Kısık sesle söylediklerime Uraz'ın tepki vermesi uzun sürmemişti. Önce o bayıldığım mavi gözleri irileşmiş ardından dehşet ve korku kısa sürede okunmuştu. Göz göze kaldığımız kısacık zaman Uraz'ın hızlıca elime yapışıp salonlara doğru çekmesi ile sonlanmıştı. Adımları koşuşu andırırken dikkat çekmemek için de yürüyor görüntüsü veriyordu. Benim adımlarım ise daha çok abisine yetişmeye çalışan küçük çocuk gibiydi. Onun büyük adımları karşısında kısa bacaklarımın pek bir şansı yoktu.
Karanlık salona girer girmez son sıradaki koltuklara doğru yürüdü sessizce ve en dibe beni oturttu yanıma da kendi oturdu.
Uraz'ın gözleri beni bulurken kalbimin sesi yutkunmamın sesiyle karıştı. Zamanında tek sığındım ve beni her şeye karşı koruyabilecek tek insan olduğuna inandığım adamdan mı kaçmıştım? İçimi kaplayan korku biraz da acı veriyordu aslında. Ben babamdan korkmuştum. Ben babamdan kaçmıştım. Ve babam benim avcımdı şu an.
Uraz bana biraz daha yaklaştı.
"İyi misin?"
Diye fısıldadı. O da korkmuştu. Babamın büyük bir mafya olduğunu biliyordu. Onun yerinde olsam ben de korkardım. Sonuçta hiç tanımadığı bir kız sayesinde başına bir şey gelebilirdi. Ne veya kim insanın kendi canından önemliydi ki?
Kafamı onaylarcasına salladım. Ve
"Özür dilerim." Diye mırıldandım.
Tek kaşı kalkarken soran bakışlarını sözleri tamamladı.
"Neden?"
"Eğer babam görseydi benim yüzümden sen de..."
Kafamı iki yana sallayarak ve büyük bir nefesi dışarıya vererek cümleyi tamamladım. Ağlamak istiyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Kaderime mi, korkuma mı, yoksa Uraz'a benim yüzümden bir zarar gelme ihtimalinden mi bilmem ama. Ben hiç bu kadar çok ağlamak istememiştim.
Dudağını yaladı ve biraz daha yaklaştı. Burnu saçlarımın arasına karışmış, nefesi boynuma vurmaya başlamıştı.
"Belki enayilik olacak fakat ben seni eve aldığımın ertesi günü babanın mafya olduğunu öğrenmiştim ve pişman olacak olsaydım o zaman olurdum. Sanırım canıma susadım ama ben senin önce arabama sonra evime ve hayatıma girmenden şikayetçi değilim."
Karanlıkta parlayan ve filmin ışığının vurmasıyla rengi koyulaşıp açılan gözlerine sönük mavi ve yeşilin arasında sıkışıp kalmış gözlerimi diktim.
"Daha az tehlikeli bir hayatın olabilirdi."
"Daha sıkıcı bir hayatım olurdu."
Cümlesi, cümlemin bitmesiyle kulaklarımı doldurmuştu. Hiç tereddüt etmemişti bunları söylerken. Denize benzeyen fakat daha güzel olan gözlerinde derinlere gidip boğulduğumu hissettim bir an. Bu sefer ki yutkunmam kesinlikle korkumdan değildi. Ona olan hislerim ağır geliyordu artık.
"Başın belaya girmemiş olurdu."
"Hayatıma renk girmemiş olurdu."
Gözlerim onun yüzü hariç her yeri tararken en son yine aynı yere kitlendi. Onun ise gözleri bir kaç kez kırpılmanın dışında hala yüzümde, daha çok gözlerimdeydi. Dilim lal olurken çareyi yeniden yutkunmakta buldum. Boğazım kurumuştu.
"Evet yalnız olmak için İstanbul'u seçmiştim ama bazen çift kişilik kalabalık çoğu yalnızlıktan daha rahatlatıcı oluyormuş. Ben senin olduğun hayatı da olmadığın hayatı da biliyorum Asel. Sanırım yine beş hafta öncesine dönsem yine seni arabadan atmazdım. Her gün evde yalnız durulmaz, her gün çok kişinin olduğu kalabalığın içine girilmez. Ama seninle kısmen aynı hayatı paylaşmak her gün ayrı bir sürpriz ayrı bir eğlence demek. Bakma bıkkın görünüşüme memnunum. Ben sana alıştım. Yine olsa yine seni arabama alırım."
Ben de ona alışmıştım. Hem de fazlasıyla. Geniş bir çevrem vardı. Ama Elis dışındakiler sahteydi. Dost veya kardeş sayılmazdı hiçbiri. Bir yabancıya güvenmek gibiydi onlara güvenmek. Asla gözünü kapatıp onların kollarına bırakamazdın kendini. Yabancı olmayan yabancılardılar işte.
Uraz hayatıma giren ya da hayatına girdiğim bir yabancıydı önce. Gerçek anlamda yabancı. Sonrasında değişmişti. Yabancı değildi artık neydi bilmiyordum fakat gözlerim kapalı onun kollarına güvenebilirmişim gibi geliyordu. Hiç kollarının arasına sığınmadığım halde bundan emindim. Kasları veya gücü değildi insanda güven uyandıran. Her parçasıyla bütün olan oydu. Düzgün dur diye uyaran Zeliş ya da çoğu hareketimin ardından ''Saçmalam Asel.'' i ekleyen babam hatta ve hata beni düşünürken beni kısıtlayan Elis gibi değildi. Uraz bazen boş boş bakar, dalga geçer, şaka yapar, bana katılırdı fakat hayatımda olduğu için hayatımı yönetebileceğini düşünenlerden değildi. Onunla hem çok vakit geçirmiştik hem de hiç geçirmemiştik aslında. Öyle bir ironiydi bizimki. Beş haftayı biraz geçer süredir onunla aynı evdeydim. Bazı günler her dakika gözümün önünde oluyor bazen bir dakika bile görünmüyordu. Öyle dolu dolu hafızaya kazınacak anılarımız olmamıştı. Ne bileyim bowling oynamamış, kafeye gitmemiş, birlikte koşmamıştık. Yağmur altında ıslanmamıştık mesela. Birbirimize bir şeyler ısmarlamak için yarışmamıştık. Birbirimize hediye de almamıştık hiç. Ama yine de hayatımı dolduruyordu o.
Az önce beni bırakıp kendini kurtarmak adına kaçmak yerine elimi tutmuştu. En iyi kaçış değildi saklandığımız salon, istese çok hızlı yürür ve koşardı benim aksime ama yapmamıştı. Söylediği sözler ise havanın sıcaklığından daha sıcak yapıyordu ortamı. Boğazımı temizledim.
"Ben de sana alıştım."
Belki de alışmaktan çok ötesiydi, kim bilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIK GELİN (Devam ediyor)
Humor"Arabamda ne yapıyorsun? " "Düğünümden kaçıyorum ve sen yakışıklı beni kaçıran beyaz Bmwli prens oluyorsun." İşte bu hikaye böyle başladı. ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ Kovayı yere koyduktan sonra bir kovaya birde temizlik malzemesine bakmaya baş...