Bölüm 15-Dilek-

2.2K 109 6
                                    

Soğuk  hava  artık yerini Nisan  ayının insanı bunaltmayan serin, ferah havasına bırakmıştı. Yüzünü yalayan rüzgar, omuzlarına dökülen kahverengi hafif dalgalı saçlarını savururken Dilek birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı. Temiz havayı ciğerlerine çekti. Sanki ciğerlerine işleyen hava ruhunu da temizliyordu. Gözlerini açtığında yanında onunla birlikte yürüyen arkadaşı Merve'ye döndü.

"Merve!"

"Efendim canım."

"Hava çok güzel değil mi?"

Etrafına bakınıp yüzünü gökyüzüne çeviren Merve, iç çekerek ellerini ceplerine soktu. ve arkadaşına dönerek başını iki yana salladı.

"Çık. Maalesef hayatım seninle aynı fikirde değilim. Yazın yerini hiçbir şey tutamaz."

Hemen kendini savunmaya geçen Dilek "Allah aşkına yaz bahar kadar romantik olabilir mi? Baharın romantik havası yeter be ne diyorsun sen?"  diye çıkıştı arkadaşına.

"Peki o zaman söyler misin? Neden insanlar daha çok yazın sevgili buluyor?"

"Yaz aşkı... Kısa süreli aşklar... Kelebeğin ömrü kadar kısa süren aşklar...

Kıkırdamıştı. Başını önüne eğip kendi isteği dışında ,başına buyruk hareket eden ayaklarını seyretmeye koyulmuştu. Mavi Nike spor ayakkabı giymişti. Gözlerini spor ;ama şık duran ayakkabılarından ayırıp Merve'ye baktı. Yürümeyi bırakmıştı. Arkadaşının durduğunu fark eden Merve Dilek'in dört beş adım ötesinde durmayı başarıp sordu.

" Ne oldu?"

"Bir kere insanlar en çok ilkbaharda aşık olur."

Yüzüne çocuksu bir gülümseme yerleştirmişti. Kendini yaramazlık yapan bir çocuk gibi hissediyordu.

"Tabi ya Nisan Mayıs ayları, gevşer gönül yayları. Ben niye düşünemedim bunu?"

"Düşünmek için önce beyine ihtiyaç vardır yalnız."

" O da sende değil de bende var canım. Maalesef her zaman ki gibi yanılıyorsun. Evet insan ilkbaharda bir sevgiliye ihtiyaç duyuyor olabilir; ama zafer ancak ve ancak yazın kazanılır. Bir kız uzun bir çalışmadan sonra koluna kurbanını takar ve yoluna devam eder".

Dilek'in yanına gidip yanağından bir makas aldı.

"Hadi yürü artık. Dersi kaçıracağız."

Kol kola girip yürümeye başlayan ikili bir süre konuşmadılar. Sessizliği bozansa Merve olmuştu.

-"Dilek..."

"E-fen-dim..."

"Dileeek."

" Efendiiiim."

"Bir şey diyeceğim; ama kızma".

İç çeken Dilek , Sorma Merve, sorma diyerek arkadaşını susturmaya çalıştı.

"Dilek, yapma ama... Hiçbir şey söylemiyorsun, her şeyi unutmuş gibi davranıyorsun; ama hiçbir şeyi unuttuğun yok. Tanıyorum seni."

" Belki de sadece tanıdığını zannetmişsindir olamaz mı?"

" Olamaz Dilek, kaç yıllık arkadaşımsın."

"Zamanın bir önemi yok. Bunu sen de ben de çok iyi biliyoruz. Öyle olsaydı Çınar'a kanmazdım değil mi?"

"Dilek yapma ama?"

" Yalan mı? Hem bana Çınar'ı savunmayı kes. Polisler demedi mi? Başına bir şey gelmiş olsaydı, şimdiye ortaya çıkardı diye."

" Belki de..."

" Bırak ya, bana ihtimaller üzerinden konuşma."

-"Ben onu savunmuyorum sana."

"Ya ne yapıyorsun peki?"

" Sadece çok içine kapandın..."

"Ben mi içime kapandım? Daha ne yapayım istiyorsun anlamıyorum ki?"

"Bir şey istediğim yok. Sanki mutsuz olduğunu görmeyelim diye kendi kabuğuna saklanıyormuşsun gibi."

" Ne kabuğu Allahasen. Ne diyorsun sen?"

" Bir şey dediğim yok . Tamam bukelemun gibisin diyeyim o zaman. Sarı gözüküyorsun ama değilsin.

-Merveee. Yeter artık. Ne istiyorsunuz ya? Ağlayayım mı? Dizlerimi dövüp ağıt mı yakayım? Giden gider, kalan sağlar bizimdir.

- Sen bilirsin?

- Tabii ben bileceğim başka kim bilecek? Zaten okula da geldik. İstersen sen sınıfa çık. Ben bir lavoboya gideceğim.

- Tamam canım. Sınıfta görüşürüz.

Öpüşüp ayrıldılar. Dilek lavoboya girdiğinde içeride kimse olmadığını görünce içinden Allah'a şükretti. Şu an kimsenin yüzünü göresi yoktu. Aynanın karşısına geçip kendini inceledi. Saçları rüzgardan dağılmıştı. Elleriyle saçlarını düzeltip aynaya biraz daha yaklaştı. Kahverengi iri gözleri kumral bir teni vardı.

Yüzü diri ve sağlıklıydı. Biliyordu ki dudakları sürdüğü ruj olamadan da güzel ve çekiciydi. Gözlerini kısıp birkaç adım geri gitti. Tepeden tırnağa aynada yansıyan aksine baktı. Karşısında genç, güzel, çekici bir kadın duruyordu. Karşısındaki sadece güzel bir kadın değil aynı zamanda zeki bir

kadındı da. Ve hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin başarısına engel olmasına izin vermeyecekti. Ne demiş Goethe "Aşk, zaman kaybından başka bir şey değildir." Hele ki değmeyecek insanlara duyulan aşk, sadece ahmakların düşebileceği büyük , hem de çok büyük bir hatadır.

Aynaya son kez bakıp kimsenin olmadığı lavoboda sesinin yankılanmasına izin verdi.

- Ve ben ahmak bir kadın değilim. Değmeyecek insanların arkasından ağlamam ben.

                                              


Böylece içindeki son umut kırıntılarını da orada bırakıp lavobodan ayrıldı. Artık kendini gerçekten özgür hissediyordu. Yoluna devam etmemesi için hiçbir sebep kalmamıştı. Gülümsedi ve kendince yeniden döndüğü hayatına doğru yürümeye başladı.

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin