Yemeğini bitiren Çınar serbest olan kolunu başının altına alarak yere uzanmış bacaklarını kendine doğru çekmişti. Canı yanıyordu, Kaderine küskün kalbi sızlıyordu. Erkekler ağlamaz derlerdi ama yıllardır ağlamayan Çınar gerek sinirden gerek de acıdan dolan gözlerini kapattığında bir kez daha iki damla göz yaşının burnunun üzerinden bir yol izleyerek soğuk zemine düşüşünü hissetti. Gözleri yanıyordu. Buna rağmen gözlerini açmadı Çınar. Uyumak istiyordu. Buradan biraz uzaklaşmak için tek yapabileceği şeydi uyumak. O kadar yorgundu ki bunu başarmakta hiç zorlanmayarak uykuya dalmıştı. Sert zemininin verdiği rahatsızlıkla gözlerini açtığındaysa sanki hiç uyumamış gibi hissetmişti kendini.
Avuçlarını yere dayayarak şınav çeker gibi kendini yukarı kaldırıp sırtını duvara verdiğindeyse tüm benliğini işe yaramazlık hissi kaplamıştı. Eli, kolu bağlıydı. Bu odada sıkışıp kalmıştı ve buradan kurtulabileceği de meçhuldü. Karanlığa gözleri alışmış olsa da penceresiz, karanlık bir odaya hapsedilmişti ve bu odada başına neler gelebileceğini düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. İçi daralıyor, kalbi sıkışıyordu adeta.
Kafasındakileri aklından çıkarmak istercesine duvara zincirlenmiş kolunu çekerek "Yeteeeer!" diye bağırdığında bağırışının ardındaki sessizliği dinleyerek bir kez daha yeter dedi. Bu kez sesi daha kısık ve daha titrek çıkmıştı. Bunun farkına vardığında da aynı melankolik ruhla uzattığı bacaklarını kendine çekip alnını dizlerine dayadı. Güçlü olmak isterdi. Güçlü olup zincirlerin engelleyici gücüne sığınarak onu darp eden o adama hak ettiği cevabı verebileceği anı kollayabilmek isterdi. Ama kendini o kadar güçsüz, o kadar çaresiz hissediyordu ki burada çürüyüp gideceği düşüncesiyle kendinde o gücü bulamıyordu.
Çınar aslında mücadeleci bir ruha sahipti ama, bu başına gelenler o kadar beklenmedik ve o kadar saçmaydı ki kendini savunmaktan aciz kalmıştı. Hem karşısındaki adamın öyle tehlikeli bir havası vardı ki ne yapsa sonuçsuz kalacak gibi geliyordu.
Çınar dakikalarca alnı dizlerine dayalı şekilde düşündü. Şuan için yapabileceği tek şey düşünmekti. Ama düşünmenin de ona bir fayda sağlayamayacağını bilerek başını kaldırıp boşluğa baktı sonra. Böyle olmazdı. Haline üzülerek buradan kurtulamazdı. Nasıl olacağını bilmiyordu ama bir yolunu bulup buradan kurtulmalıydı.
Çınar kah haline acıyıp kah acizliğine öfkelenerek saatleri devirdi. Kaç saat geçtiğini bilmiyordu ama demir kapı sertçe açıldığında düşüncelere dalarak yere diktiği gözlerini korkuyla içeri giren adama dikti. Sırıtıyordu. Elinde orta büyüklükte demir bir kova vardı. Elindeki kovayı sallaya sallaya yanına geldiğinde adam gözleriyle yerdeki tepsini işaret ederek
"Aferin, yemeğini bitirmişsin." deyip bir süre Çınar'ı süzdü. Sonra elindeki kovayı göstererek "Sence bu ne için?" diye sordu. Bir süre Çınar'dan cevap gelmesini bekleyip Çınar'ın gözlerinin içine baktı. Cevap gelmeyince tahmin et, diyerek Çınar'ı zorladı.
"Aklına hiç mi bir şey gelmiyor?"
Sessizliğini koruyan Çınar "Benden ne istiyorsun?" diye sordu birden.
"Hala aynı yerdesin. " dedi adam sıkıntıyla.
"Bu." dedi sonra konuyu değiştirerek.
"Senin için."
Adam Çınar'ın hiçbir şey anlamadığını belli eden bakışları karşısında gülümseyerek başını önüne eğdi. Muzip bir tavırla bakışlarını Çınar'a çevirdiğinde
"Sen de insansın. "dedi.
"Senin de ihtiyaçların var. Yemek yemek , su içmek gibi. İnsanın bünyesine aldığı bu yabancı maddeleri içinde tuttuğunu düşünsene bir. "
Adam yüzünü buruşturarak " İğrenç. "dedi ve ekledi " Ve ölümcül."
Bunu dedikten sonra kovayı önüne koyup ayağıyla Çınar'a doğru itti.
"Ölmeni istemeyiz değil mi? Senin de dediğin gibi şuan ölmen istediğimiz bir şey değil. "
Adam içini çekerek devam etti. Sesi tekdüze ve bakışları soğuktu.
Çınar önce önüne itilen kovaya sonra da adama baktı. Buradan kurtulamayacaktı.
Adam ona öfkeyle bakan Çınar'a yine aynı soğuk bakışlarla bakarak,
'Tabii şimdilik." dedi.
Çınar'dan sert bakışları dışında bir tepki gelmeyince.
"Çınar." diye söze başladı öğretici bir ses tonuyla.
"İkimizde bunun fizyolojik açıdan mümkün olmadığını biliyoruz. Yani yediklerimizi içimizde tutmak gibi bir şey... İmkansız. O yüzden şimdi bu kovayı al ve işini gör. Beş dakika sonra kovayı almaya geleceğim. Odanın sidik kokunla kokmasını istemiyorum.
Çınar bir kez daha kovaya baktı ve bakışlarını yeniden adama çevirdi.
"Benden ne istiyorsunuz? diye sordu belki bir cevap alırım umuduyla.
Adam Çınar'ın sorusu karşısında elini kaldırıp yatay şekilde sallayarak"Oooo ben neredeyim sen neredesin?" dedi ve arkasını dönerek odadan çıktı. Adam kapıyı arkasından kapattıktan sonra Çınar bağırarak kolundaki zinciri çekiştirmeye başladı.
"Lanet herif! Şerefsiz!"
Sinirle kovaya oturduğu yerden tekme atıp geriye yaslandığında nefes alışverişi hızlanmıştı.
"Pislik!"
Adamın kova getirmesi burada daha işin çok demenin farklı bir şekliydi. Bunu hazmedemeyen Çınar başını geriye atıp duvara yasladı. Gözlerini kapattığında aklına yetimhanede geçirdiği soğuk gecelerden biri gelmişti. Çınar neredeyse gözlerini yetimhanede açmıştı. Doğduğu gecenin sabahında yetimhanede bulmuştu kendini. Buna rağmen yıllar geçtikçe Çınar'ın oradan kurtulma arzusu artarak çoğalmıştı. Ona buradan sonraki hayatın zor olduğunu anlatan abiye rağmen hep bunu arzulamıştı. Buradan kurtulmak ve kendine yeni ve sadece ona ait olan bir hayat kurmaktı tek hayali. Aklında hep öğretmen olmak vardı ve bunun için çalışmıştı yıllarca. Öğretmen olduktan sonra da kendine bir aile kurmak ve sıradan insanlar gibi hayat sürmek istiyordu. Hep bu hayallerle yorganına sarılıp uyumuştu her gece. Özellikle soğuk gecelerde. Isınamadığı o gecelerde hayallerinin sıcaklığına sığınarak uyumaya çalışırdı.
" Ben geldiiiim." diyerek neşe içinde şakıyan adamın sesiyle araladı gözlerini Çınar. Eski günlerinin anısı bile bu durumundan iyiydi. Kaçmak, unutmak istediği geçmişini bile özlemişti. Çınar o yıllarını unutmak istiyordu belki ama yine de haline şükrediyordu. En azından okuma fırsatı olmuş, hayatını kurtarma ihtimali doğmuştu. Fakat şimdi... Şükredecek bir şeyi kalmamıştı.
Sinirle üzerine yürüyen adamın bakışları artık kendini hapiste gibi hissettiği çocukluğunu bile arayacağının habercisi gibiydi.
Adam kovayı eline alarak,
"Sana denilenleri yapmama gibi bir lüksün yok dedi ve kovayı Çınar'ın üzerine attıktan sonra üzerine eğilip tuttuğu saçlarını geriye doğru çekti ve serbest olan kolunu tutarak Çınar'ın gözlerine öfkeyle baktı.
"Anladın mı?"
Adam Çınar'ın önüne attığı kovayı eline alarak geri çekildi sonra.
"Madem dediğimi yapmadın sonuçlarına katlanacaksın. Şimdi gidiyorum ve geri döndüğümde seni altına pislemiş şekilde görürsem..."
Adam alt dudağını ısırarak gülümsedi.
"Yandın." dedi ve elini havaya kaldırıp Çınar ile vedalaşıp odadan elindeki kovayı sallaya sallaya çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (TAMAMLANDI)
Mystery / Thriller"Konuşmanın ona bir faydası olmayacağını anlamıştı Çınar. Patlamış bir kaş, yüzüyle vücudundaki morluklar ona konuşmanın burada bir işe yaramadığını öğretmişti." "Söyle adi pislik." Adamın gözleri Çınar'ın bu sözlerinden sonra büyüdükçe büyüdü ve h...