Bölüm 24

6.9K 608 58
                                    


Odasının kapısı açılıp içeriye iki erkek girdiğinde genç kız korku ile yastıklarına doğru gerilemişti. Öndeki adamın gösterdiği polis kimliği ile biraz rahatladı.

"Merhaba, geçmiş olsun. Ben Mesut Kafkas, arkadaşım da Hasan Taçbaş. Biz cinayet masasından geliyoruz. Size bir iki sorumuz olacak. Doktorlarınız ile görüştük bir sakıncası olmadığını söylediler. Sizin için de uygun mu?"

"Cinayet masası mı? Kim öldürüldü?"

"Sakin olun. Sadece araştırma yapıyoruz diyelim. Babanızın kazası hakkında bir iki sorumuz olacaktı."

"Babamın kazası ile cinayet masasının ilgisini anlamadım." Bal gibi de anlamıştı. Polisler umudu olabilir miydi? Hayır, aksine kardeşinin ölüm emri olurdu. Onlar mutlaka geçmişteki olaylarla bağlantı kurmuş olmalıydılar.

Biraz sakinleşmiş bir ifade ile inceledi sivil giyimli polisleri. İkisi de kırklı yaşların başında gözüküyordu. Kendisi ile konuşan Mesut biraz iri yapılıydı. Arkasında ayakta duran ve elindeki not defterine bir şeyler yazan ise daha ince ve uzundu. İkisinin de siyah saçları vardı ve aralarda tek tük kırlaşmış teller göze çarpıyordu. Adamların başında dikilmesinden rahatsız olunca, "Buyurun memur bey. Oturabilirsiniz." diyerek koltukları gösterdi.

Mesut Kafkas, tekli koltuğu yatağa yaklaştırdı. Hasan Taçbaş ise camın önündeki koltuğa oturmayı uygun buldu. Mine sorulara nasıl yanıt vermesi gerektiğini biliyordu. Çünkü onunla konuşan sahte doktor polislerin geleceğini söylemişti. İkisinin de kibar baş sağlığı dileklerinden sonra görüşme başladı.

"Öncelikle adınızla başlayalım."

"Ben... Sedef Söğüt."

"Kaza anını hatırlıyor musunuz?"

"Bir saat kadar öncesinde anımsamıyordum ama artık sahneler kopuk kopuk geliyor gözümün önüne." Bunu bilinçli olarak söylemişti. Çünkü kendisine açık kapılar bırakmak istiyordu.

"Sedef hanım, kaza olduğunda aracı siz mi kullanıyordunuz?"

"Evet."

"Necdet Beyin aracını?"

"Babam kullanıyordu."

"Çok süratli olduğunuz söyleniyor. Hep süratli mi kullanırdınız arabayı?"

"Her zaman değil. Babam hızlıydı, ben de ona yetişmek için biraz daha süratliydim. Fakat kaza sırasında ikimizin de sürati fazla değildi. Yoldaki asfaltın kötü olduğunu, mıcırlı bir yol olduğunu anımsıyorum. Babam da o yüzden süratini düşürmüştü." Bu doğruydu. En çok belki yüz kilometre ile yol alıyorlardı o sırada. Şu ana kadar tek yalan ile idare etmişti.

"Babanızın arabasına çarpan kamyonu gördünüz mü?"

"Evet. Çok eski, rengi bile anlaşılmayan arka kasasının bir kısmının kırık olduğunu gördüğüm büyük bir kamyondu. Tek anımsadığım bu."

"Kamyon süratli miydi?"

"Sanırım. Soldaki köy yolundan bir anda fırladığını gördüm."

"Peki, o anın hemen öncesine dönüp o kamyonun o yan yolda hareket halinde olup olmadığını anımsayabilir misiniz?"

"Nasıl? Anlayamadım!" Bu yanıt gerçekti. Polis memuru, ne demek istediğini daha açık ifade etmesi gerektiğini biliyordu. "Sedef Hanım, o kamyon gerçekten yola çıkarken kaza sonucu mu babanızın cipine vurdu? Yoksa kasıtlı olarak bekleyip tam araç geçerken mi yola fırladı? Buna dair bir bilginiz var mı? O ana geri dönerseniz hatırlayabilirsiniz."

Korkutan MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin