Meyve bahçesindeki iletişim sorunları fabrikada da giderek yoğunlaşan bir kıvamda artarak devam etmişti. Defne Murat'a yaklaşmak istedikçe adam yaratık görmüş yeni gelin gibi kaçıyordu kızdan. Genç kızın markajından o kadar bunalmıştı ki yorgun olduğunu bahane edip akşam için müsaade istedi. Yalnız takılacakmış paşam!
Defne'nin ve Melda Hanım'ın aynı anda suratı asılmıştı. Melda Hanım duruma direk müdahale edemese de Murat'a kızını sık sık övüp onların rahatça konuşup kaynaşabileceği ortamlara çekmeye çalışmıştı kendi çapında. Kızıyla konuşmaya da cesareti yoktu kadının. Zaten defne de annesiyle her göz göze geldiklerinde nefret ve öfkeyle bakarak kadını uzaklaştırıyordu kendisinden. Bakışları bu kadar yakıcıyken genç kızın zehir zemberek sözlerini duymaya hiç niyeti yoktu kadının. Hem kızcağız deniyordu en azında. Başarılı olamasa da bir şeyler yapıyordu ve bu durumun sorumlusu Melda Hanımdı, kendine bunu itiraf edemese de öyleydi. Güzel ve alımlı bir kızdı Defne, hiçbir çaba sarf etmeden bile istediği erkeği elde edebilirdi oysa. Ama bu Murat denen adamda iş yoktu belli ki. Melda Hanım'a bile soğuk ve mesafeli davranmaya özen gösteriyordu. Neredeyse bakışlarını bile kaçırıyordu kadından.
Defne o geceyi odasından çıkmadan öfkeli ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde geçirdi. Şimdiye kadar erkeklerin onu bunaltmasından rahatsız olan bir kızdı. Şimdi ise kendisini bir kıroyu bile etkileyemeyecek kadar çirkin ve işe yaramaz hissediyordu. Görünmez olmak ya da bir oyuk bulup yıllarca orda yaşamak istiyordu. Ya Barış? Barış'a ne olacaktı? Onun yüzüne nasıl bakacaktı? Hiçbir şeyden haberi olmayan masum prensi tedavisine devam edemezse kaza geçirdiği ilk günlerdeki gibi boş bakan gözlerle ablasına hiç tepki vermeden, bir ölüden farksız o haline geri mi dönecekti? Hayır! Buna izin veremezdi genç kız. Defne'nin yeni bir plan yapması lazımdı ve en hızlı şekilde o parayı bulmalıydı. Nasıl olacağını bilmese de yapması gerekeni biliyordu bu da bir başlangıç sayılırdı.
Ertesi gün sabah erkenden Pelin'in yanına gitti. Çok değerli Murat beyefendisi o gün için öğle saatlerinde İstanbul'a geri dönecekti. Mağlubiyeti acı bir şekilde kabul eden Defne'nin adamı öpücüklerle uğurlamaya hiç hevesi yoktu. O mendebur suratlıya muhtaç olmaktansa yeni çözüm yolları düşünmeye karar vermişti. En doğru yol buydu, en başından böyle yapması gerekirdi aslında! Zevksiz kıro! Tipine tükürdüğümünün suratsızı! Çakma mafya bozuntusu! Polat Alemdarın yandan yemişi!
" Tamam, kızım sakin ol. Bence adam sana hiç yan gözle bakmadıysa gay olabilir. Yok, yok kesin gaydir o. Yoksa şeyim olsa ben bile çıkardım seninle." Pelin arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyordu. Böyle güzel bir kızı ret edebilecek erkeğin var olması imkansızdı. Pelin'in sevgilisi olan çocuklar bile Defne'ye sarkardı bir şekilde. Yolda yürüdükleri zaman bir gören erkek bir daha dönüp uzun uzun bakardı genç kızı iyice süzmek için. Şimdi bu adam böyle zührevi hastalığı varmış gibi kaçtıysa kızdan gay olmasından başka mantıklı bir ihtimal kalmıyordu durumu açıklamak için. Mantıklı bir açıklama bulmanın memnun tebessümü Pelin'in yüzüne yayılmıştı. Tabi canım, kesin böyle olmalıydı!
Defne pek tatmin olmasa da adamın gay olma ihtimali bir yanını teselli etmişti hafiften. Sıkıntılı bir şekilde nefesini boşalttı göğüs kafesinden.
" Peki şimdi ne yapacağım ben?" diye sordu kendisiyle tartışır gibi biçare ve bir beklenti içinde. Sesinde hüzün ve çaresizlik hüküm sürüyordu. Bakışları nemli ve pusluydu. Kendini tutmasa her an gökyüzünden boşalan bir fırtına gibi sağanak halde gelmek için hazırda bekliyordu gözyaşları.
" Bak şimdi güzelim. Önce bir güzel kahvaltımızı yapacağız sonra hastaneye gidip dedemi ziyaret edeceğiz. Son zamanlarda çok duygusal ve alıngan oldu." Pelin yaşlı adamın duygu hallerine Anlam veremediğini belli etmek için gözlerini devirdi. "ondan sonra da bizim tayfa ile buluşuruz biraz kafamızı dağıtırız. Ve oradan da bizim gizli sığınağa geçer kafa kafaya verip bir çözüm yolu ararız. Arkadaşın her zamanki gibi planı yaptı pompişim. Hadi şimdi hazırlan bakayım!" Pelin önce Defne'ye bir göz kırptı sonrasında genç kızı oturduğu koltuktan çekerek kaldırdı ve öteleyerek hazırlanması için harekete geçirmeye çalıştı. Beraber güzel bir kahvaltı yaptılar. Defne'nin pek iştahı olmasa da Pelin zoraki bir şekilde ağzına lokmaları tıkıştırmıştı kızcağızın.
Kahvaltıdan sonra hazırlanıp hastaneye geçtiler. Muzaffer amca, kızları gördüğüne pek sevinmişti. Pelin'e biraz sitem etse de Defne'yi görünce çocuk gibi ağlamaya başlamıştı. Kalp ameliyatından sonra iyice duygusallaştığı doğruydu. İki lafından birinde ya sitem ediyor ya da sesi titreyip ağlamaklı oluyor ve hatta hiç çekinmeden ağlamaya başlıyordu koca adam. Birkaç saat Muzaffer amcanın gönlünü yaptıktan sonra görevlerini Pelin'in annesine devredip arkadaşlarıyla buluşmak için hastaneden ayrıldı bitirim ikili.
Buğra, Koray ve Özge buluşacakları kafeye çoktan gelmiş cam kenarındaki bir masada oturmuş kızları bekliyorlardı. Pelin ve Defne gelince selamlaştıktan sonra içeceklerini söyleyip sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiler.
" Buğra Merve'ye ne oldu? İşi mi vardı yoksa?" diye sordu Pelin alayla.
" Arıza yaptı değiştirdim." Diye umursamaz bir cevapla geçiştirdi buğra, dudaklarını küstahça kıvırarak.
" Bozulan arabanı mı değiştiriyorsun abi?" diye tersledi Koray Buğra'yı.
" Ne fark eder oğlum ikisi de arıza yaptı mı değiştireceksin. Hayatın kuralı basit!" Buğra küstahlığına devam edince Özge bozulup suratını astı. Buğra Koray'ın aksine görüştüğü kızlara pek önem vermez en ciddi şekilde görüştüğü bir kızı sudan bahanelerle iletişimini koparabilirdi bir daha da geriye dönüp bakma gereği hissetmezdi. Bu yüzden de uzun süreli bir ilişkisi olmamıştı hiç.
Defne düşünceli bir yüzle oturuyor pek konuşmuyordu. Hatta derinlere dalıp gittiği ve ortamdan koptuğu da sıklıkla vuku buluyordu. Birbirlerini duygusal anlamda kollamak konusunda tecrübeli olan grup elemanları kızın üzerine gitmemeye çalışıyordu. Kahvelerin ardından acıktıklarını hisseden gençler yemek için başka bir mekana geçtiler. Ak deniz manzaralı bu mekan bile Defne'nin daralan ruhunu ferahlatmıyordu. Arkadaşları yemekte genç kızı neşelendirmek için bin türlü taklalar atsa da Defne'nin aklı genelde ortamdan farklı takılıyordu.
Yemekten sonra genç kıza grup terapisinin iyi gelmeyeceğini idrak eden Pelin iyice gerilmişti. Koray, buğra ve Özge'den ayrılan ikili kutsal mekanlarına doğru geçmeye karar verdiler. Sahildeki kayaların arasında keşfettikleri bölgeye geldiklerinde gün iyice ağarmış ve hafif, tatlı bir serinlik sarmıştı havayı. Bir süre sessiz ve düşünceli bir şekilde içeceklerine odaklanan ikiliden sessizliği bozan –tabi ki- Pelin olmuştu.
" Bu ne kızım ya! Böyle giderse ayyaş olup çıkacağız biz bak benden söylemesi." Dedi yarı gevrek bir sırıtışla.
" Canına yandığım meret bir işe yarasa bari. Sanki zihnimizi açıp dünyayı güzelleştirecek!" defne tiksinerek elindeki şişeye baktı. Her sıkıntılı zamanında bu şişe yarenlik yapmıştı ona bir şekilde ama bir hayrını gördüğünü de söyleyemezdi nedense. Sigara kadar gereksizdi ama yine de sıkılınca beynini uyuşturmak istiyordu bir şekilde.
" Haklısın vallahi. Karaciğerimize eziyet etmekten başka bir halta yaramıyor ama yine de iyi gidiyor be!" Defne elindeki şişeyi sallarken yalpalayarak Defne'nin yanına yürüdü. Tuttuğu şişeyi Defne'nin elindeki şişe ile tokuşturunca 'trink' diye bir ses çıkardı.
Genç ikili saatlerce konuşup demlendiler. Bir sonuca ulaşamasalar da beyin sinyalleri giderek sıkılıp gerçek hayat ile bağlantıları kopmaya başlayınca eve gitme vakitlerinin geldiğini idrak ettiler. Aslında idrak kabiliyetleri o an pek sağlıklı çalışmasa da iyice sıkılmışlardı büyük ihtimalle. Pelin Defne'yi kendi evlerine götürmek istese de mantığı pek yerinde olmayan genç kız " Ben Barış'ın yanına gideceğim!" diye ısrar edince çaresiz bir kabullenişle kızı evine bırakmıştı.
Defne eve geldiğinde karşılaşmayı hiç beklemediği bir sessizlik hali hakimdi ortama. Melda Sultan bu saatte uyumazdı ya demek ki genç kız bayağı gecikmişti. Sessizce merdivenlerden çıkıp odasına girdi. Işığı açmadan ve üzerini bile değiştirme zahmetine girmeden direk kendisini sıcak ve yumuşak yatağına attı. Ve yastığına sımsıkı sarılıp uyumaya başladı.
Gecenin bir yarısı çalan telefon alarmının sesi ile –kim kurdu bu alarmı şimdi?- gözlerini istemese bile zoraki olarak kısık bir şekilde araladı. Telefondan sızan ince ışığın odayı hafifçe aydınlatması ile yanında kıpırdanan karartıyı görünce çığlığı basıverdi genç kız. O çığlık kim bilir kaç metre ötedeki evlerden bile duyulmuştur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...