umarım bayramınız güzel geçmiştir arkadaşlar. tatilden döndüm ve hemen bölümü yazdım.
keyifle okumanız dileğimle..
**
O gece iki ayrı galaksiden gelen iki ayrı yabancı gibi odalarına girdi genç çift. Defne yatağında homurdanarak huzursuzca yatarken Murat kendi ile mücadele etti gece boyunca. Onun birini sevmek için ne vakti vardı ne de hevesi... Yine de dibine doğru çekildiği bir kuyuya düşmüş ve kıskıvrak yakalanmış hissediyordu kendisini. Ne kadar inkâr etse de, o çok güvendiği otokontrolünü devreye soksa da, elinde sıkıca tuttuğu ipin ucu yağlı bir urgan gibi kayıyordu avuçlarından. Murat karşı cinsle arasına dağlar, ovalar çizmişti vakti zamanında. Ve bu mesafeyi aşması hiç kolay değildi. Fakat portakal kokulu bu kız tüm dağlarını devirmiş ovalarını sarmıştı. Şimdi çorak bir arazinin ortasındaydı ve kendine mi yoksa kalbine mi daha yakın olduğunu bilemeyecek kadar kaybolmuştu kendi şehirlerinde.
Defne kimsenin almaya tenezzül etmediği, askıda kalmış değersiz bir eşya gibi hissediyordu kendisini. Tüm cesaretini toplayıp önünde uzanan çiçekli yola doğru bir adım atmış ve uçurama düşmüştü sanki. Önündeki uçurumu göremeyecek kadar kör ve aptal olduğu için kendine kızıyordu. Evet, Murat'ın cazibesine kapılmıştı. En savunmasız zamanlarında sığındığı, dalgalı denizi ile garip bir huzur bulduğu bir liman olmuştu genç adam. Onun kokusuna o kadar alışmıştı ki artık deniz manzarasına bile bakamazdı ömrü boyunca belki. Murat'ın sağlam basan ayakları, bir dağ gibi heybetli duruşu, istediği zamanlarda bir bilgeye dönüşmesine kapılmıştı işte. Aslında o tam bir kibir abidesiydi! Kendini beğenmişti! Defne'nin onun gözünde pul kadar değeri yoktu. Adamın pazar günleri parka çıkarıp hava aldırdığı evcil hayvanıydı genç kız. Ne acı... Bir insan kendisini ne kadar değersiz hissedebilirse o kadar değersizdi Defne'nin kalbi. Annesinin umursamadığı birini kim umursardı ki zaten! Belki de sevilecek bir yanı olmadığı içindi bunca kişiden gördüğü muamele. Kimi sevse, kime elini uzatsa öylece kalıyordu ortada; bir yetim gibi, bir öksüz gibi... Kimsesiz gibi...
Sabah kahvaltısını nemrut gibi bir suratla yapan genç kıza bakmamaya özen gösteriyordu Murat. Tüm ilgileri önlerindeki nimetteydi ikisinin de. İştahlarının olduğu da söylenemezdi hani; zeytin ve peynire bakıyorlardı keyifsizce.
Bu sırada arkalarından gelen tok bir erkek sesi tüm büyüyü bozmaya yetmişti. " Defne senin ne işin var burada?"
Buğra'yı gören Defne günler sonra tanıdık bir sima görünce sevinmiş ve hemen atılıvermişti arkadaşının kollarına. " Asıl senin ne işi var burada Buğra?" diye karşılık verdi yüzünde güller açarken.
" İş için geldim canım. Biliyorsun babamın işleri ile ilgileniyorum bu aralar." Diyerek gözlerini devirdi Buğra. " Toplantı vardı." Diye ekledi sıkıntılı bir yüz ifadesi ile. Eğlenmediği her halinden belli oluyordu. " Ee sen ne yapıyorsun?" diye sordu meraklı bir şekilde, yaptığı izahı yeterli bulmuştu belli ki.
" Ben de eşimle geldim. Onun işi için buradayız. " dedi Defne. Bunu söylerken karşı koyamadığı garip bir haz almıştı. Eşimle...
O ana kadar masada bir saksı gibi oturmuş kararmış gözlerle iki arkadaşı izleyen Murat eşim kelimesini duyunca bile yumuşamayan yüz hatları eşliğinde ayağa kalkıp " Merhaba ben Murat. Defne'nin eşiyim." Diyerek elini uzattı. Son derece soğuk ve tehditkârdı. Güçlü elleri ile muhatabının parmak kemiklerine baskı yapıp gözdağı vermeyi de ihmal etmemişti.
" Memnun oldum ben de Buğra. Defne'nin Mersin'den arkadaşıyım." Dedi Buğra sıcak, samimi ve sevecen olmaya çalışarak. Düğünden sonra ilk defa görüyordu Murat'ı ama pek de iyi izlenimler aldığı söylenemezdi. " Neyse güzellik, buralardaysan görüşelim. Öğlen gibi boş vaktim oluyor." Dedi Defne'ye dönerek. Murat'la muhatap olmak istememişti elinde hissettiği acıdan sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...