Bölüm - 40 -

25K 1.7K 137
                                    

bölümü geciktirdiğim için hakkınızı helal edin

şuan faranjitle öksüre tıskıra yazdım bölümü :/
küçük oğlum bronşit oldu büyük ana okuluna başladı ev curcuna..

keyfile okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah.. sözüm var bu hafta bir bölüm daha eklemeye çalışacağım inşaAllah...

selam ve dua ile ..


**


Defne Murat'ın evinin balkonundan aşağıda kıvrıla kıvrıla akan suya bakıyordu huzurla. Sabahın ilk ışıklarının ferahlığı okşuyordu tenini. Kocasını bayram namazına göndermenin verdiği karmaşık ruh halini tartıyordu gönlünde. Ramazanı oruç tutarak geçirmiş, kocasının kalbine işleyen kadife sesinden kuran dinlemiş, haftada bir akşam sohbete gitmiş, dini kitaplar okumuş hatta teravih için camiye bile gitmişti. Bu halini Melda Sultan görse aşağılayıcı gözlerle süzerdi kızını kesin. Belki de ruh sağlığı yerinde değil raporu bile çıkartmaya çalışabilirdi. Ama ruh sağlığı hiç olmadığı kadar iyiydi genç kızın. Murat'ın dokunduğu her bir şehri rengârenk manzaralara bürünmüştü. Neyse ki Melda Sultan bayram için Kıbrıs'ta içki ve kumarın dibine vurma planlarını bölmek istememiş ve Defne de kocası ile Rize'ye gelmişti.

Ramazanın son iftarını yapıp uçağa binmişler ve direk köydeki evlerine gelmişlerdi. Sabah da erkenden namaz için kalkan Murat camiye gitmiş ve gün ışıdığı halde eve geri dönmemişti. Defne kocasını beklerken elinde kahve fincanıyla balkondan manzarayı seyretti düşünceli bir şekilde. Burası yeşilin insanın beynini oksijenle yıkadığı ve mavinin de Murat tonunda göz kırptığı bir memleketti. İnsanları sıcak ve samimiydi. Ezan sesi o kadar yakından geliyordu ki evin içinde yankılanıyordu. Bazen camiden " Falancanın sarı ineği kaybolmuştur, bulanların insaniyet namına getirmesi rica olunur." Anonsları da duyuluyordu. Geçen geldiklerinde " Caminin çeçicini çim aldi? Çim aldiysa ceru cetursun oni." diye bir anons bile duymuştu genç kız. Bunu hatırlayınca tebessüm etti gayrı ihtiyari bir şekilde.

Kocası da arabayla gelmişti evin önüne. Lacivert kareli takım elbisesini asaletine örtmüş ve tüm yakışıklılığı ile keyifle inmişti adam arabadan. Yakışıklıydı kocası. İç gıcıklayan bir kusursuzlukla salınan gür, koyu kahve saçları vardı. Yeni kesilmiş ve özenle taranmıştı saçları, ellerini yumruk yaptı Defne. O saçlara dokunduğundaki gibi karıncalanmıştı yine. Kocasının Karadeniz'e has olan hafif büyük burnunu bile orantılı gösteren yüz hatları erkeksi ve ciddi gösteriyordu genç adamı. Yeni tıraş olmuş yanık kumral teni ateşe davet eden pürüzsüz bir kumaş gibiydi. Kocasının dolgun dudaklarının arasından ismini duyduğunda irkildi genç kız.

" Defne, üşüyeceksin öyle çıkma balkona. "

Murat karısını balkonda gördüğünde aklına ilk gelen şey üzerine bir şey giymediği için üşüyüp hasta olma ihtimaliydi. Narindi karısı. Sanki her an kırılıp dökülecek kristal bir vazo gibiydi. Sıkı sıkı tutsa elinde parçalanacak biraz serbest bıraksa düşüp kırılacak gibiydi. Sonra kendisine tebessümle baktığını fark etti genç kızın. Bir gün bayram namazından döndüğünden bu evde karısının onu bekleyeceği ümidini kaybedeli çok olmuştu genç adamın. Ama şimdi bu sahne hayal edebileceğinden bile güzeldi.

Kocasının uyarısı ile iyice heyecanlanan Defne koşarak aşağıya inip kapıyı açtı. " Neden bu kadar geciktin ki?" diye sordu telaşla. Aslında Murat ona söylemişti gecikeceğini ama yine de merak etmişti işte.

" Bayram namazından sonra cemaat kapıda bayramlaşır. Ben bayağıdır gelmediğim için hasbihal kısmı uzun sürdü. Merak mı ettin sen yoksa beni?" diye açıklama yaptı Murat keyifle. Bu sırada bir aydır doya doya sevemediği karısını da kucağına almıştı bir çırpıda.

Portakal Kokulu Kız  !!! Kitap Oldu !!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin