Gözlerimi, tam da penceremin önüne denk gelen ağacın üzerine tüneyen ve bir türlü susmak bilmeyen kuşların sesleriyle açtım. Güneş odama girip, sıcaklığı ile beni örtmüştü. Bu çok iyi gelmişti işte. Çünkü yazın ortasında olduğumuz zamanlarda bile, buranın sabahları oldukça serin bir havaya sahip oluyordu.
Kollarımı kaldırıp yatakta gerinince, içime neşe dolmuştu sanki. Tabi bu neşenin oluşmasında kesinlikle Kerem'in de payı vardı. Uzun zamandır bu kadar mutlu uyanmıyordum ki ben. Ah bu aşk, resmen insanın hormonları ile oynuyordu.
Saate baktığımda 08.30 'u gösteriyordu. Kerem mesaj atmış mıydı acaba? "Ne olur atmış olsun" diye içten içe yalvarırken, ekranda mesajını görmemle birlikte aptalca sırıtışım geri geldi.
"Mavi gözlerinin ışığında kaybolduğum bebeğim... Günaydın "
Bu adam her sabah ayrı bir güzellikte mesaj atmak zorunda mıydı? Umarım önceden böyle alıştırıp, sonradan bu ilgiyi kesenlerden olmazdı. Bu donuk görüntüsünün ardındaki Kerem'i de, oldukça merak etmeye başlamıştım zaten.
Ya bana yaşatacağı güzellikler ile yoğrulacaktım ya da tam görüntüsünde olduğu gibi, karanlıklarında boğulacaktım. Yine zamana sığınmaktan başka çarem kalmıyordu ne yazık ki..
Bu mesaja bu sefer çok mesafeli kalmak istemiyordum. Eğer onu istiyorsam, fazla soğuk durmamam gerekiyordu.
"Günaydın şu zamana kadar gördüğüm en hoş adam "
Saçma mı olmuştu acaba? Yoo bence gayet netti. Aklımdakileri kısaca özetlemiştim işte. Gerçekten hoştu.
" Sana böyle gözükebildiğim için kendimi tebrik etmem gerekecek. "
Şimdi ters köşe yapmanın tam zamanıydı.
"Hoş gözüktüğün kadar, sert gözüktüğünü de söylemiş miydim?"
"Hay Allah. Sevimli olabilmek için o kadar da çabalamıştım oysa ki"
Bu çabalamış hali miydi? Aynen düşüncemi kendisine ilettim.
"Çabaladın mı gerçekten? Beceremedin o zaman" diye dangalakça bir cevap yazdım. Sanırım özüme dönmüştüm.
"Neden? Korktun mu? "
"Hayır. Sadece..Nasıl denir? Düşündürücü... "
Umarım dediğimi yanlış anlamazdı ama bunun üzerine de cevap atmayarak belki de ağız kalabalığı sevmediğini anlatmaya çalışmıştı.
Bir yandan kahvaltıyı hazırlarken, bir yandan da Kerem'in neler yaptığı beynimde dönüp duruyordu. Yalnız mı yaşıyordu? Ailesi de burada mıydı? Dün gece ne yapmıştı?... gibi gibi.
Bunları düşünürken sonunda Kerem'den bir mesaj gelebilmişti.
"Akşam saat 17.00'de seni alsam?
Beni almak? Buradan? Nereye gidecektik peki? Bir de bu bizim ilk buluşmamız olacaktı. Ben ne giyecektim şimdi? Resmen, elim ayağıma dolaşmıştı.
"Nereye gideceğiz peki? "
Böyle durumlarda teklifleri kabul etmeden soru sormak her zaman için en mantıklı yaklaşımdı. Merakla gelecek cevabı bekliyordum.
"Arkadaşıma gideceğiz"
İşte böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. Arkadaşıma gideceğiz derken? Yani ben karar verdim, sende uyacaksın Defne hanım. Dün gece de mesajında "Bu akşam seninle ilgilenemeyeceğim, yarın görüşürüz " demişti. Şimdi de arkadaşıma gideceğiz, diye emrivaki yapıyordu. Her şeye kendi kafasına göre mi karar veriyordu? Keremin bu yaklaşımı hiç hoşuma gitmemişti. Ayrıca bu adam beni neden hiç aramıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN DEFNESİ
Roman d'amour***"Karanlığın Defnesi" wattpad platformunda bu isim ile yayımlanan ilk kitaptır . Diğer aynı ismi taşıyan kitapların bu kitap ile herhangi bir ilgisi yoktur*** **** #romantizm de aylarca 1 numara olarak yer almıştır. *** Kerem Koçak...Otuzlu yaşla...