Bölüm 24 "Tuzlu kahve"

7.9K 509 9
                                    

Yalnızca bir kaç saat sarhoşluğun verdiği özgürlüğü yaşamak istemiştim. Sarhoşluğun verdiği özgüven ve sonra ki güne hatırlamıyorum diyebilme şansı için denemiştim içimden geçenleri dile getirmeyi. İçkinin yakıp uyuşturduğu dilimi iyileştirmişti adeta dökülen kelimeler. İlk kez dile gelmişti içimden ve dilimden ''Seni seviyorum.'' Sandığımın aksine iyi hissettirmişti. Sanki çok cesurmuşum gibi hissetmiştim. İçimde kalmamıştı mesela. Ya da söylesem ne tepki alacağım diye düşünüp kafayı yemeyi bir kenara bırakmıştım. İlk kez birini sevmenin nasıl bir şey olduğunu anlamıştım. Bu ona söylediğim bir şey değildi aslında. Kendime de itiraf etmiştim. Korktuğum ama aslında çok iyi olan duygunun ne olduğunu anlamış ve birini sevebilme hissini sevmiştim. Bir an ağzımdan çıkan kelimeler için pişman olmamıştım. Keşke demeyecektim artık. Keşke söyleseydim diye bir cümleyi çıkarmıştım mesela artık onunla olan ilişkimizden. Söylemiştim. Ve ardından bana çevirdiği bakışları ve dudağında beliren gülümsemenin ardından elini yanağıma koymuştu.

"Gerekmiyor." Diye fısıldamıştı. 

Avcunun içinde ki sıcaklık soğuk yanaklarımı adeta yakmıştı. Onu gülümsetebilmek, beni de gülümsetmişti. 

"Peki." Diye mırıldanmıştım. Bakışlarımı onun güzel gözlerinden çekip yere bakmıştım.

"Benimde gerekmiyor değil mi?"

Kafamı kaldırıp yeniden gözlerimi, güzel gözleriyle buluşturmuştum.

"Ne gerekmiyor?"

"Seni sevdiğimi içimde tutmam."

Dudağımı dişlerimin arasına alıp gülümserken bakışlarımı çevirdim. Yalnızca bir kaç saniye gram ilgimi çekmeyen etrafa bakabilmiştim. Gözlerim karşımda duran adama odaklanmak için can atıyordu. Haklıydılar. Beynime ulaşan kelimeler ile kafamı hızlıca kaldırmıştım. Seni sevdiğimi demişti. O da beni seviyordu. Öyle demişti değil mi? Aptal kafam, daha da aptallaşmıştı adeta. Gözlerim far tutulmuş tavşan gibi büyürken, dudağım dişlerimin arasından firar etmişti.

"Beni sevdiğini mi?" Dedim zar zor bulduğum sesimle.

Onaylasın istiyordum. Yanlış duymuş olmaktan korkuyordum. 

"Evet. Seni..."

Durdu bir nefes verdi ve alkol kokusu karışmış sıcak nefesi yüzüme vurdu. Yutkunmasıyla adem elması hareket etti.

"Seni seviyorum."

 Şimdi ne olacaktı bilmiyordum. Yüzüme hatırlamıyor gibi mi bakacaktı yoksa geçekten hatırlamıyor mu olacaktı bilmiyordum. Bir tarafım hatırlasın ve dudaklarından dökülen sözcükler doğru olsun diyordu. Diğer yanım korkuyordu. Gerçek sevginin, bir araya getirdiği ilişkinin ne olduğunu bilmiyordum. Evet onunla geçireceğim her türlü zamana razıydım fakat ilişkilerin bozduğu arkadaşlığı aramak da vardı sonunda. Onunla eğlenceli, renkli bir ilişkimiz olmuştu. Bu ilişki sevgililik ilişkisi değildi tabi ki. İnsan ilişkisi gibi bir şeydi işte. Bunu kaybetmek istemiyordum. Ama diğer yandan eğer gerçekten seviyorsa, o sevginin hissettireceği ilişkiyi de yaşamak istiyordum. Kendime alay eder gibi güldüm. Belki orta da olacak bir ilişki bile yoktu. Ve beni yaklaşık bir saattir tavanla dost eden düşünce neydi bunu bilmiyordum. Odadan çıkıp, onunla karşılaşmaya hazır değildim. Ha bana kalsa önümüzde ki bir on yıl kadar da hazır olamayacaktım. İlk kez nasıl davranacağımı bilmiyor, yapmadan önce düşünüyordum. Gelen tıkırtılardan onun kalktığını anlamıştım. Daha fazla oyalanamayacağımı bildiğim için oflayıp kalktım. İçimde ki güzel olma duygusuna karşı koyamayıp kıyafetlere göz attım. Şort ve gömlek alıp odadan çıktım direk duşa girdim. Hızlı bir duştan sonra giyinip, saçlarımı düzelttim. Büyük bir nefes verip banyodan çıktım. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp mutfağa gittim. Doğal davranma konusunda kendimi bininci kez uyarırken tezgaha oturdum. Boğazımı temizledim.

"Günaydın."

 Gülümseyip kafasını kestiği domateslerden kaldırdı.

"Günaydın."

 Göz kırpıp işine geri döndü. Ayaklarımı sallarken onu izlemeye başladım.

"Alıcı gözüyle bakıyorsun." Dedi gülerek. 

"Alıcıyımdır belki kim bilir?"

Kaşlarını kaldırmasıyla eş zamanlı olarak kafasını da kaldırıp baktı.

"E o zaman pazartesi gel annemlerden iste."

 "Tuzlu kahve mi yapacaksın?" Dedim gülerek.

"Tek taşın, taşı büyük olursa söz yapmam."

Sırıttım.

"Sen benimle param için mi evleneceksin yoksa?"

"Evet öyle planlarım var. Senin paranı yiyeceğim."

Sırıtıp omzuna vurdum.

"Hain."

Güldü. Elini suya tutup eşofmanına silip kuruladı. Önümde durdu. Ellerini iki yanıma yaslayıp biraz yaklaştı.

"Sanırım bu konuşma ters oldu."

 Yutkundum. Sırıtmam, hafif bir gülümsemeye döndü. Ondan yayılan koku aklımı toparlamakta zorlanmama sebep oluyordu. Ufak bir nefesi dışarı bıraktım.

"Evet, benim tuzlu kahve yapmam gerekiyor."

"Ve benim de tek taş almam."

"Aynen." Diye mırıldandım. Gözlerim istem dışı, yüzünde dolanıyordu. Dikkatimi en çok dağıtan yaladığı dudaklarıydı. İçimden bir ses o dudaklara yapışmamı söylüyordu. Adeta hormonları zirveye vurmuş ergenlere benziyordum.

 Onun da gözlerim de sabit tuttuğu bakışları biraz daha aşağı inmiş. Dişlerimin arasında ki dudaklarıma kaymıştı. İlk kez birisini bu kadar çok öpmek istiyordum. Öpüşmenin değil, onu öpmenin hissettireceği şeyi merak ediyordum. Evet sevgi benim için korkulacak bir duyguydu. Sevdiğinin gideceğine ve gelmeyeceğine inanıyordum. Buna inandırılmıştım. Babamdan öğrenip, kelime kelimesine aklımda kalan tek bir konuşma vardı. O da kimseyi kendinden çok sevmemen gerektiğiydi. Sevdiğin insan giderdi. Galiba tahammül edilemeyen tek duygu sevilmekti. İnsanlara sevilmek ağır bir yük geliyordu. Altında kalmak yerine gitmeyi seçiyorlardı. Bir kez terk edilmiştim. Anne sevgisini kaybetmişken, bir kez daha sevip sevilme duygusuna yenilmekten korkuyordum. Ama buna engel de olamıyordum. Sevgi adeta bir uyuşturucuydu. Sonunda yavaş yavaş öldüreceğini bilsen de uzak duramıyordun. Mutluluğun zirvesine taşırken, birden hissin bitmesi ile seni uçurumdan atılmışa çeviriyordu. Dudaklarımız birleşirken artık emin olmuştum. Sonunda uçurumdan düşmek de, sevgiye yenilmekte olsa bu hissi yaşamaya kararlıydım. 




KAÇIK GELİN (Devam ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin