Bölüm 38

6.6K 598 69
                                    


Olay yerine gittiklerinde gözlerine inanamadılar. Yol boyunca bilgi almaya çalışmışlar ama polisin engeli ile karşılaşmışlardı. Tek bildiği Sedef'in evde ve sağlıklı olduğu idi. Nihayet genel müdürlük binasına geldiklerinde gördükleri ile şoke oldular. Mine, acı bir çığlık atmıştı. Yiğit, hemen yanında duruyor, yapmak istediğinin aksine sadece kolunu tutuyordu. Etraf sivil ve resmi giyimli polis, bomba imha uzmanları ve gazeteci doluydu. Mine ve Yiğit'i olay yerine yaklaştırmıyorlardı. Henüz tüm arama bitmemişti. Başka bir bombanın olması ihtimali ile hareket ediyorlardı.

Şirket altıda kapandığı için birkaç mesaiye kalan personel aracı ile ikizlerin o gün almadığı arabalarından başka otopark boş sayılırdı. Beyaza boyalı beton duvarda küçük dökülmeler, yapışmış birçok metal parçası göze çarpıyordu. Duvarın hemen önünde ise tüm zırhına rağmen parçalanmış bir araba duruyordu.

Yanındaki araçta kısmen zarar görmüştü. Mine, kendisine söylenen plakayı duyunca inledi. Yiğit, onun tepkilerinden bir şeyler çıkartmaya uğraşıyordu.

Polis memuru ifadelerini alacağını söyledi. Mine, onunla birlikte biraz uzaklaştı. Kameralar ve mikrofonlar onlara doğru dönünce polis genç kadının onlara arkasını dönmesini söyledi. Böylece ne konuştuklarını anlamayacaklardı.

"Sedef Hanım, şimdi bana bugün neler olduğunu kısaca anlatır mısınız? Neden arabanızı almadınız?"

"Öncelikle o benim değil ikizimin arabası. Onun yanındaki araba benim ama gördüğümüz gibi o da epey kötü durumda. Neden almadığıma gelince, çünkü Yiğit Bey ile iş yemeğine çıkacaktım ve o beni kuaförden aldı. Eve de o bırakacaktı. İki araba gitmeyelim dedim. Bunu hep yaparız."

"İkizinizin neden aracını almadığını biliyor musunuz?"

"Çünkü iki gecedir uykusuzdu ve kullanamayacak durumdaydı. Araçlarımızı genelde iskeleye kadar kullanıyorduk ama bu akşam ikimiz de almadık. Allaha şükür ki almamışız. Bomba ikizimin arcına mı konulmuş?"

"Evet, saat yedide patlamaya ayarlı bir bomba..."

"Yedi mi?"Saatine baktı, yedi buçuk olmuştu. Çoğu zaman çıkış saatleri yediyi bulurdu. Bilen biri mi? Tesadüf mü? Yoksa sadece göz korkutma mı? Kesinlikle korkutmuşlardı.

Yiğit, bir başka polis tarafından sorulara maruz kalıyordu. Çok tedirgindi. Sık sık Mine'den tarafa bakış atıyor, bazen soruları duymuyor, tekrarlamasını istiyordu.

"Yiğit Bey? Sorumu tekrarlayayım mı?"

"Ölebilirdi... O ya da kardeşi ölebilirdi. Hiçbir şey yapamazdım. Bir daha konuşamaz, göremezdim."

"Anlamadım. Açıklar mısınız?"

"Neyi?"

"Neyi mi? Neden hiçbir şey yapamazdım dediniz?"

"Siz bombaya karşı koyabiliyor musunuz? Hangi kabloyu kesmek lazım biliyor musunuz? Ben bilmiyorum. O bombayı görmüş olsam bile patlamasına engel olamazdım ve ikizlerden biri, belki de ikisi ölmüş olurdu."

"Kim ölmelerini istemiş olabilir?"

Yiğit, soruyu düşündü... Kim?

*****

Polis, sorularına devam etti.

Oysa genç kadın aklını toparlayıp o ana dönemiyordu. Şu an o araçta parçalara ayrılmış olacak kardeşini düşünmekten başka bir şey yapamıyordu. Uykusuz geçen gece, erken işten çıkış ve tamamen rastlantı sonucu hayatta kalış. Bu ikinci hatta üçüncüydü. Babasının kazasında da ölmeleri planlanmış olmalıydı. O araca dördü birden binecekti. Büyük ihtimalle de hepsi orada ölmüş olacaktı. Bu kadar büyük bir adım artık saklanacak boyutu aşmıştı. Bunu önce kardeşiyle konuşmalıydı.

Korkutan MirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin