınar'ı duvara doğru itti. Sırttı duvara çarpan Çınar'ın pes etmeye niyeti yoktu. Kolunu adamın elinden kurtarmaya çalıșırken adam bileğini daha çok sıkıyordu. Bu arada sol bileğini tutan zinciri uzun olmadığı için canını acıtmaya bașlamıștı.
"Yürek mi yedin lan sen?" diyen adam çenesine yumruk atıp boğazına sarıldığında Çınar buradan kurtulușunun o kadar da kolay olmayacağını anlamıștı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"Konuşmanın ona bir faydası olmayacağını anlamıştı Çınar. Patlamış bir kaş, yüzüyle vücudundaki morluklar ona konuşmanın burada bir işe yaramadığını öğretmişti." "Söyle adi pislik." Adamın gözleri Çınar'ın bu sözlerinden sonra büyüdükçe büyüdü ve h...