Bölüm 8 HAKİKAT-

4.5K 211 21
                                    

"Zaman durmuştu artık. Dakikaların bir önemi kalmamış, geceyle gündüz bu köhne yerde hükmünü kaybetmişti.

Esin Çınarın da tutulduğu güneşe hasret kalmış bu soğuk odaya hapsedileli sadece iki gün olmuştu. Çınarsa artık kaç gündür burada tutulduğunu hesaplayabilme yetisini kaybetmişti çoktan.

"Titriyorsun sen."

Çınar başını Esin'in dizinin üstüne koymuş dizlerini kendine doğru çekip uzanmıştı.Bir şeyler mırıldandı; ama anlaşılamayacak kadar sessiz kendi kendine söylediği sözlerdi bunlar. Esin elini çekinerek Çınar'ın alnına koydu.

"Senin ateşin var."

Esin'in elleri Çınar'ınkilerin aksine bağlı değildi. Psikopat Serhat'ın dediğine göre Esin uslu bir kızdı ve ellerinin bağlanmasına gerek yoktu. Çınar'ın başını yavaşça koltuğa koydu ve usulca ayağa kalkıp hızlı adımlarla kapıya doğru yöneldi.

"Aç kapıyı, aç!"

Kapıyı yumruklamaya başlamıştı.

"Aç çabuk şu kapıyı! Aç dedim sana! Aç!"

Bir müddet sonra Serhat geldi ve kapının üstündeki küçük, yine demirden sürğülü pencereyi açtı. Sadece gözleri görünüyordu.

"Ne var? Ne istiyorsun?"

"Çınar'ın ateşi var. Bir şeyler getir. Soğuk su... ılık su, ilaç falan getir."

"Emredersiniz."

Serhat alaycı bakışlarla Esin'i süzdü ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

"Tamam, bekle."

Serhat kapının penceresini kapatmadan koridorun sonuna kadar gitti ve sağa doğru dönüp gözden koyboldu. Yaklaşık on dakika sonra geri döndüğünde her iki elinde de birer tane demir kova vardı.

"Geri çekil."

Esin kapının ardından ona bakan bir çift mavinin en açık tonlarından birine sahip gözlere baktı ve ona denileni yapmaya karar verip Çınar'ın yanına kadar gitti.

Esin geri çekilince Serhat da kapının kilidini açarak içeri girdi ve elindeki kovaları hemen kapının önüne bıraktı.Tam çıkacakken dönüp Esin'i şöyle bir süzdü.Bunu fark eden Esin de ona sertçe bakarak.

"Ne var, niye bakıyorsun" diye sordu.

"Hiç, baktım öyle."

"Bakma."

Serhat tek kaşını kaldırıp önce Esin'e sonra da Çınar'a baktı. Çınar'a Esin'e oranla daha uzun bakmıştı.Bakışlarını Esin'e çevirdiğinde dişlerini hıcırdatıp öfkeyle gürledi.

"Sen galiba rolleri karıştırdın. Şimdi çeneni kapat ve kendi işine bak."

Öfkeyle Esin'i son kez süzdükten sonra sertçe kapıyı örttü ve arkadan kapıyı kitleyip gitti.

Esin yine Çınar'la başbaşa kalmıştı. Çınar'a döndüğünde onun korkmuş bakışlarıyla karşılaştı."

-"Ne oldu?"

"Yok bir şey. Kapı çarptı sadece."

"Kapı mı?"

"Yok bir şey. Bekle beni geliyorum şimdi."

Kapıya doğru yönelip kovaları eline aldı. Bir kovada su doluydu; diğerindeyse birkaç ilaç kutusu, bir buz torbası ve bir adet ateş ölçerle beyaz temiz bir bez vardı. Esin, ellerinde birer adet kova değil de içi mücevher dolu iki sandık taşıyormuşçasına mutluydu. Çınar'ın yanına diz çöküp ilaçların olduğu kovaya bir göz attı. Bir kutu ateş düşürücüyü aldı eline. En iyi ateş düşürücülerden birini tutuyordu elinde. Bir tablet çıkardı ve tam Çınar'a ilacını verecekti ki suyu getirmeyi unuttuğunu fark etti. Hemen kalktı ve odanın köşesindeki küçük sehpanın üstündeki içi su dolu bardağı da alarak Çınar'ın yanına döndü.

"Hadi kalk iç şunu."

Çınar'dan tepki gelmemişti. Uyuyakalmıştır diye düşünüp Çınar'ı biraz sarstı. Çınar da bu sarsmanın etkisiyle sıçrayarak gözlerini açmıştı.

"Hı ne oldu?"

"Şşş tamam korkma." Saçlarını bir anne şefkatiyle okşayarak;

"Hadi kalk artık da iç şu ilacını" diye fısıldadı.

Çınar Esin'in de yardımıyla biraz doğruldu ve Esin'in verdiği hapı istemsizce ağzına attı. Dudaklarına değdirilen bardaktaki sudansa sadece bir yudum kadar içebilmisti.

"Biraz daha iç. İhtiyacın var, ateşin çok yüksek."

Çınar'a biraz daha su içirdikten sonra kovadaki diğer ilaçlara da baktı. Bir kutu antibiyotik buldu. Antibiyotik de verebilirdi. Neyi olduğunu bilmiyordu ve biran önce iyileşmesini istiyordu.

"Bunu da içeceğiz. Aç bakalım ağzını. Aferin sana."

Kovadaki bezi alıp soğuk suyun içine batırdı. Bezi sıkıp Çınar'ın alnını, boynunu, kollarını sildi. Bunu beş altı kez tekrarladıktan sonra buz torbasını Çınar'ın alnına koydu. Yaklaşık yarım saat sonra Çınar'ın ateşine baktığında biraz olsun ateşinin düştüğünü görerek memnuniyetle gülümsedi.

Bu mutlu anı kapı kilidinin sesi bozmuştu. Esin bu sesi duyar duymaz koşar adım kapıya yönelerek Serhat daha içeri giremeden onu geri itip kendi de dışarı çıktı.

"Ne oluyor ya?"

"Burada daha fazla kalamayız."

"Anlamadım."

"Neyi anlamadın?"

"Kızım sen iyi misin? Ne demek burada daha fazla kalamayız?"

"Sen gayet iyi anladın ne demek istediğimi. Hemen bir üst kata taşınıyoruz."

"Planımız böyle değildi."

"Plan falan umurumda değil. Ayrıca ona bu kadar sert davranma."

"İşimi bana öğretme istersen."

"İşini öğretmiyorum ben sana. Sadece yapacaklarını söylüyorum."

"Söyleme. Nasıl bir anlaşma yaptığımızı hatırlıyorsun değil mi?"

"Evet gayet iyi hatırlıyorum. Sen merak etme. Ama şartlar değişti." Bağırmıştı.

"Bana bak..."

Neden sonra duydukları gümbürtü sesiyle birbirlerine bakakalmışlardı.

"Yoksa."

Aynı anda kapıya yöneldiler. Önce Esin içeri girmişti. Yere yığılmış Çınar'ı görünce biran ne yapacağını bilemedi. İçeri giren Serhat'ı görünce dolmuş gözlerle sordu.

"Ne yapacağız şimdi? Ya duyduysa?"

"Arkadaşım ne diyeyim ben sana. Her şey düzgün giderken boka kendini kendin batırdın. Artık gerisini sen düşün."

"Ya duyduysa?"

"Kızım ne bileyim ben? Ya duyduysa, ya duyduysa? Yeter artık."

Esin Çınar'ın yanında diz çökmüştü. Hemen yanı başında duran Çınar'a özlemle baktı. Her zaman olduğu gibi şimdi de özlemle bakıyordu Çınar'a. Yerde yatan Çınar'ı iki kolunun arasına alıp dizlerine yatırdı ve dudaklarından usulca öptü. Gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü.

"Özür dilerim aşkım. Çok özür dilerim. Her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım. Çok özür dilerim."

MAHKUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin