Patlamanın üstünden bir buçuk hafta geçmişti. Çarşamba gününe Mine kötü bir telefon ile başladı.
"Günaydın Sedef" diyen sesi tanımıştı. Yatağın içinde kaskatı kesilerek yattı. Onu hala Sedef sanan kişi aklına takıldı. Bu önemli bir detaydı. Polisin ısrarı ile telefonlar değiştirilmemiş, Mine hala Sedef'in numarasını kullanmaya devam etmişti. Şirkette de kimse bu değişimi bilmiyordu. Zaten bir önceki karmaşayı da bilen bir Yiğit vardı. İsimleri düzelttiklerini ona bile söylememişlerdi. Mine'nin canı daha çok sıkıldı. Midesi yanmaya başlamıştı. "Ne istiyorsun?"
Telefondaki sesi bıkkın bir tonla konuşmaya başladı. "Ne istediğimi biliyorsun. Korkunuz yatıştı mı? Size uzun bir düşünme süresi verdik. Bu süre içinde eminim kardeşinle konuştun ve satış kararı aldınız."
"İkna etmek üzereyim. Bu korku onun da düşüncelerini değiştirdi. Satmayı düşünüyor ama size değil!" Ve bu cümle ile yeni bir savaş başlattığını biliyordu. Karşıdan gelen ses de aynı şeyi düşünüyordu.
"Canınıza mı susadınız? İki küçük kardeşiniz, onların dayısı ve anneannesi var. Onlara mı kalsın miras istiyorsunuz?"
"Bizi satıştan önce öldürürseniz o maden haricinde her yeri mirasçılarımız alacak. Madeni devlete bırakacağız."
"Sen ne diyorsun orospu? Bu konuşmayı yapmadın say ve aklını başına al. O evden bugün cesediniz çıkar."
"Sorun yok. Dün zaten yeni vasiyetimizi yazdık. Satışımızı gerçekleştirmeden ölürsek vasiyet yerine getirilecek. Babamın sözünü çiğnemektense devlete bağışlarız olur biter."
"Laf bunlar. Can tatlı. Kardeşini gözünün önünde yavaş yavaş öldürürken bakalım hala böyle cesur olabilecek misin?"
"Cesur değilim. Aksine çok da korkuyorum ama bu senin ve iplerini tutan pisliğin istediğini yapacağım anlamına gelmiyor. Biz tüm düzenlemeleri yaptık. Polis mali kayıtlarımızı denetleyecek talepleri gerekli yerlere iletecek. Eskiye dönük telefon kayıtlarımıza kadar arama başlatılacak. İşte o yüzden korksam da kazanacağımızı biliyorum."
"Bunu ödeyeceksin."
Telefon bu son cümle ile kapandı. Polislerin bu konuşmayı dinlediğini biliyordu. Bekledikleri bir görüşme olduğu için Demir ve Tunç, anneanneleri ile Hümeyra Hanım'ın Bayramoğlu'ndaki yazlık evine gönderilmişti. Başka bir yerde oldukları anlaşılmasın diye Hümeyra Hanımın evinde iki polis ve Suat kalacaktı. Böylece bebeklerin orada olduğunu sanacaklar, doğal bir yaşam görüntüsü sergileyeceklerdi.
Evdeki iki gönüllü görevli hariç hepsini sessiz sedasız evden uzaklaştırmışlardı. Polisin izin verdiği bu iki kişiden biri Süheyla Hanımdı. Diğeri de neredeyse on senedir yanlarında olan Melek idi. Onların bu gönüllülüğü de şüphe yaratmış, polisler ikizlere ikisini de yakından takip edeceklerini söylemişti. Tüm evde gizli kamera ve dinleme cihazları yeniden aranmıştı. Örümcek olayından sonra ikinci kez böyle bir araştırma yapılıyordu. Ev temizdi. Örümcekten sonra yeni bir hamle yapılmaması kızları umutlandırmıştı.
Jeyan, kızların aklına gelen bu satış oyunu ile kendi planlarını birleştirmişti. Satış bilgisi mutlaka adamları harekete geçirecekti. Tahmini olayları söylerken ikizlerin gözlerinde korku yerine hırs görmüş ve mutlu olmuştu. Olayın arkasından kesinlikle tanıdıkları birileri çıkacaktı. Bu kadar hareketlerinin bilinmesi başka bir anlam taşımıyordu. Ya çok yakın birisi ya da şirketten birilerine ulaşacaktı ipin ucu...
Her şey hızlanmıştı. Artık herkes bu saçmalıkların bitmesini istiyordu. Karşı taraf işi inada bindirmiş, saçma bir hale bürünen olaylar kimsede sabır bırakmamıştı. Elbette bu planlardan ne Yiğit ne de Fırat haberdar edilmişti. Yiğit şüpheli, Fırat ise sevgiliydi. İkisi de tehlikeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkutan Miras
General FictionBüyük bir holding ve onun başında babasından devraldıklarını devam ettiren Necdet Söğüt Genç eşi Esra ve ilk evliliğinden olan aynı zamanda birlikte çalıştığı ikiz kızları... Milyarlarca dolar değerindeki şirketin başı belada... Tehditlerin ardı ark...