selam arkadaşlar :)
çok çabuk oldu değil mi :)
bir önceki bölüm için bu kadar isyan edeceğinizi düşünmemiştim açıkçası ben de gönlünüzü almak için sabah erkenden kalkıp oturdum kısa da olsa bir bölüm yazdım. umarım keyifle okursunuz..
selam ve dua ile kalın..
sizi seven yazarınız Ş. :)
*****
Murat duyduğu talepten sonra şaşkınca genç kıza baktı bir süre. Beraber mi? Yatmak mı? İşte buna sabredecek kadar gücü olmayabilirdi. Ateşi ve barutu aynı yatağa sokmak hiç de akıl kârı bir iş değildi sonuçta. Ama Defne o kadar ürkmüş ve o kadar masum görünüyordu ki, ayrıca bir nöbet ya da kriz geçirecek gibi hastalıklı durması da endişelendirmişti adamı. Kapıyı ardına kadar açıp imalı bir hal diliyle içeriye buyur etti genç kızı.
Defne gayet masum ve her zamanki pişkin tavrı ile yatağa kendini iyice gömüp mis gibi murat kokan pikeyi üzerine çekti. Murat tereddütle baktı yatağa. Karısı ile aynı yatakta yatacaktı ve bundan pek de memnun olamıyordu ne yazık ki. Kötü koca! Yavaş adımlarla yatağın kenarına yaklaştı ve ağır ağır içine girdi yatağın. İçeriye dolan portakal kokusu beyninin nöronlarını yoruyordu o anlarda. Çekingen hareketlerle yattığı yatağın ucunda her an aşağıya düşecek gibi bir pozisyonda iğreti bir şekilde yerleştirdi bedenini. " Korkacak bir şey yok. Merak etme." Dedi genç kıza teselli vermek istercesine. Bu daha çok ders ezberleten bir hoca kadar yavan ve robotik çıkmıştı adamın ağzından, duygudan histen arınmış bir şekilde söylenmiş bir söz gibiydi.
Defne yattığı yastıktan yayılan tuzlu deniz kokusu ile sarhoş olmuştu. Bir denizin ortasında olmak ya da deniz üzerinde semada özgürce uçmak gibiydi bu koku. Şimdi Murat burada olmasa yastığa yorgana sarılır onlarla aşk yaşayabilirdi. Ama artık kocası vardı. Yani yastık yorgana kokusu sinen o adam yanındaydı tüm gerçekliği ile. " Teşekkür ederim." Diye mırıldandı genç kız. Dünyanın bütün minnetini, tüm içtenliğini alıp adamın kucağına bırakmıştı bu iki kelime. Öyle ağır gelmişti Murat'a...
Murat acemi bir gülümseme ile karşılık verdi genç kıza. Defne bunu görmüyordu o anlarda belki ama zaten adamın oto kontrol mekanizması hata üzerine hata vermeye başlamıştı. Vücudu kaskatı kesilmiş her türlü uyarıya karşı tetikte bekliyordu. Konuşmaya mecali kalmamıştı.
Defne artık gök gürültülerini duymuyordu. Şimşekler ya da rüzgârın uğultusu umurunda değildi. O güvendeydi. Huzurluydu. Halinden memnundu. Tabi genç kızın aklı bir erkeğin ki gibi çalışmadığı için daha romantik bakıyordu o an yaşadıklarına. Yine de yaşanabilecek her türlü gelişmeye razı gibiydi kalbi ve bedeni.
Murat ise o anlarda bildiği bütün sureleri aklından geçirmiş ve duruma en uygun gördüklerini içinden tekrarlamaya başlamıştı bile. Bu kıza kalbinin bir zaafı vardı evet ve artık vücudu da kalbine eşlik etmeye başlıyordu. Arzu ve tutku tüm bedenini sarıyor ve dayanılmaz bir baskı yapıyordu durumu kontrol etme isteğine. Aslında neden bu karşı konulmaz istek karşısında kendini bu kadar tuttuğunu kendi de anlamıyordu. Yani yanı başındaki kız onun eşiydi -hem resmiyette hem Allah katında- ve bu kızı giderek daha çok sevdiği, varlığına alıştığı, kokusunun kalbine sindiği yadsıtılamaz bir gerçekti. Yine de Murat'ın emin olamadığı konular vardı. Bu evliliğin sürdürebilirliği gibi mesela... Ya da Defne'nin ne hissettiği... Bu hallerinin geçici bir heves olup olmadığı gibi; ne çok şey vardı aklını kurcalayan, kalbini bulandıran...
Şimdi Murat'ın aklına, şeytana uymamak için parmaklarını mum ateşine tutan genç öğrencinin menkıbesi gelmişti. Murat'ın, Harlı bir ateşte tüm vücudu yansa bu duygudan, bu arzu ve istekten arınması mümkün olabilir miydi acaba? Ey nefsim ne kadar yakınsın bana... Diye mırıldandı genç adam bezgince. Kendini sıkmaktan başına ve hatta tüm vücuduna ağrılar girmişti.
Defne ise çoktan uyku diyarına bırakmıştı ruhunu. Annesinin kucağında uyuyan bir bebek kadar keyifliydi görüntüsü. Bir ara burnunun takip ettiği koku ile Murat'a doğru yaklaşmış ve adama sıkıca sarılmıştı. Kafasını genç adamın boynuna gömmüş ve derince kokusunu içine çekmişti. Bunları yaptığının farkında bile değildi. Rüyasında, çok uzak bir diyarda, bir deniz kenarında kocası ile aşk yaşıyordu ruhu. Kocasının tüm tüylerinin ürperdiğini hissedemeyecek kadar uzaktı bedenine.
Murat genç kızın uyuduğunu anlayınca usul usul kollarını bedeninden ayırdı önce. Bu güzel kokuya vücudunun tepkisi; açken midesinin güzel bir yemeğin kokusuna verdiği tepki ile benzerdi. Fakat o Defne'ye dokunmayacaktı. Lanetini ona bulaştırmayacaktı. Bunun için anlaşma yapmıştı aklı ile kalbi.
Yataktan zorla da olsa kaçan Murat önce soğuk bir su içti. Sonrasında soğuk suyla abdest aldı. Ve kendini secdeye bıraktı. Kafasında dönen düşünceleri, hayalleri ancak bu şekilde bertaraf edebileceğini düşünmüştü. Bu duruma nasıl geldiklerini anlamamıştı genç adam. Zoraki başlayan bir evlilikti onlarınkisi. Defne Murat'ın ilk başta varlığından bile rahatsız olduğu bir kızken şimdi gün boyu kokusunu bile özlediği karısı oluvermişti. Tanıdıkça alıştığı alıştıkça gönlüne yerleştirip başköşeye koyduğu kıymetlisi, prensesi olmuştu. Bütün bu gelişmeler çok fazlaydı Murat için. O yalnızlığını seven, yarı münzevi hayatında mutluluğu bulan bir adamdı. Şimdi tüm dünyası portakal kokulu bir kız ile alt üst olmuştu. Bir çift zümrüt yeşili gözde kaybetmişti tüm benliğini. Kalbi dolanmıştı o turuncuya çalan sarı saçlara. Bir sarmaşık gibi ruhunu sarmıştı genç kızın varlığı. Ve garip bir şekilde genç adamın hoşuna gidiyordu içinde dolanıp sıkıştığı, kaybolup kontrolünü yitirdiği bu durum.
O geceyi kanepede geçiren Murat Defne uyanmadan sabahın ilk saatlerinde çıkmıştı evden, kaçar gibi. Defne sabah uyandığında gece yaşadıklarının gerçek mi rüya mı olduğunu düşündü önce. Yani hatırladığı bazı şeyler vardı ama şimdi hiç gerçekçi gelmiyordu genç kıza. Yine de Murat'ın yatağında uyanması de şüphe uyandırıcı bir gelişmeydi. Neden buradaydı? Ve Murat neredeydi?
Defne tüm gününü melankolik hallerini esir alan kuruntuları ile cebelleşerek geçirmişti. Gece olanlar bir hayal miydi acaba? O fırtına? Kocası ile uyuması da mı gerçek değildi acaba? Bütün bu hatırladıkları beyninin genç kıza bir oyunu olabilir miydi? Güzel olan ne varsa bir hayal; acı olan, can yakan ne varsa hepsi gerçek gibiydi son zamanlarda.
O geceden sonra ikilinin ilişkisi eski tutuk ve sakin günlerine geri dönmüştü. Murat geç geliyor ve çok konuşmuyordu. Defne ise reddedilmiş gibi hissediyor ve tüm alınganlığı ile tepki koyuyordu kocasının restine. Evin içinde serin rüzgârların hâkim olduğu kuru, soğuk, bereketsiz bir mevsim yaşanıyordu.
Bir gece aklını kurcalayan düşünceleri daha fazla kabında tutamayan Defne " Sen gay misin?" diye sordu Murat'a. Öyle direk ve net bir şekilde.
Bu soru ile afallayan Murat genç kıza " Efendim?" dedi soruyu anlamamış gibi. Evet, anlamamıştı gerçekten. Ne demek istiyordu şimdi bu kız?
" Merak ediyorum, gay misin yani homoseksüel misin? Erkeklerden mi hoşlanıyorsun?" diye açıklama yaptı genç kız, tavrı biraz sert ve ısrarcıydı. Artık bunu öğrenmeyi hak ettiğini düşünüyordu çünkü. Oyalanmak, kendini kandırmak ve daha fazla üzülmek istemiyordu.
" Nereden çıkardın sen bunu?" diye sordu Murat gözlerini kısarak. Soruya soruyla karşılık verip cevap konusunda nazlanmak da tam onun kişiliğine yakışır bir davranıştı tabi ki.
" Ne bileyim. Normalde başka bir erkekle seninle olduğumun onda biri kadar yakınlaşsam birkaç adım atmış olurduk. Ama seninle hiç ilerleyemiyoruz. Evet, güzel vakit geçiriyoruz. Ama ne zaman yakınlaşsak sen kaçıyorsun sanki. Anlam veremiyorum." Diye açıkladı Defne. Gayet samimiydi bu düşüncelerinde. Yani annesinin jigololarından kendini o kadar sakınmasına rağmen ya da çoğu erkek arkadaşı ile arasına mesafe koymasına rağmen neredeyse hepsi buluttan nem kapan, en ufak davranışını bile bir istek kıpırtısı gibi gören insanlardı. Defne'nin bildiği, tanıdığı erkekler böyleydi işte.
Bu cümleler Murat'ın hoşuna gitmemişti. İçinde köpüren bir öfke balonu peydahlanmıştı sanki. " Sen ne kadar bakire isen ben de o kadar gay İm." Dedi dişlerini sıkarak. Daha ağzından çıkarken pişman olmuştu söylediklerine ama karşısında ağır ithamlarda bulunan bu kızın canını yakmak istemişti kelimeleri ile.
Defne duyduklarını hazmetmek için bir süre bekledi. İşte bu çok ağır olmuştu! " Allah hepinizin belasını versin!" diye tısladı adamın yüzüne. Ve yanağından akan yaşlara aldırmadan evin kapısına doğru yöneldi. Çantasını aldığı gibi kapıdan dışarı attı kendisini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Kokulu Kız !!! Kitap Oldu !!!
Humor!!!Watty's 2016 - Gizli Cevherler Ödülü!!!! " Tiyatronu oynadın. Şimdi eserinden memnun bir şekilde odana gidebilirsin sanırım." Öfkeli haline inat gayet sakin ve kibardı adam. Az önceki sinir boşalmasının da bunda bir etkisi olabilirdi tabi. İ...