Defne gözlerini açıp haftalardır aşina olduğu avizeyi görünce " Sanırım pazartesi sendromu yaşamaya başlıyorum." Diye söylenmeye başladı. Rüya gibi, masaldan çıkma bir Pazar tatilinin ardından sıkıcı bir pazartesiye ve devamında da daha sıkıcı bir haftaya başlamış bulunmaktaydı. " Tebrikler Defne!" diye yapmacık bir teşvikle kendini tebrik etti. Hayatının bu bunalımlı gidişatından kendisi sorumluydu. Aslında garip bir mazoşist duygu ile halinden memnundu genç kız. Özellikle son günlerde gördükleri ve hissettikleri daha önce yabancı olduğu duygular, yerler ve insan(!) onu bambaşka âlemlere götürüyordu. Sanki bu güne kadar ruhunda sürekli yaşam enerjisini sızdıran bir çatlak ya da koca bir delik vardı ve keşfettiği bu yeni duygular o deliği ya da çatlağı kapatacak en uyumlu şeydi. Hayat yapbozunun eksik parçası gibiydi bu duygu. Bu parçanın yerini bilse de ruhunun boşluğuna koyacak cesareti kendinde bulamıyordu Defne. İçinde, kalbinin en derinliklerinde, bilinmeyene karşı beslediği korkak ve endişeli bir tereddüt zinciri vardı, ruhunun ayaklarına bağlanmış bir pranga misali hayali bir zincirdi bu.
Genç kız isteksizce doğruldu yatağından ve derin bir nefes alarak vücudunu iyice gerdi. Şimdi haftalardır yaptığı gibi mutfağa geçip kahve suyunu koyacaktı su ısıtıcısına. Tavşanlı terliklerini ayağına giyip tavşanların kulağını yere sürüyerek mutfağa doğru geçti. Masaya serilmiş kahvaltılıkları görünce önce gözlerini birkaç defa kırpıştırmayı denedi. Peynir, zeytin ve diğer kahvaltılıklar yerinde duruyordu her göz kırpışında. Sonra iyice ovuşturdu gözlerini. " Allah'ım ben uyanmadım mı hala acaba?" diye sesli bir şekilde söylendi kendi kendine. Daha sonra bunu içinden söylemiş olmayı dileyecekti belki de.
" Uyanmış gibi görünüyorsun ama sen bilirsin tabi." Dedi kapı tarafından gelen o tanıdık ve alaycı ses. " Ay!" diye bir nida koparıp yerinde hafifçe zıpladı genç kız. Bu ne biçim bir sabahtı böyle? Hazır kahvaltılar, sinsice yaklaşan kocalar!
" İyi misin?" diye şaşkın ve endişeli bir halde sordu Murat, korkuyla yerinde zıplayıp ayağını önündeki sandalyeye çarpan genç kıza. Bu kadar korkulacak ne vardı anlamadı adam. Nedense bugün işe gitmek gelmiyordu içinden. Karşısında dağınık saçları, çizgi film karakterli pijaması ve yine o ölü tavşan gibi yatan terlikleri ile tüm doğallığını sergileyen kızı izlemek istiyordu bütün gün. Onunla konuşmak ve onunla vakit geçirmek istiyordu. İçinde büyüyen bu istekten, bu saçma duygudan hoşlanmıyordu ama buna engel de olamıyordu maalesef.
Defne ayağını hafifçe ovalarken " iyiyim, bir şey yok." Dedi. Yüzü acıyla gerilmişse de adama şaşkın gözlerle bakmaya devam ediyordu. Sanki gördüğüne inanamamış gibi. Ya da ne yapacağını bilemez gibi desek daha güzel olurdu belki de.
" Tamam o zaman. Çay hazır. Kahvaltımızı yapabiliriz." Diyerek genç kızı masaya oturması için yönlendirdi Murat sözleri ile. Bir yandan da dolaptan çay bardaklarını çıkarmaya başlamıştı. Ve demlikten doldurduğu çay bardağının birini Defne'nin önüne koyup kendi bardağını da alarak masada tam kızın karşısına gelen sandalyeye oturdu usulca.
Defne gözleri irileşmiş ve bakışları afallamış bir halde çekingen hareketlerle çayından bir yudum aldı Murat mütebessim bir yüzle karşısında oturuyordu. " Sen işe gitmedin mi?" diye sordu sonunda Defne, kaşlarını çatmıştı ve hala bulunduğu duruma inanamamış gibi bir hali vardı.
" Oradan gitmiş gibi mi görünüyorum?" dedi Murat alayla. " Siz bütün gece arabada keyifle uyurken ben direksiyon salladım prenses. Bugün işe biraz geç gidebilirim sanırım. Yani izninle!" Murat'ın keyifli yüzüne yapmacık bir sinir hâkim olmaya başlamıştı. Şimdilik yapmacık olan bir sinir haliydi bu elbette!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...