Yaklaşık iki saat süren işkence gibi bir törenin ardından iyice ıssızlaşmış olan merasim alanındaki boş bir masada mayışmış bir şekilde oturuyordu gelin ve damat. Melda Hanım henüz evlerine gitmemiş olan son konuklarıyla ilgileniyor bir yandan da organizasyon şirketi ile hararetli görüşmeler yapıyordu. Pelin bir başka masada Koray, Buğra ve onların kız arkadaşları ile eğleniyor gibi görünüyordu. Bol kahkahalı bir muhabbetin ortasında oldukları uzaktan bile fark ediliyordu. Aslında onlar da düğünü bir an önce bitirip arkadaşlarını gerdeğe göndermeyi bekliyorlardı belli etmedikleri bir sabırsızlıkla.
" Şimdi ne olacak?" dedi Murat, bıkkınca boş masalara bakarken. Çok yorulmuş ve iyice bunalmıştı. Tek tek masaları gezmeleri bir yana, Defne'nin erkek arkadaşları ile olan vıcık vıcık samimiyeti de yıpratmıştı adamın sinirlerini. Kıskanmak değildi onu bu hale sokan nerede duracağını bilmemesine olan kızgınlığıydı. Kadınların ve erkeklerin hiçbir sınır koymadan laçka bir şekilde yaşadıkları ilişkileri sevmiyordu adam. İki ayrı cins birbirine nikah düşüyorsa eğer kanka olamazdı. O kadar! Bütün gece içinden sövmüştü zaten bu saçma namusluluk oyununa kendisini balıklama soktuğu için. Hem de hiç gereği yokken. Yani bu adamlarda namus kavramının genişliği göz yaşartacak cinstendi sonuçta.
" Sanırım yarım saate kadar düğünümüz biter ve bizi annemin otelde ayırttığı odamıza bırakırlar. Yani umarım yarım saatten uzun sürmez." Dedi Defne topuklu ayakkabısından çıkarttığı ağrıyan ayaklarını masanın altından doğru çaktırmadan ovalamaya çalışırken. Yorulmuştu genç kız. Ama onu en çok yoran gece boyunca yanında suratsız bir ifade ile duran damat bozuntusunu idare etmekti. Sanki bütün konuklara tepeden bakıyordu üstün yaratılmış ukala beyefendi!
" Aynı odada mı kalacağız yani?" dedi Murat gözlerini şaşkınlığını belli eden bir şekilde irileştirerek. Bu durum adamın pek düşünmediği bir ayrıntıydı. Kalbi sıkıştı sanki. Bir bu eksikti yani!
" Yani biz evlendik değil mi?" Defne alay eder gibi gözlerini devirdi adama. Bu adamın kendisinden neden bu kadar ürküp kaçtığını anlayamamıştı genç kız, gaylerle iyi geçinirdi hâlbuki. " Ayrı odada kalırsak hemen duyulur ve bunun hiç hoş bir durum olacağını sanmıyorum." Diye ekledi, bir yandan başını geriye atıp boyun kaslarını rahatlatmaya çalışıyordu. Bütün kemikleri ağrıyordu sanki.
Bu konuşmanın ardından neredeyse yirmi dakika boyunca Murat düşünceli bir ifade ile Defne ise yorgunluktan pelte olmuş bir şekilde masada sessizce oturdular. Melda Hanım gelip de bu huzur dakikalarını bozana kadar sürmüştü mutlu anları.
" Evet çocuklar, düğün bitti. Yani sayılır. Birkaç kişi kaldı ama onları ben hallederim artık. Biliyorum çok yoruldunuz. Bence artık otele geçme vaktiniz geldi taze evliler." Dedi kadın sıfatları iyice dağılmış olan gelin ve damada acıyarak bakarken yalancı bir gülümseme göndermeye çabalayarak.
Murat iyice yayıldığı pofuduk sandalyeden doğrulup oturuşunu dikleştirdi önce. Sonrasında gayet ciddi ve net bir ifade ile " Bize şimdi bir imam ve iki tane şahit gerekiyor. Dini nikâhımızı da yapıp bu işi tamamına erdirip öyle otele geçebiliriz sanırım." dedi. Konuşması gayet otoriter ve kararlıydı.
Melda hanımın bu işe bozulduğu asılan surat ifadesinden belli oluyordu. İmam nikâhı yaptırmak da ne demekti şimdi bu dar vakitte? Gereksiz dini bir formaliteydi sonuçta. Yine de çabuk toparladı kendini kadın. Böyle keyifli bir gecede tatsızlık yaşamak istemiyordu cici damadı ile. " Ah tabi ben hemen ayarlıyorum." Dedi yapmacık bir hevesle. İçinde, karşısında ahkâm kesen ukala adam için pek güzel sözler sarf etmediği çatılan kaşlarından okunuyordu gençlerin yanından ayrılırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...