Bölüm 35

5.7K 575 46
                                    

Polislerle birlikte ifade için emniyete girerken nöbetçi basın mensuplarının dikkatini çekmişti. Soruların hepsi neden orada olduğuna yönelik olunca o da kısaca "Bir konu ile ilgili bilgime başvurulacak, önemli bir şey yok." demiş ve içeri girmişti. Sesi kendinden emin çıksa da olayın bu kadar basit olmadığını biliyordu. Gecenin o saati ifade için evden alındığına göre mutlaka önemliydi konu. Zaten bir hatta iki hayat yok olmuştu. Gün içinde ölüm haberi aldığı kızın olayla bağlantısı olacağını düşünmüyordu. Kötü bir rastlantıydı!

Kısa bir beklemeden sonra baş komiserin odasına alındılar. Kemal Büyük, genç olmasına rağmen biraz fazla kilosu olan biriydi. Üzerindeki gömleğin en üst düğmesi açık, kravatı gevşetilmişti. Günün çok uzun sürdüğünü belli eden gözaltı morlukları oluşmuştu. Sedef'in hemen ardından avukatlar da içeriye girmişti. Birlikte ayakta duruyorlardı.

"Mine Hanım, hoş geldiniz. Buyurun. Sizler de avukatları olmalısınız. İfadenize baş vuracağız Mine hanım."

Sedef, bir an isim ile ilgili tepki vermek, Mine olmadığını söylemek istedi. Fakat o an asıl sorunun isimler olmadığının bilincinde dilini tuttu. Tipik devlet dairesi kasveti ile olduğundan küçük ve dağınık gözüken odada gösterilen koltuğa oturdu. Karşısına Şaban Sesver oturunca biraz rahatladı. Diğer avukatları masanın karşısındaki dört sandalyeden birine oturmuştu. Kendisini getiren iki sivil polis de onun yanında oturuyordu. Onların da odada olmasından memnundu. İlk günden beri işlerini yapan, önyargılardan uzak tipler olarak görmüştü. Kendisini Kemal Beyden çok daha iyi tanıdıklarından şüphesi yoktu.

Hemen sağ tarafta ise konuşulanları yazacak olan bir başka polis vardı. O üniformasının içinde çok zayıf ve genç duruyordu. Kullandığı küçük masa, en az otuz yıllık gibiydi. Üstünde ise masanın yaşlılığına inat yeni sayılacak bir bilgisayar vardı. Daktilo olmamasına şaşırmıştı.

Odada artık iki sivil polisten başka bir de ifadeyi dikte edecek memur vardı. O da yerini aldıktan ve kimlik sorgusu yapıldıktan sonra asıl konuya gelindi. Baş Komiser Kemal, ilk sorusunu yöneltti.

Baş komiser, ifadesinin ölen görevli kız için olacağını söylemiş, sorularına başlamıştı. "Mine Hanım, Suna Boz'u ne kadar tanıyordunuz?"

"Suna Boz'u sadece yarım saat kadar gördüm. Yeni başlamış, tanıştım, işinin hayırlı olmasını söyledim. Hediyesini verdim. Bir daha da karşılaşmadım."

"Yarım saat kadar bir süre gördüğünüz kişilere hediye vermek adetiniz midir?"

"Hediye adetlerimizin bu ölümle ilgisi ne?"

"Soruma yanıt alabilir miyim?"

Bunu söylerken sesinde oluşan tonu hiç beğenmemişti. Suna Boz'un ölümü ile bu soruların bağlantısını kuramayan genç kız tedirginlikle yerinde kıpırdandı. Hiç suçu olmadığı halde böyle huzursuz hissetmesi sinirini bozuyordu. Daha sağlam durması gerektiğini düşünüp toparlanmaya çalıştı.

"Pardon ama beni neyle suçluyorsunuz? Bilgi vermek için geldiğimi sanıyordum ama şu an resmen suçlanıyormuşum gibi geliyor."

"Henüz bir suçlama yok. Suna Boz'un ölümü ile ilgili adli tıbbın ön raporu. " Uzattığı kağıdı alan genç kız bir süre satırların üstünde bakışlarını gezdirdi ve baş komiserin gösterdiği kısmı okumaya başladı.

'...atrax robustus tarafından üretilen bir zehir ile zehirlenmiş.'

Sedef, şaşkın bakışlarını adama çevirdi. "Üzgünüm ama ben Latince bilmiyorum. Yani? Ne demek istiyorlar?"

Korkutan MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin