Bir şey söyledikten sonra gelen o pişmanlık... Her zaman söyleyip umursamadan devam etmek istemişimdir. Ama yapamıyordum ve Uraz yaslandığı yerden çekilirken yerimden kalkıp kolundan tuttum. Kötüydüm ama karanlık yaşlarımı gizliyordu. Karanlık her şeyi gizlerdi. Bu yüzdendi herkesin siyaha sığınışı aslında.
Onu kırmıştım. Ondaki yerimi yeni anlıyordum. Ama ben de gerçekten burada olduğum günler boyunca paramı verip kaldığımı düşünmemiştim. Sadece işte kaçacak cevaplar aramıştım. Sadece canım yanarken can yakmıştım... Hem de en suçsuz kişinin canını.
"Ben de söylediğim gibi görmüyordum sadece..."
Titreyen dudağıma sesimde eklendiğinde dolan gözlerimi sıkıca yumdum. Bu yaşların akmasına neden olmuştu.
"Ben sana veya annene değil kendi anneme kızgınım. Benim annem yok."
Ardından omuzlarım sarsılırken burnum güzel kokuyla doldu. Güzel göz sarılmıştı. Bende sıkıca ona sarılırken ilk kez ağlarken teselli edildiğimi düşündüm. İlk kez birisi ağlamak güçsüzlüktür demek yerine kucak açıyordu. Büyük eli saçlarımın arasında yol alırken biraz daha sokuldum. Şimdiye dek babam bile bana ağladığım için sarılmamıştı. Ağlamak güçsüzlüktür dememişti biri. Sadece sarılmıştı ve ben bir yabancının kollarında teselli bulmuştum.
"Ben bilmiyordum. Çok özür dilerim sakar."
Omzumu silkmeye çalıştım fakat etrafındaki kollar buna engel oldu. Burnumu çekerken çıkan sese kıkırdadım. Güzel göz de domuza benzeyen sese gülerken vücudumuz birlikte sarsıldı.
"Nereden bilebilirdin ki?"
"Birbirimizi tanımıyoruz."
Diye mırıldandı. Haklıydı. Aynı evde yaşayan iki yabancıydık. Onu kendime yakın hissetsem de bu bir gerçekti. İsimlerimizden öte bir şey yoktu elimizde. Bir de işte neyi yemediğini, sabahları nasıl uyandığını, gece uykulu halini, gözlerinin tonunu, esprili halini, nasıl güldüğünü falan filan biliyordum...
"Tanırız."
Diye mırıldandım çatlaktan çok kalınlaşan boğuk ve iğrenç sesimle. Boğazımı temizlemeye çalışırken öksürüğe boğuldum. Güzel göz hafifçe sırtıma vurup hızlıca içeriye gitti ve suyla geri geldi.
"Kendi kendini öldüreceksin sakar."
Sinirle mırıldandı. Suyu hayvan gibi içtim. Işığı açtığında güneş gören vampir edasıyla kafamı gizleyecek yer aradım. Bardağı ben kırmadan elimden aldı.
"Uzan biraz. Yemek olunca çağırırım."
Düzgün dişleriyle gülümsedi ve ben iki yıl telle düzgünleştirdiğim dişlerime küfrettim. Onlar bile bu kadar iyi değildi. Kafamı usulca salladım ve odadan çıkarken ışığı kapattı. Yatağa yan uzanıp birleştirdiğim ellerimi bacaklarımın arasına koyup bacaklarımı kendime çektim. Gözlerim yine cama takılırken beklenti değil diye tekrarladım içimden. Alışkanlıktı yalnızca.
Bir süre öylece dururken kapı hafifçe tıklatıldı ve içeriye Mediha Hanım girdi. Gülümseyerek içeriye girerken ben de kalktım ve oturur pozisyona geçtim. Ben de gülümserken ışığı değil gece lambasını yaktı. Dudağımı dişledim.
"Ben sizden özü-"
Eliyle beni durdurdu. Yanıma oturdu. Elini bacağıma koydu hala gülümsüyordu.
''Dilemene gerek yok tatlım. Kendince haklısın. Tahminime göre annen...''
Duraksadı. Yanlış bir şey söylemekten korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIK GELİN (Devam ediyor)
Humor"Arabamda ne yapıyorsun? " "Düğünümden kaçıyorum ve sen yakışıklı beni kaçıran beyaz Bmwli prens oluyorsun." İşte bu hikaye böyle başladı. ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ Kovayı yere koyduktan sonra bir kovaya birde temizlik malzemesine bakmaya baş...