Bölüm 45 - Final

16.5K 971 270
                                    

"Ne yalanı? Adam içeride bir saat o kadına olan aşkını, onun başının derde girmemesi için elinden geleni yapacağını söyleyip durdu. Tüm suçu seninle kendisinin işlediğini, Melda'nın yardım ettiğini, seni tanıdığı güne lanet ettiğini söyledi durdu."

"Yalan söylüyorsun."

"Emin misin? Oysa ben sadece onun dediklerini diyorum. Son zamanlarda senin yanına hiç uğramak istemiyormuş. Tek derdin annenmiş. Başka konuşacak konunuz kalmamış."

"Yalan..."

"Yalan mı? Emin misin?"

Tam yeni bir soru soracakken içeriye Mesut Kafkas girdi. Ayhan'ın sorgusu bitmişti. Sıra Ayça Buldan'ı konuşturmaktaydı. Diğer polis keyifle yerini ona bırakıp dışarı çıktı. Sorgu odalarını tek tek dolaşıp izleyen Jeyan amirinin aynanın ardında olduğunu görüp yanına gitti. Yanında birbirinin aynı iki kişi daha vardı. Benzerlikleri yetmezmiş gibi ikisi de birbirine sarılmış öyle duruyordu. Başı ile selam verip amirine döndü. "Yalan söylüyor."

"Evet, Mesut işini bitirince yalanlarını yüzüne vurursun. Mesut onu cinayetten suçlasın da birazdan her şeyi bülbül gibi şakıyacak. Çok iyi hazırladın onu. On dakikaya çözülür."

"Evet amirim. Teşekkürler amirim."

*****

Ayhan Özden'in sorgusu gerçekten de kızların annesini olayın içine çekmişti. Binnur Canel, kızlarının ölümünü isteyecek kadar para canlısıydı ve bu ithamlar polisleri şaşırtmamıştı. İfade için çağırılacaktı. Bilgi verdiğini söylüyordu Ayhan Özden. Ama ikizler annelerinin bilgi sahibi olmadığını, konunun şirketten birisinin ona bilgi aktarıp aktarmadığı yönünde araştırılması konusunda ısrarcıydı.

*****

Yiğit'in ifadesinin alınması sonucunda savcılığın kararı beklenirken nezarete götürülmesi istenmişti. Ortalık biraz fazla kalabalıktı. Bodrum kata indirilirken asansör kullanılması belki de büyük bir rezaleti engellemişti. Yiğit, yaşadığı olaylara inanamıyordu. Erkeklerin olduğu tarafa doğru yürürken yan koğuşta Fırat'ın oturduğunu gördü. O kendisini fark etmemişti bile.

Eğilmiş, dirseklerini dizlerine dayamış, başını ellerinin arasına almış öylece duruyordu. Bulunduğu bölümde başka kimse olmamasına rağmen polisler Yiğit'i onun yanına değil, yandaki boş koğuşa koydular. Karşılarındaki iki koğuşta da birer kişi vardı. Polislerin kavga etmesinler diye şimdilik herkesi tek tek koyduklarını düşündü.

Demir parmaklıkların açılması, kapanması bile Fırat'ın dikkatini çekmemişti. Yiğit onun bu halinin ne anlama geldiğini çözmek için bir süre seyretti. Fırat, sinirle yerinden kalkıp duvara yumruk attığında da, bunu yaparken "Neden Sedef. neden?" dediğini duyduğunda da şaşırmamıştı. Şu an kendisi de duvarları yumruklamak istiyordu.

"Elini acıtmanın bir manası yok."

Nihayet sesi duyup bakışlarını çevirince yan koğuşta oturan Yiğit'i gördü. "Sen?" Şaşkınlıkla aradaki parmaklıklara yaklaştı. "Sen neden buradasın? Ne yaptın? Niye tutuklandın? Sen miydin yoksa?"

"Ben bir şey yapmadım. Ama senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

"Ben de bir şey yapmadım. Saçma sapan suçlamalarla buraya tıkıldım. Avukatım gerekenleri yapacak."

"Ben de bir şey yapmadım."

"O halde niye ikimiz de parmaklıklar arkasındayız?

"Çünkü sevdiğimiz kadınların başı dertte ve başka kadınlar bizleri suçlu gösterdi. Ya da ben senin de suçsuz olduğunu düşünerek büyük bir yanılgının içindeyim."

Korkutan MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin