O gece uykusunda gördüğü masallardan devşirme rüyalardan sonra sabah erkenden kalkmıştı Defne. Geceki yorgunluğundan eser yoktu şimdi. Her ne kadar erken kalktığını düşünse de kızların yatağını boş görünce yine de geç kaldığını anladı genç kız. Buralarda gün bayağı bir erken başlıyordu demek ki. Genç kız aşağıya indiğinde sofra kurulmuştu. Hatta Murat ve Eniştesi de birkaç dakika sonra gelmişti bile.
Keyifli bir kahvaltı yaptılar beraber. Bu sırada Murat Defne'ye kaçamak bakışlarla bakıyordu sürekli. Genç kızın üzerinde bir önceki gün giydiği ve yerel olduğunu sandığı mor çiçekli şalvarı vardı. Sabah biraz serin olduğu için üzerine beyaz bir hırka giymiş başına da mor çiçekli bir tülbent takmıştı. Bu hali ile köyün en güzel kızı olmuş ve Murat'ın gönlüne tam doksandan bir gol daha atmıştı. Her giydiği ile ayrı bir şekilde güzel olabiliyordu bu kız. Evet, kesinlikle meleklerden bir tüy almış olmalıydı.
Defne ise tüm iştahı ile kahvaltısını yapıyordu. Bu temiz hava midesine yanlış sinyaller gönderiyordu. İştahı oldukça açılmıştı genç kızın. Her yediği yiyeceğin tadı daha bir farklı daha bir lezzetli geliyordu genç kıza. Tüm zevkini çıkararak sahanda yumurtasının sarısına ekmeğini banarken Mustafa'nın eniştesi " Kahvaltımızı çabuk edelum. Dedeme uğrayacağuz daha." Dedi telaşe ile. Defne kocasına şaşkınca bakınca Murat " Düğünden önce yaşayan en büyük akrabamız olan dedemin elini öpüp hayır duasını almamız adettendir." Diye açıklama yaptı karısına. " Bu kıyafetleri çıkartıp bir elbise giyersen üzerine daha yerinde olur." Diye de eklemeyi ihmal etmedi. Bu kıyafetler yakışmıştı ama sevgili karısının bilmediği şey bunların günlük kıyafet olduğu ve iş yaparken giyildiğiydi. Tabi Defne'ye ilginç gelince tüm gün giymek isteyebilirdi yerel kıyafet diye.
Defne kahvaltı sonunda üzerine Murat'ın seçtiği elbiselerden birini giydi. Bu odadaki küçük aynadan pek belli olmasa da kocasının üzerine yakışan renkleri bulduğunu fark etmişti. Turkuazı daha bir sevmeye başlamıştı şimdi. Evden çıkarken başına turkuaz desenli bir tülbent taktı Fadime abla " ha puralara çok çöze batarsun o saru saçlarila. Buni tak, bak nasi da yakuştu maşallah." Demişti tülbendi kızın kafasına geçirirken.
Kızları evde bırakıp dedenin kaldığı amcanın evine doğru geçtiler arabayla. Burada da coşkulu bir sevgi ile karşılandılar. Hemen baklavalar sarmalar dolu tabakları servis edildi misafirlere. Dede yaşı iyice ilerlemiş, zayıf, cildi pörsümüş dişleri dökülmüş bir adamdı. Kafası da gidip geliyordu. Murat elini öperken " Ha pu uşak çimdu?" diye sordu yanındakilere. " Torunun dede. Hani oğlun vardı ya Ahmet onun oğluyum ben." Diye kendini tanıtmıştı Murat. Adam bunu misafirlik süresince birkaç kere daha sormuştu. " Hiç sanmayrum punun benden çıkacağuna. Pek da çirkinmuş da. pu pizdan değildur." Diye de dışlamıştı her defasında torununu.
Sonra Defne'ye dönüp " bu hanum kizumuz çimdu? Pek da cüzelmuş." Diye kur yapmaya başlıyordu adam. " Dede o gelinin." Diye tanıtsalar da yaşlı adam Defne'ye göz koymuştu bir kere. " sevdan var midur? Yavuklun var midur?" diye sık sık soruyordu genç kıza göz süzerek. Ve etrafındakilere dönüp " Ha pu kizu pağa alun tiyrum size. O gada." Diye de emir veriyordu yaşlı adam.
Murat dedesinin bu haline gülüp geçse de Defne biraz rahatsız olmuş gibiydi. Aslında dede gençken oldukça çapkın bir adam olduğu için yaşlanınca da zararsız ama yine çapkın bir adam olmuş ve yanına gelen kızlardan beğendiklerine kur yapmayı neredeyse adet edinmişti. Adamı tanıyanlara komik ve eğlenceli geliyordu bu haller ama Defne biraz yabancı olunca ve bu tür davranışlara karşı da alerjisi olunca garipsemişti biraz. İyi ki kocası yanındaydı. Ah varlığından bile bu kadar güven duyduğu bu adamdan nasıl ayrılacaktı bu kız böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...