Bölüm - 5 -

30.2K 1.7K 48
                                    

Defne gece ağlayarak uyumasından kaynaklanan bir baş ağrısı ile güne merhaba demişti. Keyifsizce sabahlığını giydi. Ayağına da yanlarından uzun kulakları sarkan pembe tavşan görünümlü pofuduk terliklerini giydi. Akşamdan makyajını silmeyi akıl edemediği için yüzü gözü siyah ağırlıklı yer yer pembeli kremli akmış ve çirkin bir şekle bürünmüş renklerle donatılmış gibiydi. İyice dağılan saçını gelişi güzel bir şekilde toplayıp tokadan firar eden birkaç tutamı bezgin bir şekilde kulağının arkasına sıkıştırdı. Ayaklarını yerde sürüyerek tembel bir pandadan farksız görünümüyle merdivenlerden inip mutfaktan kendisine bir fincan kahve doldurdu ve yine aylak hareketlerle ayağını yerde süründürerek salona geçip kanepeye vücudunu patates çuvalını sırtından atan bir hamal gibi bıraktı. İki elinin arasına aldığı kahve fincanını sıkıca tutmuş usulca kahvesini yudumluyordu. Hizmetli kızlardan birisi yanına gelip " Başka bir arzunuz var mı Defne hanım?" diye sordu genç kıza kaş göz yaparak kıvranıyordu resmen yerinde. Defne'nin afyonu henüz patlamadığından kızın ne yapmaya çalıştığını anlayamamış bir şekilde boş gözlerle baktı hizmetliye. Sonunda akıl edip de kızın kafası ile işaret ettiği tarafa bakınca sessizce kahvesini içen adamı görüp kısa devre afallama molası vermişti. Bunun burada ne işi var? Diye sorar gibi hizmetli kıza gözlerini kıstı. " of bu gün bitmez, böyle güne mi başlanır ya!" diye söylendi kahve bardağını ağzına dayayıp kısık sesle. Güne bu muşmula suratın sıfatıyla başlamıştı ya artık bu günden bir hayır beklemesi mümkün değildi.

Olduğu yerden fırlayarak fark edilmediğini düşünüp – nasıl bir akıl bunu düşünürse artık- usulca odasına geri dönmeyi planlasa da adamın göz ucuyla ona baktığını yakalamıştı maalesef. " çok affedersiniz ben sizi görmemiştim." Dedi utanmış ve ezilmiş bir şekilde yapmacık tebessümüyle açığını kapatmaya çalışarak. Adam başını öne eğip " Sorun değil. Anneniz sabah erken gelmemi söylemişti. Bugün bahçeleri ve fabrikayı görecektim ama ben fazla erken geldim sanırım." Dedi, sıkıldığı ses tonundan kendini belli ediyordu. Defne saatine bakınca on bire yaklaştığını gördü. Erken mi? Öğlen olmuştu neredeyse. Tabi Melda Sultan henüz uyanmamıştı ve hizmetlilerin onu uyandırmaya cesareti yoktu. Çok güzel! Defne elleriyle zaten dağınık olan ve tutam tutam saçların firar etiği kumral saçlarını karıştırıp " Ben üzerime daha rahatsız bir şeyler giyip geleyim o zaman. Sizi de böyle karşıladığım için özür dilerim, kusuruma bakmayın." Dedi yüzü kızarmış mahcup bir halde. Süpürgesini kaybetmiş bir cadı rolüne layık görüntü sergiliyordu şuan. " Bence bu haliniz daha normal ." diye söylendi adam mırıldanır gibi anlaşılmayacak bir sesle. Ama defne odanın sessizliğinde neredeyse net bir şekilde duymuştu adamı, maalesef. Bir süre adamın başında ne diyeceğini bilmeden –ağzına gelen hakaretleri sıralamamak için kendini zor tutarak - öylece dikilince " Ben mi giydireceğim sizi?" diye sinirle soludu Murat. Kızın odaya yaydığı kekremsi portakal kokusunu sevse de yüzünü görmemeyi tercih ediyordu mümkünse. Yarım saattir ev ahalisinin uyanmasını bekliyordu ve ilk gördüğü de geceden kalma, şımarık, züppe ve hoppa bir kızdı. Şirketi büyütmek için bu kadar ısrarcı olmasına pişman olmaya başlıyordu ya hadi hayırlısı!

Defne adamın kovar gibi kükremesinin ardından ucunu sivrilttiği kelimeleri istemeyerek yutarak kendine gelmiş ve merdivene doğru yürümeye başlamıştı. Bir yandan da " Kıro ne olacak! Hanzo! Yontulmamış kalas!" diye söyleniyordu. Ve ardında o tanıdık portakal kokusunu adama emanet bırakıp merdivenlerden çıktı sinirle.

Genç kız yukarı çıkar çıkmaz Melda sultanı zorla da olsa uyandırmış sonra odasına geçip hazırlanmaya başlamıştı. Nasıl olsa adamın ilgisini çekememişti iki gündür bu gün Pelin'i kızdıracak şekilde rahat bir şeyler giyme kararı almıştı. Dolabındaki en sevdiği elbiselerden biri olan beyaz, askılı, bol kesim, etekleri hafif işlemeli uçuşan uzun elbisesini giydi. Kulağına bilezik büyüklüğündeki halka küpelerinden geçirip kollarına da rengârenk bileziklerinden taktı bolca. Renkli püskülleri ile en sevdiği çantalarından birini de telefonu anahtarı ve cüzdanı ile doldurdu. Saçını tepeden toplayıp yüzüne de hafif renk veren bir makyaj yaptı. Aynaya bakıp kendini görünce " Oh mis gibi oldum işte!" diyerek kendi görüntüsüne bir öpücük attı memnuniyetle.

Portakal Kokulu Kız  !!! Kitap Oldu !!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin