Evden içeri girdiklerinde özlediği bir dostuna kavuşmuş kadar sevinmişti Defne. Eski dostunu uğurladıktan sonra yeni dostuna gelmiş gibiydi. Derin bir nefes alıp " Evim güzel evim." Diye mırıldandı. Nasıl da sahiplenmişti bir sene kalacağı bu hapishaneyi. Kokusunu bile kodlamıştı aklına. Hırçın bir denizden gelen yumuşak, tuzlu bir koku hâkimdi bu eve. Tıpkı kocası gibi kokuyordu. Ve onun gibi sakindi. Balkona çıktığında gördüğü manzara ile ilk aklına gelen Murat'ın kıyısına deniz değen mavi gözleriydi. Bu ev Defne'yi kocasını sevmeye iten mazeretiydi belki de.
" Ne yapacağız şimdi?" diye sordu Murat salona geçtiklerinde. Televizyon izlemeyi pek sevmezdi. Vakit ikindi vaktiydi. Yapacak çok da bir şey yok gibiydi.
" Sana kahve yapayım mı?" dedi Defne hevesle.
Murat gözlerini kısmış bir şekilde Defne'ye bakarak bu hevesin nereden geldiğini düşündü önce. " Olabilir. Ben de namazımı kılayım. Balkonda otururuz o zaman."
" Tamam. Kahven şekerli mi olsun?" dedi Defne babasından harçlık koparan mutlu bir kız çocuğu gibi yerinde zıplayarak.
" Türk kahvesi mi yapacaksın?" Murat şaşırmıştı. Nedense bu kızı elinde mocho, latte falan düşünürdü. Türk kahvesi imajına ters düşüyordu bir kere.
Defne gözlerini devirdi. " Asiye öğretmişti nasıl yapıldığını. Sen seversin diye düşünmüştüm. İstemiyorsan yapmam yani." Dedi alınganlıkla. Yüzü düşmüş dudakları bükülmüştü hemen.
" Severim tabi ki. Orta şekerli olsun o zaman." Dedi Murat. Sanki yalandan evlenmemişti de küçük bir kız çocuğu evlat edinmişti. Zaten Defne'nin bu masum, doğal ve çocuksu halleriydi kendi eksenine çeken adamı. Bir girdabın içine dalmış direncini kaybediyordu giderek. Başı dönse de hoşuna gidiyordu döne döne kaybolmak. Uzun zamandır ruhunun yakaladığı en güzel kayboluştu bu. Bir çift yeşil gözde kaybolup gitmek istiyordu kalbinin en savunmasız yanı.
Murat namazını kılıp balkona geçtiğinde Defne iki fincan Türk kahvesini ve ortaya da bir tabak gofret ve çikolatayı yığmış masada bekliyordu. Bir süre sessizce manzaraya bakıp kahvelerini yudumladılar.
Bir süre sonra Defne ortamdaki sinir bozucu sessizliği bozarak" Denizi seviyorum." Dedi sayıklar gibi.
" Bana Allah'ı hatırlatıyor." Dedi Murat, memnuniyetle manzarayı seyrederken.
" Nasıl yani?" diye sordu Defne şaşkın bakışlarını Murat'a doğru yöneltirken.
" Onun büyüklüğünü, yarattığındaki azameti ve güzelliği görüyorum. Kudretine şahit oluyorum. Ve bunları gören gözüme şükrediyorum önce. " diye başladı Murat. Sanki hayalini anlatır gibi dalıp gitmişti güneşin iyice parıldattığı mavi denizin görüntüsüne.
" Bazen dindar biri oluyorsun. Bazen mafya oluyorsun bazen de dolandırıcı gibi konuşuyorsun. Seni çözemedim. Gerçi çözmek de istemiyorum. Çünkü bu halin kafamı karıştırıyor." Diye söze başladı Defne. Buradan bir itiraf çıkar mıydı acaba?
"Hangisini daha çok seviyorsun?" dedi Murat. Seviyorsun mu dedi o?
" Nasıl yani?" dedi Defne afallamış bir şekilde Murat'a bakarken. Tam da şurada lafa girmişti inceden kızcağız böyle de ağzına tıkılmaz ki ama söyleyecekleri!
" Yani Mafya Murat mı, dindar Murat mı, dolandırıcı Murat'ın mı yanında daha rahat ve güvende hissederdin kendini? " Murat samimiyetle soruyordu bu soruyu. Kızın aklını daha da karıştırmak değildi niyeti. Ama nasıl beceriyorsa her defasında daha da bulanıklaştırıyordu genç kızın duru sularını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...