Bölüm 42

6K 643 72
                                    

Suat bahçede bekliyordu kızları. Banu'yu kimseye aldırmadan öpüyor, sarılıyor, kısa bir an yüzüne bakıp yeniden sarılıyordu. Buzlar çoktan erimişti.

Binnur Hanım gelmiş, evin içinde dolaşıp duruyordu. Sedef'i gören kadın kollarını açarak, "Mine, kızım, yavrum neler oluyor? Sedef'i kim kaçırdı? Niye kaçırdı?" diye sorarken bir yandan ağlıyor, bir yandan da sarılıyordu. Sedef bu sarılmaya karşılık vermeyi aklından bile geçirmedi.

"Neden olduğunu bilmiyorum anne." İsmi düzeltmemişti. Bu kadınla uğraşmak en son isteyeceği şeydi. Aylardır sürdürdüğü saçma davalardan sonuç alamadıkça magazin haberleri ile vurmaya çalışmış, o olmayınca yeni davalar aramıştı. Avukatlara harcadığı paraya acıyordu kızlar.

Sedef, gereksiz yakınlıktan kurtulduktan sonra Süheyla Hanıma ve yanındaki Melek'e döndü. "Kimse evi aradı mı? Fidye falan isteyen var mı?" Yanıt, kapıdan giren Ahmet'ten geldi. Hala telefonlar onların olduğu yerden eve bağlanıyordu.

"Henüz kimse aramadı. Gazeteciler, arkadaşlarınız aradı ama kimse fidye ile ilgili aramadı."

Sedef ile birlikte gelen polis yanıtladı güvenlikçiyi. "Arayacaklardır. Telefonların ucunda kimse var mı?"

"Oğuz var, diğer güvenlik görevlisi"

O esnada Ali ile Mert de içeri girmişti. Binnur, daha iyi tanıdığı Mert'in üstüne

yürüyerek bağırmaya başlamıştı. "Siz ne işe yararsınız? Kızımı burnunuzun ucundan kaçırdılar, ruhunuz bile duymadı. Kaç para aldınız? Sedef'i kime sattınız? Necdet de sizin yüzünüzden öldü. Kimin adamısınız?"

Mert, önce Sedef'e baktı, orada gördüğü onaydan sonra yüzünde rahatladığını belli eden ifade ile kadına döndü. "Binnur Hanım, hangi kızınızın kaçırıldı?"

"Ne diyorsun sen? Sedef tabii!"

"Emin misiniz?"

"E...emin...eminim."

"Belli." Yüzünde acımasız bir ifade ile kadına baktı. "Binnur Hanım, kızlarınızı tanıyabildiğinizden emin olduğunuzda bizi onları koruyamamakla suçlarsınız. Şu an sizden daha önemli işlerimiz var."

Mert, Sedef ile konuşmak için yanına doğru yürürken arkasında sinirden al al olmuş boynunu ovalayan Binnur bırakmıştı.

Mert, Sedef'e sadece "Rahat olun, sorun yok." diyecek kadar vakit bulmuştu.

Tam o an kapının çaldığını duydular. Herkes o tarafa hamle yapsa da ilk açan polislerden biri oldu. Önden Fırat girdi, kapı kapanmadan Yiğit gözüktü.

Fırat, kimseye aldırmadan Sedef'e sarıldı. "Kurtaracaklar bir tanem, emin ol ona bir şey olmadan kurtaracaklar." Sesinde Sedef'i görmenin rahatlığı, sevdiğini rahatlatmanın telaşı seziliyordu.

Sedef, her zaman huzur bulduğu, şu an ise büyük destek veren kolların arasında fısıldadı. "Ben de buna inanıyorum. Yoksa ayakta durabileceğimi sanmıyorum. Sen nereden öğrendin?"

"Dışarısı gazeteci kaynıyor. Polisler de kapının önünde onları uzaklaştırmaya uğraşıyor. Bana da Oğuz anlattı."Fırat, biraz aklı dağılsın diye çenesi kaldırıp duman rengi gözlere baktı uzun uzun. "Tatlım, bir daha bensiz dışarı çıkmayacaksın." Şaka yapmaya çabalamıştı ama başaramayacağını anlayınca yine ciddileşti. "Böyle bir korkuyu bir daha yaşamak istemiyorum."

"Düşünürüm."

Onlar konuşurken Yiğit de polislere sorular soruyordu. Aldığı yanıtlar herkese söylenendi. Renginin beyaz olması sesinin titremesi... Hatta elleri de titriyor, istemsizce ovuşturup duruyordu. Sedef ona bakıp tüm bu gördüklerinin gerçek olmasını ne kadar çok istediğini anladı. Yiğit, kötü tarafın kötü adamı olmamalıydı... Kendisine bakan Sedef'e doğru yürürken Fırat da ikisi için içecek bir şeyler almaya gitmişti.

Korkutan MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin